Külkedisi Masalı Hakkında
Külkedisi masalı, iyilik ve sabrın sonunda ödüllendirildiği, kötü kalplilerin ise cezalandırıldığı evrensel bir masaldır. Külkedisi zorlu hayatına rağmen, sihirli bir şekilde bir prense kavuşur ve mutlu sona ulaşır. Bu masalın farklı versiyonları pek çok kültürde anlatılmıştır ancak en ünlülerinden biri Grimm Masallarında derlenen şeklidir.
Külkedisi Masalı Oku
Bir zamanlar büyük bir ülkenin uzak bir köşesinde, Sindirella adında güzel bir kız yaşarmış. Ancak bu güzel kızın hayatı ne yazık ki çok zormuş çünkü annesi uzun zaman önce vefat etmiş ve babası başka bir kadınla evlenmiş. Babasının evlendiği bu kadın, Külkedisi’ne hiç iyi davranmazmış. Üstelik bu kadının iki tane de kızı varmış ve onlar da en az anneleri kadar kötü kalpliymiş.
Külkedisi’nin üvey annesi ve üvey kız kardeşleri ona sürekli iş yaptırır, ona hep kötü davranırmış. Külkedisi’ni çok sevdikleri güzel elbiselerden, ışıltılı takılardan ve rahat bir yaşamdan mahrum bırakırlarmış. Her gün sabah erkenden kalkıp evin bütün işlerini yapar, bulaşıkları yıkar, yerleri süpürür ve odaları temizlermiş. Tüm bu işler bitince de, onların giysilerini yıkamak ve ütülemek zorunda kalırmış. Üvey annesi ve kız kardeşleri gün boyu süslü kıyafetler içinde oturup keyif yaparken, Külkedisi bir köşede çalışır dururmuş. Üvey annesi ve kız kardeşleri onu hor görür, onunla alay edermiş. Hatta ona kendi adıyla bile hitap etmez, hep Külkedisi derlermiş çünkü sürekli kül içinde, kirli kıyafetlerle dolaşırmış.
Bir gün, ülkedeki yakışıklı prens, tüm halkı sarayda düzenlenecek büyük bir baloya davet etmiş. Bu balo, prensin evleneceği kızı seçeceği bir gece olacakmış. Saraydaki bu baloya herkes katılabilecekmiş. Üvey anne ve kız kardeşleri, Külkedisi’ni yanlarına bile almadan baloya gitmek için hazırlıklara başlamışlar. Üvey kız kardeşler en güzel elbiseleri giymişler, saçlarını yaptırmışlar ve en şık ayakkabılarını seçmişler. O gece sarayda nasıl dikkat çekeceklerini, prensin onların güzelliğinden nasıl etkileneceğini hayal edip durmuşlar.
Külkedisi de baloya gitmeyi çok istemiş. O da güzel bir elbise giymek, dans etmek ve eğlenmek istemiş. Ama üvey annesi ona hiç şans tanımamış. “Sen mi baloya gideceksin? O kirli kıyafetlerinle mi? Hayır, sen burada kalıp bizim işlerimizi yapacaksın,” demiş ve onu evde bırakmış. Üvey annesi ve kız kardeşleri baloya gitmek için evden çıkarken Külkedisi, bir köşeye oturmuş, gözlerinden yaşlar süzülerek sessizce ağlamış. Hayatı boyunca ilk defa hayal ettiği bir şey gerçekleşmeyecekmiş.
Tam o sırada odada bir ışık belirmiş. Bu ışık giderek büyümüş ve birden Külkedisi’nin önünde bir peri belirivermiş. Peri, Külkedisi’nin üzüntüsünü hissetmiş ve ona nazikçe sormuş: “Neden bu kadar üzgünsün, güzel kızım?”
Külkedisi gözyaşlarını silerken, “Balo için çok hevesliydim ama oraya gidecek ne güzel bir elbisem var ne de bir at arabam. Üvey annem ve kardeşlerim gitmeme izin vermediler!” demiş.
Peri gülümsemiş. “Üzülme canım, ben sana yardım edeceğim. Bu gece sen de baloya gideceksin,” demiş. Sonra sihirli değneğini çıkarmış ve büyüsünü yapmaya başlamış. İlk önce bahçedeki büyük bir balkabağını sihirle büyülü bir at arabasına dönüştürmüş. Sonra etrafta koşuşturan dört küçük fareyi yakalayıp onları dört güçlü beyaz ata çevirmiş. Bir başka fareyi de at arabasını sürecek bir arabacıya dönüştürmüş. Ama perinin sihri burada bitmemiş!
Külkedisi’nin üzerine doğru değneğini bir kez daha sallamış ve o eski püskü giysiler bir anda göz kamaştırıcı, parlak bir elbiseye dönüşmüş. Elbise altın renginde ışıl ışıl parlıyormuş. Üstelik Külkedisi’nin ayağında, şimdiye kadar gördüğü en güzel camdan yapılmış zarif ayakkabılar varmış. Külkedisi şaşkınlıkla ellerine bakmış, etrafına bakmış ve bu mucize karşısında mutluluktan ne diyeceğini bilememiş.
Peri, Külkedisi’nin gözlerinin içine bakarak, “Şimdi baloya gitmeye hazırsın,” demiş. Ama bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmemiş: “Unutma, gece yarısı saat tam on ikiyi vurduğunda bu büyü sona erecek. Her şey eski haline dönecek. Bu yüzden, saat on iki olmadan saraydan çıkıp eve dönmelisin.”
