Tüm Masallar
Bir zamanlar renklerin en canlı olduğu, kuşların neşeyle şarkılar söylediği, masmavi gökyüzünün güneşle aydınlandığı bir krallık varmış. Bu krallığın adı Ayçiçeği Krallığı imiş.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanın kıyısında, küçük bir köyde yaşayan neşeli bir serçe vardı. Adı Mira’ydı. Hep hayal kurar ve diğer serçeler gibi yemek aramak ve yuvasını düzeltmekle zaman geçirmezdi.
Bir zamanlar ışıltılı bir gölde bembeyaz tüyleriyle pırıl pırıl parlayan, Lila adında sevimli bir kuğu yaşardı. Göldeki en meraklı ve cesur kuğuydu ve en önemli özelliği çok iyi bir dinleyici olmasıydı.
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda, geniş ve serin bir ormanda bir anne deve kuşu yaşarmış.
Bir zamanlar, uzak diyarlarda Benekli Orman adı verilen büyülü bir yer vardı. Burada yaşayan en ilginç yaratık şüphesiz ki Minik Moz idi. Uzun kolları, ince bacakları ve kocaman kulaklarıyla oldukça dikkat çekiyordu.
Bir zamanlar genç bir prenses, altın bir top ile oynarken topunu bir kuyunun içine düşürür. Üzgün bir şekilde topunu kaybettiği için ağlarken bir kurbağa ortaya çıkar ve prensesin topunu geri getirebileceğini söyler.
Uzak diyarların ötesinde masalların bile nadiren uğradığı, Yeşil Ay Ormanı adında gizemli bir orman uzanırmış. Adını geceleri ağaç yapraklarının arasından süzülen ay ışığının yeşile çalan büyülü parıltısından alırmış.
Bir zamanlar yemyeşil bir vadinin içinde geniş bir çayırlıkta ailesiyle birlikte yaşayan bir tay vardı. Bu küçük tayın adı Kadife idi. Uzun, güçlü bacakları ve ışıldayan kahverengi tüyleri vardı. Ama her şeyi tek başına yapmayı severdi.
Kutupların uçsuz bucaksız, bembeyaz kar ve buzlarla kaplı, göz alabildiğine uzanan donmuş topraklarının tam kalbinde, küçük bir kutup ayısı ailesi yaşarmış. Bu ailenin en genç üyesi, henüz minicik bir yavru olan Noni imiş.
Uzak denizlerin derinliklerinde güneş ışığının nazikçe dans ettiği, rengârenk mercanların büyüleyici bir dünya oluşturduğu bir yer vardı. Bu güzel denizde yaşayan, pırıl pırıl bir deniz yıldızı olan Dira, herkesin sevdiği neşeli bir kahramandı.
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların arasında, küçük bir köy varmış. Bu köyde, Eli adında büyük, gri bir fil yaşarmış.
Güneşin altın rengi ışıkları göle vururken kaz sürüsünün neşeli sesleri tüm vadiye yayılıyordu. Her bahar olduğu gibi genç kazlar ilk uçuş derslerini almaya başlamış, gökyüzünde zarifçe süzülmek için kanat çırpıyorlardı.
Bir zamanlar, taşların masalları kalelere fısıldadığı, derelerin şırıl şırıl aktığı bereketli toprakların üzerinde, gökyüzüne doğru uzanan heybetli bir Karaman Kalesi varmış.
Yaşlanıp sahipleri tarafından istenmeyen bir eşek, köpek, kedi ve horoz, Bremen’e gidip müzisyen olma hayaliyle yola çıkarlar. Yolda bir evde yaşayan haydutları korkutup kaçırarak evi ele geçirirler ve orada mutlu bir hayat sürmeye başlarlar.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak ormanların birinde Tilkinaz adında meraklı mı meraklı, yaramaz mı yaramaz bir tilki yaşarmış. Parlak turuncu kürkü, kuyruk ucundaki beyaz tüylerle âdeta parıldarmış.
Eski zamanların birinde, yumuşacık bembeyaz tüyleriyle evin en sevimli sakini olan minik bir kedi yaşarmış. Adı Sütlaç imiş. Pamuk gibi tüyleri, pembe burnu ve kocaman merak dolu gözleriyle herkesin sevgilisiymiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Küçük bir köyde, Emir adında cesur ve meraklı bir çocuk yaşarmış. Emir, köyün her köşesini karış karış bilirmiş, ama bir tek şey onu hep meraklandırırmış: Köyün eski feneri.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ormanların birinde minicik bir yaprak perisi yaşarmış. Adı Yonca imiş. Saçları sonbaharda dökülen yapraklar gibi altın sarısı, elbisesi ise ilkbaharda açan taze yapraklar gibi yemyeşilmiş.
Göl kenarında huzur içinde yaşayan yaban ördekleri için göç vakti yaklaşıyormuş. Sonbahar yaprakları sararıp dallardan birer birer süzülerek yere düşüyor, rüzgar serin serin esiyor ve gökyüzü bulutlarla kaplanıyormuş.
Bir zamanlar çiçeklerin mis kokular yaydığı, ırmakların şırıl şırıl aktığı, yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı büyülü bir orman vardı. Bu ormanda çeşit çeşit hayvan yaşardı.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yüksek dağların eteklerinde kurulmuş küçük bir köyde, yaşlı bir keçi ile oğlu birlikte yaşarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçlarla bezeli, kuş cıvıltılarının eksik olmadığı, huzur dolu bir ormanda Zürafa Zimba adında bir zürafa yaşarmış.
Uzak denizlerin derinliklerinde, rengârenk mercanların arasında, yaşlı ve bilge bir ahtapot yaşardı. Adı Otto’ydu ve denizin en eski sakinlerinden biriydi.
Bir zamanlar dev bir ormanın derinliklerinde Yuru adında küçük bir yarasa yaşardı. Diğer yarasalar akşam olunca havada süzüle süzüle uçarken Yuru yerden yalnızca birkaç santimetre havalanabiliyor ve sonra geri düşüyordu.