Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, geniş bir ormanın kıyısında, rengârenk çiçeklerle dolu yemyeşil bir çayırın yanında minik bir gelincik yaşarmış. Parlak kahverengi tüyleri, meraklı siyah boncuk gözleri ve her kokuyu ayırt edebilen hassas burnu ile ormanın en sevimli yaratıklarından biriymiş. İnce uzun bedeniyle çalıların arasından kolayca kayıp gider, ağaçların kovuklarına rahatlıkla sığarmış.
Adı Tarçın olan bu sevimli gelincik her sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanır, yuvasından çıkıp ormanın taze, çam kokulu havasını içine çekermiş. Sonra minik patileriyle yüzünü yıkar, tüylerini özenle temizlermiş. O sabah da yine öyle olmuş. Gözlerini ovuşturarak açmış ve yuvasından dışarı bakınca altın sarısı güneş ışınlarının yaprakların arasından süzüldüğünü görmüş.
— “Vay canına! Ne güzel bir sabah!” diye mırıldanmış kendi kendine. “Gökyüzü masmavi, hava tertemiz! Bugün arkadaşlarımla ne oyunlar oynayacağım kim bilir? Belki sincaplarla fındık toplama yarışı yapar ya da tavşanlarla saklambaç oynarız!”
Yuvasından çıkıp uzun uzun gerinerek tüylerini düzeltmiş. Minik patileriyle yanaklarını, sonra da kulaklarının arkasını kaşımış. Sonra özenle yüzünü temizlemeye başlamış. Ancak tam o sırada havada bir şeylerin uçuştuğunu fark etmiş. Bir anlığına korkup saklanmayı düşünmüş ama sonra bunların tehlikeli olmadığını görmüş.
Havada, güneş ışınlarının arasında parlayan minik sarı noktacıklar dolaşıyormuş. Bunlar ormanın en yaşlı ve bilge sakini, koca gövdeli meşe ağacının polenleri imiş. Bahar rüzgârıyla dans ederek savrulan bu minik sarı polenler ormanın her köşesine bereket ve yaşam dağıtıyormuş.
— “Aa, bahar polenleri!” diye mırıldanmış, “Ne kadar da çoklar bu yıl!”
Büyük Hapşırık

Tarçın bu polenleri görünce önce sevinmiş çünkü polenlerin baharın müjdecisi olduğunu biliyormuş. Ancak sonra yüzü endişeyle buruşmuş çünkü çok hassas bir burnu varmış ve polenlere karşı da oldukça duyarlıymış. Burnunu kırıştırmış ve kaşımaya başlamış.
— “Aman, şimdi yine başlayacak!” demiş kendi kendine. “Geçen sene de aynı sorun olmuştu.”
Minik pençesiyle burnunu nazikçe silmeye çalışmış ama nafile! Polen tanecikleri çoktan burnunun içine girmiş bile.
— “Oh hayır! Burnumu fena halde gıdıklıyor…” demiş tedirginlikle. “Keşke dün annemin önerdiği gibi burun damlasını yanıma alsaydım!”
Burnunu iki pençesi arasına almış, yere çömelmiş, nefesini tutmaya çalışmış ama olmamış. Burnundaki gıdıklanma giderek artıyormuş. Sanki minik karıncalar burnunun içinde dolaşıyor gibiymiş.
— “Ha-ha-…” diye sesi titremeye başlamış. “Ha-ha-haaa…”
Ne kadar tutmaya çalışsa da hapşırık geliyormuş! Burnunu sıkmış, gözlerini yummuş, kuyruğunu bile bacaklarının arasına kıstırmış ama olmamış!
— “Ha-ha-HAAA… HAPŞUUUUUUUUU!!!”
Gelinciğin hapşırığı o kadar güçlü, o kadar şiddetli olmuş ki sanki küçücük bedeninde bir fırtına kopmuş. Hapşırık sesi tüm ormanda yankılanırken gücü de inanılmaz bir rüzgâra dönüşmüş. Hapşırırken öne doğru eğilmiş ve adeta yerden havalanmış!