Külkedisi heyecanla periye teşekkür etmiş, at arabasına binmiş ve saraya doğru yola koyulmuş. At arabası saraya varınca, herkes kapıdan inen bu güzel genç kızı görünce şaşırmış. Onun kim olduğunu kimse bilmiyormuş. Saraydaki herkes, Külkedisi’nin güzelliği ve zarafeti karşısında büyülenmiş. Hatta prens bile Külkedisi’ni fark etmiş ve gözlerini ondan alamamış.
Prens, hemen Külkedisi’nin yanına gelip onu dansa davet etmiş. Gece boyunca başka kimseyle dans etmemiş. Külkedisi, prensesler gibi hissetmiş. Sarayın büyük dans salonunda süzülerek, müzikle birlikte dans etmişler. Zaman nasıl geçtiğini anlamamış bile.
Ancak saat ilerledikçe Külkedisi perinin uyarısını hatırlamış. Gece yarısına yaklaşıyormuş ve saat tam on ikiyi vurduğunda büyü bozulacakmış. Bu yüzden Külkedisi, ne kadar mutlu olsa da, hemen oradan ayrılmak zorunda olduğunu fark etmiş. Prens ona bir şeyler söylemek üzereyken Külkedisi hızla saraydan çıkmaya başlamış.
Prens onun kim olduğunu sormak için arkasından koşsa da Külkedisi çok hızlıymış. Tam merdivenlerden aşağı koşarken camdan yapılmış o zarif ayakkabılardan biri ayağından çıkmış ve merdivenlerde kalmış. Külkedisi ayakkabıyı almadan, koşarak arabasına binmiş ve eve geri dönmüş. Eve vardığında tam saat on iki olmuş ve her şey eski haline dönmüş: Elbisesi tekrar eski püskü kıyafetine, at arabası balkabağına, atlar ise yine küçük farelere dönüşmüş.
Ama Külkedisi’nin hikâyesi burada bitmemiş. Ertesi sabah prens, Külkedisi’nin düşürdüğü o cam ayakkabıyı bulmuş ve bu gizemli kızı bulmak için tüm krallıkta aramaya başlamış. “Bu ayakkabı kimin ayağına olursa, o kızla evleneceğim,” demiş.
Prens, camdan yapılmış bu zarif ayakkabıyı yanında taşıyarak krallığın dört bir yanını gezmiş. Sarayın askerleriyle birlikte her eve gitmiş ve evdeki genç kızların ayakkabıyı denemelerini istemiş. Ancak hiçbirinin ayağına bu eşsiz cam ayakkabı uymamış. Kızlar prense yakın olabilmek için ayakkabıyı zorla ayağına sokmaya çalışsa da başarılı olamamışlar. Prens ayakkabıyı doğru kişiye giydirmeden geri dönmeyeceğine dair söz vermiş.
Sonunda prens ve adamları, Külkedisi’nin yaşadığı eve gelmişler. Üvey anne ve kız kardeşleri prensi görünce çok heyecanlanmışlar. Kendi kızlarının ayakkabıyı giyeceğini ve prensle evlenip kraliçe olacaklarını hayal ediyorlarmış. Üvey kız kardeşler sırayla ayakkabıyı denemişler. Ancak ayakkabı birinin ayağına büyük gelmiş, diğerinin ayağına ise küçük. Ne kadar uğraşsalar da cam ayakkabı kimsenin ayağına uymamış.
Tam prens hayal kırıklığıyla dönüp gitmek üzereyken, içeriden bir ses duyulmuş. Külkedisi sessizce üvey annesi ve kız kardeşlerinin arkasından gelmiş. Prens bu genç kızı görünce onunla baloda dans ettiği güzel kızı anımsamış ama emin olamamış. Üvey annesi, Külkedisi’nin ayakkabıyı denememesi için araya girmeye çalışsa da prens, “Bu genç kız da ayakkabıyı denemeli” demiş.
Külkedisi utangaç bir şekilde öne çıkmış ve ayağına cam ayakkabıyı giymiş. O an, odadaki herkes şaşkınlıkla bakakalmış çünkü ayakkabı tam Külkedisi’nin ayağına uymuş! Prens nihayet aradığı kızı bulduğunu anlamış ve büyük bir mutlulukla diz çökerek, “Seni buldum. Benimle evlenir misin?” diye sormuş.
Külkedisi gözlerinde mutluluk yaşlarıyla prense bakmış ve “Evet,” demiş.
Külkedisi’nin bu anı, hayatının dönüm noktası olmuş. Prens onu saraya götürmüş ve kısa süre sonra büyük bir düğünle evlenmişler. Düğüne krallıktaki herkes davet edilmiş, büyük bir kutlama yapılmış. Üvey annesi ve kız kardeşleri ise yaptıklarından utanmış ve Külkedisi’nden özür dilemişler. Külkedisi iyi kalpli olduğu için onları affetmiş ama bir daha onlarla yaşamamış.
Külkedisi ve prens sonsuza dek mutlu bir hayat sürmüşler. Külkedisi artık üvey annesi ve kardeşlerinin kötü davranışlarına maruz kalmadan sarayda sevgi ve mutluluk içinde yaşamaya başlamış. Saray halkı onu çok sevmiş çünkü o hep nazik ve iyi kalpli kalmış.
Külkedisi’nin sabrı ve iyi kalbi, onu hayal edemeyeceği bir mutluluğa kavuşturmuş. Ve o günden sonra, herkes onun adını sevgiyle anmış.
Öneri: Bu masala benzer klasik masallar okumak için Klasik Masallar sayfamızı inceleyebilirsiniz.