Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlardaki büyük bir ormanın derinliklerinde küçücük bir cırcır böceği yaşarmış. Bu minicik böceğin adı Cici imiş. Ormandaki böceklerin en miniciği ve en narini olan Cici’nin kanatları ipek kadar ince, gözleri ise gökyüzündeki yıldızlar kadar parlakmış.
Küçücük boyuna rağmen içinde kocaman bir hayal taşırmış. Bu hayali ormandaki en güzel şarkıyı söylemek, tüm hayvanların dinleyip hayran kalacağı melodiler bestelemekmiş. Bu nedenle her gece yeşil bir yaprağın üzerine oturur, ay ışığı altında gümüş gibi parlayan kanatlarını hafifçe titretir ve yüreğinden gelen nağmeleri mırıldanırmış.
Fakat sesi o kadar inceymiş ki en yakınındaki çimenler bile onu duymakta zorlanırmış. Şarkısını söylerken, ormanın diğer sakinleri kendi işleriyle meşgul olur, kimse dönüp de “Ne güzel şarkı söylüyorsun!” demezmiş.
“Bir gün,” dermiş kendi kendine, “bir gün mutlaka sesimi duyacaklar. Şarkımı dinleyecekler ve ben de tıpkı bülbül gibi, baykuş gibi, flüt çalan kara kuş gibi takdir göreceğim.”
Orman Sakinleri

Ormanın içinde pek çok hayvan yaşarmış. Koca gövdeli ayı Bıdık, uzun bacaklı geyik Benekli, tüyleri kıpkırmızı tilki Kurnaz, göllerin kraliçesi su samuru Şıpıdık, ağaçların arasında sıçrayan sincap Fındık, minik patileriyle toprağı kazan köstebek Minikburun ve daha niceleri…
Bir bahar sabahı Cici yine şarkı söyleme çalışmalarına başlamış. Kocaman bir meşe ağacının dalına tırmanmış ve sesini mümkün olduğunca yükseltmeye çalışmış:
— “Cır cır, cır cırrrr…”
Tam o sırada sincap Fındık yanından hızlıca geçmiş:
— “Ooo, günaydın minik böcek! Ne yapıyorsun orada öyle?”
Cici çok heyecanlanmış:
— “Şarkı söylüyorum Fındık. Nasıl buldun melodimi?” diye sormuş.
Fındık başını hafifçe eğmiş,
— “Şarkı mı? Ama ben bir şey duymadım ki! Çok sessizsin! Neyse ben fındık toplamaya gidiyorum, görüşürüz!” demiş ve hızla uzaklaşmış.
Cici’nin kanatları düşmüş, kalbi burkulmuş. Bir süre sonra yakınından uçan rengârenk kelebek Pullu‘yu görmüş:
— “Pullu! Pullu! Biraz durur musun? Sana yeni şarkımı dinletmek istiyorum!”
Kelebek Pullu nazikçe kanatlarını çırparak Cici’nin yanına konmuş:
“Tabii minik dost, seni dinliyorum.”
Cici bütün gücüyle şarkısını söylemeye başlamış:
— “Cırrr cırrr, cırcır cırrr…”
Pullu gülümsemiş:
— “Çok tatlısın Cici ama sesini duymakta zorlanıyorum. Biraz daha yüksek sesle söyleyebilir misin?”
Cici tüm gücüyle denemiş ama nafile. Pullu başını iki yana sallayarak
— “Üzgünüm Cici, belki başka bir zaman…” demiş ve renkli kanatlarıyla gökyüzüne karışmış.
Gün boyunca tilki Kurnaz’a, ayı Bıdık’a, baykuş Puhu’ya ve daha nice hayvana sesini duyurmaya çalışmış. Ama sonuç hep aynıymış. Ya onu duyamıyorlar ya da “Çok sessizsin Cici” diyerek geçip gidiyorlarmış.
Akşam olduğunda minik yaprak evine dönerken Cici’nin gözlerinden minik damlalar süzülmüş. Kendini yaprakların arasına gizlemiş ve kırık bir kalple mırıldanmış:
— “Neden bu kadar küçüğüm? Neden sesim bu kadar cılız? Keşke ben de baykuş gibi öttüğümde tüm ormanı inletebilseydim…”
Bilge Kaplumbağanın Öğütleri