— “Aaa! Ne oluyor bana böyle?!” diye bağırmış havada asılı kalırken.
Bu hapşırık rüzgârı önüne çıkan her şeyi savurmuş. Yapraklar yerlerinden kopmuş, çiçekler eğilmiş, otlar boynunu bükmüş. Ağaçların dalları sanki görünmez bir el tarafından sallanıyor gibiymiş. Ama asıl şaşırtıcı olan hapşırığın orman sakinleri üzerindeki etkisi olmuş.
Orman Altüst Oluyor

Koca meşe ağacının kalın dallarında huzurla uyuklayan yaşlı baykuş aniden sarsılarak ters dönmüş ve kendini baş aşağı asılı bulmuş. Gözlüğü burnundan düşmüş, tüyleri karışmış.
— “Huuu! Bu da neydi böyle?” diye şaşkınlıkla ötmüş. “Deprem mi oluyor? Yoksa fırtına mı koptu? Gözlüğüm! Gözlüğüm nerede?”
Çimenlerin arasında neşeyle zıplayan tavşan ailesi hapşırığın neden olduğu rüzgârla aniden havalanmış ve kendilerini havada uçarken bulmuşlar. Uzun kulakları rüzgârda kanat gibi dalgalanırken, gözleri korkudan fal taşı gibi açılmış.
— “İmdat! Uçuyoruz!” diye bağırmış en yaşlı tavşan, patileriyle havada yüzmeye çalışarak. “Hayatımda hiç bu kadar yükseğe çıkmamıştım!”
— “Anne! Baba! Yardım edin!” diye ciyaklıyormuş küçük tavşan yavrularından biri. “Ben uçmak istemiyorum!”
— “Herkes sakin olsun!” diye bağırmış anne tavşan. “Hepimiz birbirimizin patisini tutalım, dağılmayalım!”
Böylece tavşan ailesi el ele tutuşup havada bir tavşan zinciri oluşturmuş.
Ormanın kenarındaki küçük gölette keyifle yüzen kurbağalar ise suyun aniden dalgalanmasıyla kendilerini göletin dışında, ıslak çimenlerin üzerinde bulmuşlar.
— “Vırak! Ne oluyor böyle? Az önce suda değil miydik?” diye şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar.
— “Ben daha yüzme dersimi bile bitirmemiştim!” diye yakınmış küçük yeşil kurbağa.
— “Suyun dışında nefes almak da ne kadar zormuş!” diye sızlanmış yaşlı kurbağa.
Ormandaki en huysuz hayvan ünvanına sahip olan yaşlı kirpi Bay Dikenbey yuvasından sakin sakin çıkıyor ve sabah yürüyüşüne hazırlanıyormuş. Ama hapşırık rüzgârı ona çarpınca tüm dikenleri şaşkınlıktan birden kabarıp dimdik olmuş ve zavallı kirpi bir top gibi yuvarlanmaya başlamış.
— “Offf! Kim bozuyor ormanın huzurunu böyle?” diye homurdanmış, “Bir durayım da göreyim o hayvanı! Ormanda huzurla dolaşmak artık imkansız hale geldi!”
Ağaçların tepesindeki kuş yuvaları alt üst olmuş, yumurtalar ve yavrular yuvaların kenarına tutunmaya çalışırken anne-baba kuşlar telaşla kanatlarını çırpıyormuş. Kelebeklerin kanatları rüzgârda zar zor açılıyor, arılar bal toplamak için konakladıkları çiçeklerden savruluyormuş.
Tüm orman sanki dev bir çamaşır makinesi içindeymiş gibi dönüp duruyormuş. Tarçın ise gözlerini kapatmış, hapşırığın geçmesini bekliyormuş.
