Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, kocaman ve ihtişamlı bir krallıkta yaşayan bir kral ve kraliçe varmış. Bu kral ve kraliçe uzun yıllar boyunca çocuk sahibi olamamışlar ve bu durum onları çok üzüyormuş. Her gün, her gece Tanrı’ya dualar ederlermiş: “Ne olur, bize bir evlat bahşet!”
Bir gün kraliçe nihayet hamile kalmış ve herkes bu güzel habere çok sevinmiş. Bütün krallık kral ve kraliçenin mutluluğunu paylaşmış. Zaman geçtikçe kraliçenin karnındaki bebek büyümüş ve beklenen gün gelip çatmış. Kraliçe bir kız çocuğu dünyay getirmiş. Kral ve kraliçe o kadar mutlu olmuşlar ki bu güzel ve sağlıklı bebeğe Aurora adını vermişler.
Bebek Aurora’nın doğumu şerefine, krallıkta büyük bir şölen düzenlenmiş. Bu şölene ülkenin dört bir yanından asilzadeler, dostlar ve krallığın en bilge kişileri davet edilmiş. Kral ve kraliçe, bebek Aurora için ayrıca yedi peri davet etmeyi de unutmamışlar. Çünkü o zamanlar, periler bebeklere iyi dileklerde bulunurlar ve onlara özel hediyeler sunarlarmış.
Şölen günü gelip çatmış ve herkes saraya akın etmiş. Periler sırasıyla bebek Aurora’nın başına gelmiş ve ona güzel dileklerde bulunmuşlar. Bir peri, “O, dünyanın en güzel kızı olacak” demiş. İkinci peri “O kadar zarif olacak ki herkes ona hayran kalacak.” demiş. Üçüncü peri ise “Aurora, muhteşem bir sesle şarkı söyleyecek.” demiş.
Ancak tam bu sırada saraya davet edilmeyen başka bir peri, kötü kalpli Malefiz, büyük bir öfkeyle ortaya çıkmış. Kimse onun geleceğini beklemiyormuş çünkü onu unuttukları için davet etmemişler. Malefiz öfkesini kral ve kraliçeden çıkarmak istemiş ve koca salona korkutucu bir şekilde seslenmiş: “Siz beni davet etmediniz ama ben yine de size bir hediye vereceğim.”
Malefiz, bebek Aurora’ya korkunç bir lanet bırakmış: “Aurora, on altıncı yaşına bastığında, eline bir iğ batacak ve derin bir uykuya dalacak. Sonsuza kadar uyuyacak.”
Bu lanet karşısında herkes dehşete düşmüş! Kraliçe gözyaşlarına boğulmuş, kral ise öfkeyle ne yapacağını bilememiş. Ancak perilerden biri kötü peri gitmeden önce ortaya çıkıp şöyle demiş: “Lanet çok güçlü ancak ben onu hafifletebilirim. Aurora sonsuza kadar ölmeyecek yalnızca derin bir uykuya dalacak. Ancak gerçek aşkın öpücüğü onu tekrar hayata döndürebilecek.”
Kral ve kraliçe kızlarını bu korkunç kaderden korumak için her türlü önlemi almışlar. Krallıkta bulunan bütün iğler, iplik eğirmekte kullanılan aletler toplanıp yakılmış. Aurora’nın sarayın dışında, ormanın derinliklerinde, perilerin korumasında büyümesi için gizli bir ev yapılmış. Üç iyi peri, Aurora’yı bu evde büyütmek ve onu korumak için görevlendirilmiş.
Aurora ormanın içinde, perilerin yanında büyürken oldukça neşeli ve mutlu bir çocuk olmuş. Periler ona asla prenses olduğunu söylememişler ve onun sıradan bir köylü kızı olduğunu düşünmesini sağlamışlar. Aurora’nın güzelliği her geçen yıl daha da artmış ve gerçekten de perilerin dediği gibi dünyalar güzeli bir kız olmuş. Kendi adının “Aurora” olduğunu bile bilmeyen bu genç kız sadece perilerle ve ormanın hayvanlarıyla dostluk kurarak mutlu bir hayat yaşamış.
Fakat kaderin cilvesi Aurora on altıncı yaşına bastığında gerçekleşmiş. Sarayın ve krallığın tehlikeden arındığına inanan periler prensesin doğduğu saraya dönme vakti geldiğine karar vermişler. Aurora büyük bir heyecan ve mutluluk içinde saraya dönmüş. Saraya vardıklarında Aurora gizemli bir odaya girmiş. Bu odada daha önce hiç görmediği bir şey dikkatini çekmiş: Bir iplik eğirme tezgahı ve onun ucunda parıldayan bir iğ.
Aurora merakına yenik düşüp parmağını iğe dokunduğu an Malefiz’in laneti gerçekleşmiş! Gözleri aniden kapanmış ve derin bir uykuya dalmış. Saraydaki herkes bu olaya tanıklık etmiş ve periler bile bu durumu engelleyememiş.
Aurora derin bir uykuya dalarken sarayda başka bir mucize daha gerçekleşmiş. Ülkedeki herkes prensesle birlikte aynı anda uykuya dalmış. Kral, kraliçe, hizmetkârlar, herkes bir anda derin bir uykuya çekilmiş.
Yıllar yılları kovalamış, saray artık sessizliğe bürünmüş. Kimse prensesi uyandırmanın bir yolunu bulamamış. Fakat bir gün, uzak diyarlardan cesur bir prens Aurora’nın hikayesini duymuş. Prens bu efsanevi sarayı bulmak için uzun bir yolculuğa çıkmış. Yolda pek çok zorlukla karşılaşmış ancak hiçbir engel onu durduramamış.
Sonunda devasa dikenlerle kaplanmış saraya ulaşmış. Sarayın bahçesi zamanla büyümüş dikenli bitkilerle dolmuş ve bu bitkiler adeta prensesi koruyormuş. Ancak prens kararlıymış. Kılıcını çekip dikenleri bir bir kesmiş ve Aurora’nın yattığı odaya ulaşmış.
Aurora yatakta huzurlu bir şekilde uyuyormuş. Prens onun güzelliği karşısında büyülenmiş. Perilerin söyledikleri gibi ona gerçek aşk dolu bir öpücük vermiş. O anda bir mucize olmuş: Aurora’nın gözleri yavaşça açılmış ve derin uykusundan uyanmış!
Aurora, prensi gördüğünde kalbi sevgiyle dolmuş. Saraydaki herkes de uyanmış ve büyük bir coşku başlamış. Kral ve kraliçe kızlarını tekrar görmenin mutluluğu içinde gözyaşlarına boğulmuşlar.
Aurora ve prens birbirine aşık olmuş ve büyük bir düğünle evlenmişler. Ülkede herkes büyük bir mutluluk içinde kutlamalar yapmış. Kötü kalpli Malefiz ise bir daha asla Aurora’ya zarar verememiş.
Ve böylece Aurora ve cesur prens sonsuza kadar mutlu bir şekilde yaşamışlar.
Tavsiye: Bu masala benzer klasik masal okumak için Klasik Masallar sayfamızı inceleyebilirsiniz. Yeni eklenen masal videolarından haberdar olmak için YouTube Kanalımızı takip edebilirsiniz.