Bir zamanlar beyaz karlarla kaplı büyülü bir ormanda yaşayan Kış Perisi Lila adında sevimli bir peri vardı. Kıvrımlı saçlarıyla ve ışıl ışıl parlayan mavi kanatlarıyla diğer perilerden biraz farklıydı.
Masallar
Bir zamanlar yemyeşil ormanların ortasında, nehirlerin serin sularında serinleyen, kuşların cıvıltısıyla uyanan bir fil ailesi yaşardı. Bu fil ailesinin en küçük üyesi olan Fiko kocaman kulakları ve parlak gözleriyle oldukça sevimli bir fil yavrusuydu.
Bir varmış, bir yokmuş… Ormanın derinliklerinde, neşeli hayvanların bir arada yaşadığı huzurlu bir köy varmış. Bu köyde herkes birbirine yardım eder, oyunlar oynar ve güzel vakit geçirirmiş.
Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçlarla kaplı bir ormanda, kocaman yuvarlak gözlü, pofuduk tüylü bir baykuş yaşardı. Bu baykuşun adı Ovi’ydi. Ovi, hem cesur hem de oldukça komikti.
Bir varmış, bir yokmuş… Gökkuşağının altında, rengarenk çiçeklerin süslediği güzel bir vadide Kıpır adında küçük bir kelebek yaşarmış. Kıpır’ın kanatları gökyüzündeki en güzel renklerle bezenmiş: parlak mavi, güneş sarısı, nar çiçeği kırmızısı.
Bir zamanlar Gökkuşağı Krallığı adında, renklerin her tonunun gökyüzünde dans ettiği bir ülkede Işıl adında bir prenses yaşardı. Işıl adı gibi parıldayan gözlere ve her zaman tatlı bir gülümsemeye sahipti.
Bir varmış, bir yokmuş. Uçsuz bucaksız mavi bir okyanusun kıyısında, rengarenk mercanlarla dolu bir sahilde bir yengeç ailesi yaşıyormuş. Bu ailedeki en küçük yengecin adı Kıskaç’mış.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanın derinliklerinde, herkesin korkusuz bildiği ama aslında bazen kendini çok çekingen hisseden bir kaplan yaşardı. Adı Timi’ydi.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanda yaşayan minik ve cesur bir örümcek vardı. Adı Körük’tü. Küçücücük ayaklarıyla ince ipliklerini dokurken dünyanın en zarif ağlarını yapardı. Ama Körük hep başkalarına bağlı yaşıyordu.
Bir zamanlar yemyeşil ormanın en eski ve en bilge ağaçlarından biri olan Meşe Baba’nın dallarında yaşayan Odi adında bir ağaçkakan vardı. Çok çalışkan, cesur ama biraz inatçı bir kuştu.
Bir zamanlar dev bir ormanın derinliklerinde Yuru adında küçük bir yarasa yaşardı. Diğer yarasalar akşam olunca havada süzüle süzüle uçarken Yuru yerden yalnızca birkaç santimetre havalanabiliyor ve sonra geri düşüyordu.
Bir zamanlar buzullarla kaplı bir diyarda Kuki adında sevimli bir kutup ayısı yaşardı. Beyaz tüyleri ve parlak siyah gözleriyle herkesi kendine hayran bırakırdı.
Bir zamanlar yemyeşil bir vadide yaşayan neşeli bir kırlangıç ailesi vardı. Bu ailenin en küçük üyesi minik ve meraklı Kigi idi. Uçmayı yeni öğrenen ve rengârenk tüyleriyle herkesin dikkatini çeken ama bir o kadar da dağınık bir kırlangıçtı.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanın kenarında küçük bir salyangoz ailesi yaşardı. Bu ailenin en küçük üyesi olan Sasa gerçekten çok küçük bir salyangozdu. Diğer salyangozlara göre daha yavaş hareket eder ve daha ürkek davranırdı.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanın kalbinde rengarenk tüyleriyle dikkat çeken bir papağan yaşardı. Adı Pako’ydu. Gökkuşağı kadar parlak tüyleri ve melodik sesiyle herkesin dikkatini çekerdi ama çok kibirli bir papağandı.
Uzak denizlerin derinliklerinde güneş ışığının nazikçe dans ettiği, rengârenk mercanların büyüleyici bir dünya oluşturduğu bir yer vardı. Bu güzel denizde yaşayan, pırıl pırıl bir deniz yıldızı olan Dira, herkesin sevdiği neşeli bir kahramandı.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, gökyüzüne en yakın bulutların arasında yükselen ve Uykucu Dağ olarak bilinen büyülü bir dağ varmış. Bu dağa ulaşanlar dünyanın en huzurlu uykusuna dalarlarmış.
Bir zamanlar buzlarla kaplı büyük bir adanın tam ortasındaki minicik bir köyde sevimli Peku isimli bir penguen yaşardı. Tüyleri bembeyaz, göbeği ise kar gibi pofuduk ve yumuşacıktı.
Bir zamanlar yemyeşil bir ormanda tüm hayvanların neşe içinde yaşadığı bir yer vardı. Bu ormanda yaşayan Şakıyan isimli bülbül, güzel sesiyle tüm canlıları büyülerdi.
Denizin derinliklerinde, mercanlarla çevrili bir sualtı vadisinde Okti adında genç ve enerjik bir ahtapot yaşardı. Sekiz koluyla hem inanılmaz işler başarır hem de denizin en meraklı keşifçisi olarak tanınırdı.
Bir varmış, bir yokmuş… Güneşin sıcacık ışıklarının toprakla buluştuğu bir ormanda Küçük Solucan adında bir solucan yaşarmış. Kahverengi ve yumuşacık bedeniyle toprakta kıvrıla kıvrıla dolaşır, günlerini yemek arayarak geçirirmiş.
Bir zamanlar mavi gökyüzünün altında, altın sarısı kumlarla çevrili, denizin tuzlu kokusunu taşıyan küçük bir sahil kasabasında Martı Miro yaşardı. Diğer martılar gibi uçmayı ve balık avlamayı çok severdi.
Bir zamanlar büyük bir ormanın derinliklerinde neşeli ve meraklı bir şempanze yaşardı. Adı Çoko’ydu. Yaramaz olduğu kadar eğlenceli ve akıllıydı ama kendisine verilen şeyleri pek değerli görmez ve hep daha fazlasını isterdi.
Bir zamanlar Orman Krallığı’nın derinliklerinde, Güneş adında genç bir aslan yaşardı. Parlak altın rengi kürkü ve minik ama güçlü pençeleriyle herkesin dikkatini çekerdi. Ancak Güneş karşılaştığı zorluklardan hemen korkar ve ne yapacağını bilemezdi.