Orman Sakinlerinin Toplantısı

Hapşırık rüzgârı nihayet geçtikten sonra orman büyük bir karmaşa içinde kalmış. Kuşlar yanlış yuvalara konmuş, sincaplar yanlış ağaçlara tırmanmış, çiçekler yerlerinden sökülmüş, yapraklar etrafa saçılmış ve her şey birbirine karışmış. Orman sakinleri ne olduğunu anlamak için yaşlı meşe ağacının altında büyük bir toplantı düzenlemeye karar vermişler. Yaşlı baykuş ormandaki en bilge hayvan olarak toplantıyı yönetiyormuş.
Gözlüğünü bulup burnunun üzerine yerleştirdikten sonra büyük bir ciddiyet içinde konuşmaya başlamış:
— “Dostlarım, değerli orman sakinleri, lütfen sakin olun! Bu sabah hepimiz olağanüstü bir olay yaşadık. Sanki bir fırtına koptu ama gökyüzü masmavi ve hava da güneşli! Böyle bir şeyi hayatımda hiç görmedim!”
Hayvanlar birbirleriyle heyecanla fısıldaşmaya başlamışlar. Bazıları bunun bir büyü olduğunu, bazıları ise ormanın kızgın ruhunun işi olduğunu düşünüyormuş.
— “Belki de dev bir ejderha kanatlarını çırptı!” diye öne atılmış küçük bir fare.
— “Öyle şey olmaz!” demiş yaşlı kaplumbağa. “Ejderhalar gerçek değil. Bence bu bir hortumdu!”
— “Hortum mu? Gökyüzünde tek bir bulut bile yok!” diye itiraz etmiş sincaplar.
— “Belki büyük insanlar ormana zarar vermek için yeni bir makine icat ettiler!” demiş bir tavşan.
Bu arada zavallı Tarçın ne yapacağını bilemeden toplantıyı izliyormuş. Hapşırığının böyle bir karışıklığa neden olabileceğine hala inanamıyormuş. Şimdi ise büyük bir suçluluk ve utanç duygusuyla titriyor ama itiraf etmeye de korkuyormuş.
— “Ya beni ormanın dışına kovalarlarsa? Ya artık benimle arkadaşlık etmek istemezlerse? Ya herkes bana kızarsa?” diye düşünmüş endişeyle, bir çalının arkasında saklanarak.
Kalbini kaplayan korku bir köşeye çekilip saklanmasına sebep olmuş. Ama sonra küçükken annesinin ona her zaman hatalarını kabul etmenin önemini öğrettiğini hatırlamış:
— “Hatalarımızı kabul etmek cesaret ister Tarçın. Ama dürüst olan her zaman sonunda mutlu olur.” dermiş annesi.
Bir süre çalının arkasında hareketsiz durduktan sonra içinden bir ses doğru şeyi yapması gerektiğini söylemiş. Derin bir nefes almış ve ileri adım atmaya karar vermiş.
Gelincik Gerçeği Söylüyor

Toplantı hararetli bir şekilde devam ederken, hayvanlar olayın nedeni hakkında türlü fikirler ortaya atarken, Tarçın titreyerek kalabalığın önüne çıkmış. Önce kimse onu fark etmemiş, ta ki küçük boğazını temizleyip konuşmaya başlayana kadar:
— “Şey… arkadaşlar…” demiş cılız bir sesle, ama kimse duymamış.
— “Dinleyin beni, lütfen…” diye tekrar denemiş, biraz daha yüksek sesle.
Yaşlı baykuş keskin gözleriyle onu görmüş ve gagasıyla sessizlik işareti yapmış:
— “Bakın, küçük Tarçın bize bir şey söylemek istiyor. Hadi onu dinleyelim.”
Tüm hayvanlar sessizleşmiş ve merakla Tarçın’a bakmaya başlamışlar. Tarçın tüm o gözlerin üzerine dikildiğini görünce daha da çok titremiş ama cesaretini toplayarak konuşmaya başlamış:
— “Arkadaşlar… sanırım… sanırım bu benim hatam!” demiş, başını öne eğerek.