Günler böyle geçerken bir öğleden sonra ormanın en eski ve bilge hayvanı olan Kaplumbağa Bilgecan‘ın yanından geçiyormuş. Bilgecan, yüzlerce yıldır yaşayan, ormanın tüm hikâyelerini bilen, kabukları zamanın izlerini taşıyan yaşlı bir kaplumbağaymış. Sırtını yaşlı bir ağaca dayamış, gözlerini kapamış güneşlenirken, Cici’nin üzgün bir şekilde daldan dala atladığını görmüş:
— “Hey küçük böcek, neden bu kadar düşüncelisin? Kanatların neden bu kadar düşük?” diye seslenerek Cici’yi yanına çağırmış.
Cici şaşırmış. Çünkü büyük kaplumbağanın kendisini fark ettiğine inanamıyormuş. Usulca kaplumbağanın yanına konmuş:
— “Merhaba Bilgecan, beni tanıyor musunuz?”
Bilgecan gülümsemiş:
— “Bu ormandaki her canlıyı tanırım küçük Cici. Senin her gece yaprakların arasında şarkı söylediğini de biliyorum.”
Cici daha da şaşırmış:
— “Siz… siz benim şarkılarımı duydunuz mu?”
Bilgecan başını sallayarak onaylamış:
— “Evet, her gece duyuyorum. Kulakların duyabildiği sesler kadar kalbin duyabildiği sesler de vardır. Ben ikisini de duyabiliyorum.”
Cici heyecanla kanatlarını çırpmış:
— “Ama kimse beni duymuyor ve sesim çok cılız diyorlar! Ama ben ormandaki en güzel şarkıyı söylemek istiyorum, tıpkı bülbül gibi…”
Bilgecan yavaşça ve bilgece konuşmuş:
— “Küçük Cici, gerçek müzik yalnızca kulaklara değil kalplere de dokunmalı. Sesin az olabilir ama yüreğinin büyüklüğü sesinle ölçülmez. Şarkını içinden geldiği gibi, tüm samimiyetinle söylemelisin. Göreceksin ki doğa da sana eşlik edecek.”
Cici, kaplumbağanın sözlerini anlamaya çalışmış:
— “Ama nasıl yapacağım bunu? Sesimi nasıl duyurabilirim?”
Bilgecan gökyüzünü işaret etmiş:
— “Bu gece dolunay çıktığında en yüksek yaprağa çık. Gökyüzüne bak ve şarkını tüm yüreğinle söyle. Ama başkalarının duysun diye değil, kendi ruhunu ifade etmek için söyle. Göreceksin, sihir o zaman gerçekleşecek.”
Cici, Bilgecan’ın söylediklerini aklına kazımış ve o gece için sabırsızlanmaya başlamış.
Gökyüzüne Yükselen Şarkı

Güneş batmış, ağaçların arasından süzülen son ışıklar da kaybolmuş. Yavaş yavaş gökyüzünde yıldızlar belirmeye ve büyük, yuvarlak dolunay ormanın üzerine gümüşi bir ışık yaymaya başlamış.
Cici, Bilgecan’ın dediği gibi ormanın en yüksek ağacının en üst yaprağına tırmanmış. Nihayet tepeye vardığında tüm ormanın ayakları altında uzandığını hissetmiş. Yıldızlar sanki ona göz kırpıyor, ay ise güleç yüzüyle onu cesaretlendiriyormuş.
Derin bir nefes almış ve gözlerini kapamış. Artık kimsenin duyup duymayacağını umursamıyormuş. Sadece içinden geldiği gibi, yüreğinin derinliklerinden kopup gelen melodiyi serbest bırakmak istiyormuş. Ve başlamış şarkısını söylemeye:
— “Cır cırrr, cır cırrr…” 🎶 🎶
Bu kez sesi farklıymış çünkü artık sesinin az çıktığını değil, kalbinin büyüklüğünü düşünüyormuş. Şarkısı rüzgârla birlikte dans ediyor, yapraklardan süzülüp gökyüzüne yükseliyormuş.
— “Cır cırrr, cırrr cirrrrr…” 🎶 🎶
Şarkı devam ederken garip bir şey olmaya başlamış. Gökyüzündeki yıldızlar daha bir parlamış, ay sanki bir adım daha yaklaşmış. Ve sonra gökyüzünde bulutlar toplanmaya başlamış. İlk başta küçük, beyaz pamuklar gibi beliren bulutlar giderek büyümüş ve koyulaşmış.
Cici fark etmeden şarkısına devam ediyormuş:
— “Cırrr cırrr, cırrrr…” 🎶 🎶
Ve birden gökyüzünden minik damlalar düşmeye başlamış. Yağmur yağıyormuş! Ama yağmur sanki bir ritim tutturmuş gibi Cici’nin şarkısına eşlik ediyormuş. Her damla bir yaprak üzerine düştüğünde “tıp tıp” diye sesler çıkarıyor, ağaçların dalları rüzgârda sallandıkça hışırtılar ormana yayılıyormuş.
Cici şarkısının ortasında gözlerini açmış ve şaşkınlıkla etrafına bakmış. Orman sanki bir müzik aletine dönüşmüş! Yağmur damlaları, yapraklar, dallar, rüzgâr… Hepsi birlikte muhteşem bir orkestra oluşturuyor ve Cici’nin minik sesine muhteşem bir fon müziği yapıyorlarmış.
Cici, kalbinin daha da güçlendiğini hissetmiş ve şarkısına daha bir tutkuyla devam etmiş:
— “CIRRRR CIRRRR, CIRRRRRRR!” 🎶 🎶
Ormanın Uyanan Sesleri

