Güneşin altın rengi ışıkları göle vururken kaz sürüsünün neşeli sesleri tüm vadiye yayılıyordu. Her bahar olduğu gibi genç kazlar ilk uçuş derslerini almaya başlamış, gökyüzünde zarifçe süzülmek için kanat çırpıyorlardı.
Kuş Masalları Oku
Göl kenarında huzur içinde yaşayan yaban ördekleri için göç vakti yaklaşıyormuş. Sonbahar yaprakları sararıp dallardan birer birer süzülerek yere düşüyor, rüzgar serin serin esiyor ve gökyüzü bulutlarla kaplanıyormuş.
Bir zamanlar çiçeklerin mis kokular yaydığı, ırmakların şırıl şırıl aktığı, yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı büyülü bir orman vardı. Bu ormanda çeşit çeşit hayvan yaşardı.
Bir zamanlar dev bir ormanın derinliklerinde Yuru adında küçük bir yarasa yaşardı. Diğer yarasalar akşam olunca havada süzüle süzüle uçarken Yuru yerden yalnızca birkaç santimetre havalanabiliyor ve sonra geri düşüyordu.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökyüzünün rengârenk kuşlarla dolup taştığı, ağaçların yaprak fısıltılarıyla ninniler söylediği engin bir ormanda, Mor Baykuş adında meraklı mı meraklı bir kuş yaşarmış.
Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların ve bereketli tarlaların arasında kurulmuş, küçük ama huzurlu bir köy varmış. Bu köyde sabahları ilk güneş ışığıyla birlikte uyanan her canlıya yeni bir günün başladığını haber veren bir horoz yaşarmış.
Leylek Elçikuş uzun, zarif bacakları ve bembeyaz ipeksi tüyleriyle gökyüzünün en sevilen postacısı imiş. Her sabah güneş daha ufukta kızıllığını göstermeden büyük kanatlarını açar ve postacı çantasını rengarenk zarflarla doldururmuş.
Eski zamanların birinde, yemyeşil yaprakların arasından güneş ışıklarının süzüldüğü büyülü bir ormanda Papağan Ciko adında çok güzel bir papağan yaşarmış. Tüyleri gökkuşağının bütün renklerini barındırırmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dağların ardında, göllerin ötesinde, gökyüzünün maviliklerinde özgürce süzülen bir yaban kazı sürüsü yaşarmış. Bu sürüde Gümüştüy adında genç bir yaban kazı varmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dağların ardında, yeşillikler içinde küçük bir çiftlikte, sapsarı tüyleri olan minicik bir civciv yaşarmış. Adı Civciv Limon imiş. Tüyleri o kadar parlak sarıymış ki güneş vurduğunda âdeta ışıldarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökyüzünün masmavi olduğu ve güneşin altın sarısı ışıklarıyla tarlaları boyadığı uzak diyarlarda bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte her cins hayvan kardeşçe bir arada yaşarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, rengârenk kuşların cıvıldadığı, her türden hayvanın barış içinde yaşadığı bir ormanda bir deve kuşu yaşarmış. Adı Deve Kuşu Uzunboyun imiş.
Bir zamanlar yemyeşil ağaçların göğe değdiği, neşeli kuşların dallarda şarkı söylediği, pınarların şırıl şırıl aktığı kocaman bir orman varmış. Bu ormanda herkesin adını bildiği ama huyunu pek çözemedikleri bir karga yaşarmış: Gak Guk Karga.
Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil dağların ardında, göğe uzanan ağaçlarıyla ün salmış Renkli Orman*isminde bir yer varmış. Bu orman yalnızca ağaçlardan, çiçeklerden ibaret değilmiş.
Bir zamanlar gökyüzünde incecik bir tüy gibi süzülen Mavi Martı adında bir martı varmış. Neden mi Mavi demişler ona? Çünkü diğer martılar bembeyazken onun kanatlarının ucunda deniz mavisi tüyler varmış.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda gümüş gibi parlayan bir göl varmış. Öyle berrakmış ki suyun içine bakıldığında gökyüzünün yansıması görülebiliyormuş. Ortasında da minik bir ada yer alan bu gölün etrafı yemyeşil sazlıklarla çevriliymiş.
Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız yemyeşil tepelerin ortasında cıvıl cıvıl bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte atlar, inekler, koyunlar, keçiler, kazlar ve daha niceleri yaşarmış. Bunların içinde bir tane de küçük ve narin bir tavuk varmış.
Bir varmış, bir yokmuş… Renklerin kendi aralarında konuştuğu, gökyüzünün masmavi olduğu, çiçeklerin yaprak yaprak gülümsediği güzel mi güzel bir diyar varmış. Bu diyara Renkler Diyarı denirmiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Uzak mı uzak, yeşilliklerle dolu, mis gibi çiçek kokularının havada uçuştuğu bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte inekler süt verir, tavuklar gurk gurk yumurtlar, koyunlar yumuşacık yünleriyle gezinir, atlar özgürce koşarmış.
Yemyeşil bir ormandaki en yaşlı meşe ağacının kovuğunda, sol kanadında yıldızlara benzeyen parlak beyaz benekler olan bilge bir baykuş yaşardı. Adı Gölge’ydi. Kocaman, yuvarlak gözleri öyle keskindi ki karanlık gecede bile en küçük fareyi görebilirdi.
Bir zamanlar gökyüzü kadar mavi tüylere ve boncuk gibi parlak gözlere sahip minicik bir muhabbet kuşu yaşardı. Adı Mavi idi. Uçsuz bucaksız gökyüzüne bakıp hep bir şeyler hayal ederdi.
Uzak diyarların en yüksek dağlarından birinde, sert rüzgârların estiği, bulutların zirveye dokunduğu bir yerde Şahmur adında bir şahin yaşardı.
Geçmiş zamanların birinde, uzak diyarların yemyeşil ormanlarında, berrak bir gölün kıyısında yaşayan bir **Yeşil Başlı Yaban Ördeği** vardı. Bu ördeğin adı Zümrüt idi.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak mı uzak, güzel mi güzel bir çiftlikte büyük bir kümes varmış. Bu kümeste horozlardan civcivlere, ördeklerden kazlara kadar pek çok hayvan yaşarmış.