Tüm hayvanlar şaşkınlıkla birbirlerine bakmışlar.
— “Bu sabah uyandığımda burnuma polen kaçtı ve çok şiddetli hapşırdım. Galiba benim hapşırığım bütün bu karışıklığa neden oldu!” diye devam etmiş, neredeyse ağlamaklı bir sesle. “Özür dilerim, gerçekten istemeden oldu…”
Önce büyük bir sessizlik ormanı kaplamış. Hayvanlar şaşkınlıkla birbirlerine, sonra da Tarçın’a bakmışlar. Birkaç saniye süren bu sessizliğin ardından yaşlı baykuş gülmeye başlamış. Ardından tavşanlar kıkırdamış sonra sincaplar kahkaha atmış ve en sonunda tüm orman sakinleri gülmekten kırılır hale gelmiş.
— “Senin küçücük hapşırığın mı bütün ormanı altüst etti?” diye kıkırdamış tavşanlar birbirine sarılarak.
— “İnanılmaz!” demiş kurbağalar, şaşkınlıkla zıplayarak. “Vırak! Bu kadar küçük bir gelincik, bu kadar büyük bir karmaşa!”
— “Bu kadar küçük bir hayvandan bu kadar büyük bir hapşırık! Hiç görmemiştim!” diye kahkaha atmış sincaplar, kuyruklarını sallayarak.
Yaşlı kirpi bile gülümsemiş:
— “Demek ormanın huzurunu bozan sendin minik şey! Ne hapşırıkmış be!”
Tarçın önce ne olduğunu anlayamamış. Ona kızacaklarını, cezalandıracaklarını düşünürken herkes gülüyormuş. Yavaş yavaş o da gülümsemeye başlamış.
Yaşlı baykuş kanatlarını çırparak herkesi tekrar sessizliğe davet etmiş:
— “Dostlarım, gülmek güzel ama şimdi her şeyi düzeltmek için çalışmalıyız. Tarçın dürüstlüğün için sana teşekkür ederim. Hatanı kabul etmen çok değerli ve cesurca bir davranış. Senin gibi dürüst bir arkadaşa sahip olduğumuz için şanslıyız.“
Tarçın’ın yüzü sevinçle aydınlanmış:
— “Teşekkür ederim,” demiş utangaçça. “Sizi üzdüysem gerçekten çok özür dilerim. Size yardım etmek istiyorum. Ne yapabilirim?”
Ormanı Düzeltme Çalışmaları

Böylece tüm orman sakinleri işbirliği yapmaya ve her şeyi düzeltmeye başlamışlar. Kuşlar dağılan yaprakları ve çiçekleri toplama görevini üstlenmiş, sincaplar ağaçlara tırmanıp yuvaları düzeltmiş, tavşanlar hızlı bacaklarıyla koşarak toprağı düzleştirmiş, devrilen mantarları dikmiş. Kurbağalar suya geri dönüp göldeki karışıklığı düzeltmiş, kirpi bile dikenlerini yatıştırarak dağılan otları toplamaya yardım etmiş.
Tarçın de elinden geldiğince yardım etmeye çalışmış. Küçük bedeniyle büyük işler başarmaya çalışmış. Yaprak taşımış, çiçekleri dikmiş, kırılan dal parçalarını toplamış, arkadaşlarına cesaret vermiş:
— “Biraz daha gayret edersek ormanımız eskisinden daha güzel olacak!” diye bağırmış, küçük bir papatya taşırken.
Tüm gün boyunca çalışmışlar. Güneş yükselmiş, öğle olmuş, sonra alçalmaya başlamış ama orman sakinleri durmadan çalışmaya devam etmişler. Arada bir mola verip su içmişler, sonra tekrar işe koyulmuşlar.