Bu olağanüstü konser uyumakta olan orman sakinlerini bir bir uyandırmaya başlamış. İlk önce meraklı sincap Fındık başını yuvasından çıkarmış:
— “Bu ne muhteşem bir melodi böyle!”
Sonra tilki Kurnaz, kulak kesilmiş:
— “Bu ses… bu küçük böceğin sesi olamaz, değil mi?”
Ayı Bıdık kış uykusundan kalkmış gibi yorgun gözlerle ağacından inmiş:
— “Kim bu gece yarısı ormanı büyüleyen?”
Baykuş Puhu bilmiş bir tavırla gülümsemiş:
— “Bu, küçük cırcır böceği Cici’nin şarkısı. Sonunda kendi gerçek sesini bulmuş.”
Birer birer tüm orman sakinleri uyanmış ve yağmurun altında Cici’nin şarkısını dinlemeye başlamış. Bu kez duydukları sadece “cır cır” sesleri değilmiş; duydukları, bir böceğin yüreğinin sesi, doğanın ritmiyle buluşan samimi bir şarkıymış.
Kelebek Pullu renkli kanatlarını siper ederek yağmurdan korunurken hayretle konuşmuş:
— “Daha önce hiç böyle bir şey duymadım! Bu küçük böcek tüm doğayı şarkısıyla dans ettiriyor!”
Su samuru Şıpıdık yağmur damlalarının oluşturduğu gölcüklerde neşeyle zıplarken eklenmiş:
— “Evet, evet! Su damlaları bile onun ritmine uyarak düşüyor!”
Hatta ormanın en huysuz hayvanı Kirpi Dikenbey bile dikenlerini indirmiş ve müziğin büyüsüne kapılmış:
— “Hımmm, belki de küçük olmanın kendine göre avantajları vardırş. Bu miniklikteki böcekten bu kadar büyük bir müzik çıkacağını kim tahmin ederdi ki?”
Yağmur ve müzik devam ederken tüm hayvanlar Cici’nin etrafında toplanmış. Kimi mırıldanarak şarkıya eşlik ediyor, kimi ayaklarıyla ritim tutuyor, kimi ise gözlerini kapamış müziğin keyfini çıkarıyormuş.
Bu arada ormanın bilge kaplumbağası Bilgecan da oraya gelmiş ve gurur dolu gözlerle Cici’yi izliyormuş. Usulca seslenerek:
— “Gördün mü küçük Cici? Gerçek müzik kalplere dokunandır. Sen kalbinle söylediğinde tüm doğa sana eşlik etti.”
Minik Kalper Büyük Mucizler Yaratır

Yağmur yavaşça dinmiş, gökyüzündeki bulutlar dağılmaya başlamış. Ay ışığı tekrar ormanı aydınlatırken Cici şarkısını tamamlamış ve sessizce beklemeye başlamış. Acaba ne olacak diye düşünürken büyük bir alkış kopmuş! Tüm orman sakinleri ayakta, pençeleriyle, kanatlarıyla, patileriyle alkışlıyorlarmış.
Cici ilk kez böyle bir ilgi görmenin şaşkınlığı ve mutluluğuyla kanatlarını titretmiş.
Ormanın en güçlü hayvanı ayı Bıdık öne çıkmış:
— “Küçük Cici, sen bu gece bize unutulmaz bir deneyim yaşattın. Sesin küçük olabilir ama yüreğin kocaman!”
Tilki Kurnaz başını sallamış:
— “Doğru söylüyor. Biz hep daha yüksek seslere, daha gösterişli şarkılara kulak verdik. Ama senin şarkın bize dinlemenin ötesinde hissetmeyi öğretti.”
Kelebek Pullu, Cici’nin etrafında uçarak:
— “Artık her gece senin konserini bekleyeceğiz küçük sanatçı!”
Cici tüm bu övgüler karşısında hem şaşkın hem de çok mutluymuş. Sonunda tüm orman onun şarkısını duymuş ve takdir etmiş. Ama Cici için en değerli an, kaplumbağa Bilgecan’ın yanına gelmesi ve usulca fısıldaması olmuş:
— “Küçük olmak önemsiz olmak değildir Cici. Bazen en büyük mucizeler en küçük kalblerden doğar. Sen bunu hepimize gösterdin.”
O günden sonra Cici her gece ormanın en yüksek yaprağına çıkar, yüreğinden gelen şarkıları söylermiş. Önemli olanın kalbin büyüklüğü olduğunu anladığı için artık kendini küçük veya önemsiz hissetmiyormuş.
Orman sakinleri de her gece onu dinlemeye gelir, bazen yağmur yağar, bazen rüzgâr eser, bazen yapraklar hışırdar ama her zaman doğa, Cici’nin minik ama güçlü sesine eşlik edermiş.
Cici’nin hikâyesi ormanın dört bir yanına yayılmış ve kuşaktan kuşağa aktarılmış. “Küçük cırcır böceğinin büyük şarkısı” diye anlatılmış her yerde.
Unutmayın sevgili çocuklar: “Büyüklük, bedenin ya da sesin değil, kalbinin ve ruhunun büyüklüğüyle ölçülür. Bazen en büyük mucizeler, en küçük seslerden doğar.”
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için Çocuk Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.