Çalışırken bir yandan da Tarçın’ın hapşırığı hakkında şakalar yapıyor, gülüşüyorlarmış:
— “Bir dahaki hapşırığında bize önceden haber ver Tarçıncığım!” diye takılmış sincaplar.
— “Evet, en azından bir ağaca tutunalım!” diye eklemiş kaplumbağalar.
— “Belki bir hapşırık uyarı sistemi kurmalıyız!” diye şaka yapmış köstebekler.
Tarçın da onlarla birlikte gülmüş. Önce çok utanmış olsa da şimdi hatası sayesinde tüm orman sakinleriyle daha yakın olduğunu hissediyormuş.
Eğlenceli Kutlama

Akşama doğru orman eski haline dönmüş. Hatta bazı şeyler daha güzel olmuş. Çiçekler daha düzenli dizilmiş, yuvalar daha sağlam yapılmış, gölet daha temiz hale gelmiş. Herkes yorgun ama mutluymuş.
Yaşlı baykuş herkesi tekrar meşe ağacının altında toplamış ve bilgece gülümseyerek şöyle demiş:
— “Değerli orman sakinleri, bugün hepimiz için çok önemli bir gündü. Küçük bir hapşırığın bile nelere yol açabileceğini gördük. Ama daha da önemlisi, birlikte çalışmanın gücünü, dayanışmanın önemini bir kez daha anladık.“
Sonra Tarçın’a dönüp sevgiyle gülümsemiş:
— “Ve sevgili Tarçın’ın dürüstlüğü ve cesareti sayesinde her şeyi çabucak düzelttik. O korkmak yerine doğruyu söyledi ve özür diledi. Bu davranışı hepimize örnek olmalı. Sanırım bu günü kutlamalıyız! Ne dersiniz?”
Tüm hayvanlar sevinçle bağırmışlar:
— “Evet! Kutlama yapalım!”
Böylece tüm orman sakinleri büyük bir şenlik düzenlemeye karar vererek o günü Ormanda Her Şeyin Havada Uçuştuğu Gün olarak ilan etmişler. Tarçın şenliğin ortasında mutlulukla dans ediyormuş. Birdenbire burnuna yine bir polen gelmiş ve tedirginlikle etrafına bakmış.
— “Eyvah, yine hapşıracağım galiba!”
Tüm hayvanlar bir anda panikle dona kalmışlar. Sonra Tarçın gülmeye başlamış:
— “Şaka yaptım! Şimdilik hapşırmıyorum!”
Herkes rahat bir nefes alıp tekrar eğlenmeye devam etmiş.
Gelinciğin Öğrendiği Ders

Tarçın o gece yuvasına döndüğünde günün olaylarını düşünmüş. Başta çok korkmuş ve utanmış olsa da sonunda herkes gülüp eğlendiği için mutluymuş.
— “Demek ki hata yapabilirim ama asıl önemli olan hatamı kabul edip özür dilemekmiş. Ve bazen en beklenmedik hatalar bile güzel sonuçlara, yeni dostluklara ve eğlenceli anılara dönüşebilirmiş!” diye mırıldanmış kendi kendine, yumuşacık yatağına kıvrılırken.
O geceden sonra Tarçın her sabah hapşırmamak için burnunu daha iyi temizlemeye özen göstermiş. Polenler geldiğinde burun damlasını kullanmayı ihmal etmemiş. Yine de bazen polenlere karşı koyamayıp hapşırıyormuş ama artık küçük ve zararsız hapşırıklarmış bunlar.
Ancak yılda bir kez, ilkbaharın en güzel gününde, tüm orman sakinleri, Ormanda Her Şeyin Havada Uçuştuğu Gün’ü büyük bir şenlikle kutlar ve o gün herkes, Tarçın’ın ilk büyük hapşırığını hatırlayıp kahkahalarla gülüşürmüş.
Gökten üç polen düşmüş: Biri bu masalı okuyanların, biri bu masalı dinleyenlerin, biri de minik Tarçın’ın burnuna…
HAPŞUUUU!!!
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.