Bir varmış, bir yokmuş… Uzak mı uzak, yeşil mi yeşil, kuş cıvıltılarıyla uyanan, rüzgârın yapraklarla dans ettiği büyülü bir ormanın tam ortasında minicik ama kocaman hayaller kuran bir karınca yaşarmış. Bu karıncanın adı Karınca Kıpır imiş. Çünkü yerinde duramaz, hep bir telaş içinde koşturur, kıkırdayarak konuşur, hem yürür hem de arada hoplayarak etrafa “Ben buradayım!” dermiş gibi neşe saçarak ilerler dururmuş.
Karınca kolonisinin en meraklı, en heyecanlı, en aceleci karıncasıymış. Yuvada ne zaman bir görev verilse daha yarısını dinlemeden “Tamam tamam! Hallederim!” deyip fırlar ama çoğu zaman da bir şeyleri eksik yaparmış. Çünkü sabırsızmış… Çünkü dikkati kolayca dağılırmış… Ve en önemlisi hatalarını pek düşünmezmiş.
Ama bir sabah güneş, yaprakların arasından parıl parıl sızarken ve çiçekler sabah çiğini yeni yeni silkerken Kıpır’a öyle bir görev verilmiş ki bu onun hayatını değiştirecekmiş!
Orman Kolonisi

Kıpır ormadaki Büyük Dut Ağacı‘nın altında kurulu Karınca Krallığı‘nda yaşarmış. Bu krallık o kadar büyükmüş ki dalların altında minicik bir dünya saklanırmış adeta. Tünellerin içi karıncaların telaşıyla dolu; her köşede bir uğraş varmış.
Krallığın başında bilgeliğiyle ün salmış, altın kabuklu ve iri gözlü Kraliçe Karıncalina varmış. Yuvadaki en sabırlı karınca olmasına rağmen bir tek Kıpır’la başa çıkmakta zorlanırmış! Her sabah ışık salonunun taş kürsüsüne çıkar ve Kıpır’a nazik ama ciddi bir sesle seslenirmiş:
— “Kıpır’cığım, unutma: Acele etmemelisin. Her adımını düşünerek atmalısın. Bir hata yaparsan üzülme ama ondan ders çıkarmayı da unutma!“
Ama Kıpır hep aynı cevabı verirmiş:
— “Aman canııım, hata mata, ben süper karıncayım!”
Ve ardından hop diye sıçrayıp kahkahalarla uzaklaşırmış.
Ve işte bir sabah çiğ damlaları yapraklardan ağır ağır süzülürken, kuşlar orman marşlarını cıvıldarken, Kraliçe Karıncalina, Kıpır’ı yanına çağırmış. Ancak o gün ses tonu daha da ciddiymiş:
— “Kıpır bu yuvadan çıkan tünelin ucundaki Yabanmersini Tepesi‘ne git. Orada saklı duran sihirli tohumlarımız var. Onları dikkatlice alıp geri getir. Ama dikkat et! Güneş tepeye varmadan bu tohumlar yuvaya dönmeli. Yoksa içlerindeki sihir yok olur ve ormanın bereketi azalır!”
Kıpır heyecandan antenlerini titrete titrete ayağa fırlamış.
— “Tamam Kraliçem! Uçarak bile giderim!” demiş.
🎶 “Zıp zıp zıpla, Kıpır hep kıpırda!” 🎶 diye şarkı mırıldanarak yola çıkmış. Tozlu yapraklara basmış, karınca izlerini takip etmiş ama içindeki macera aşkı yüzünden yolu biraz… evet birazcık değiştirmiş!
Tavuskuşu Tevellik ve Pırıltılı Tüyler

Karınca Kıpır çiğ taneleriyle ıslanmış yaprakların arasından seke seke ilerlerken birdenbire gözlerini kamaştıran bir parıltı görmüş. Gözlerini kısıp bakmış ki, ne görsün?! Uzun, kıvrımlı kuyruğuyla zarifçe süzülen ama her adımıyla toprağı bile utandıran bir kuş: Tavuskuşu Tevellik!
Tevellik günde en az üç defa tüylerini kabartır, ağaç kovuklarına dönüp poz verir, su birikintisinde yansımasını izler ve kendi kendine övgüler düzer dururmuş.
Kıpır gözlerini alamamış. Antenleri bile heyecandan birbirine dolaşmış.
— “Bu tüyler ne kadar da parlak!” demiş.
Tevellik kanadını zarifçe kaldırmış, başını kibirle çevirmiş ve:
— “Bu güzellik kolay mı kazanilıyor sanıyorsun? Sabah-akşam bal çiçeği özü sürerim. Hadi sen de dene. Gel biraz toplayalım!” diye karşılık vermiş.
Kıpır’ın gözleri parlamış ve ne yazık ki görevini unutmuş! İkili birlikte nehir kıyısındaki bal çiçekleri tarlasına gitmişler. Güneş yavaş yavaş yükseliyor, arılar çiçeklerden tatlı özler topluyormuş. Kıpır tam bir çiçeğe tırmanmış ki VIIIZZZZZ! diye bir ses duyulmuş.
Kulakları uğuldatan bir sesle Arı Konseyi ortaya çıkmış. En önde giden, burnu baldan çıkmayan, suratı hep kızgın Bal Arısı Bıdık, antenini Kıpır’ın burnuna doğru sallamış:
— “Bu çiçek bizimdir, bizim! İzin almadan bal çiçeği mi toplanırmış?”
Kıpır panik olmuş ve geri geri kaçmaya başlamış ama ayağı kaymış ve kendini bir çamur çukurunda bulmuş. Her yanı çamura bulanmış bir halde kendi kendine söylenmiş:
— “Ne yapıyorum ben böyle? Daha sihirli tohumları bile almadım. Güneş de yükseliyor! Neyse, neyse! Hemen toparlanırım!”
Ardından çamurdan çıkmış ve “Keşke önce görevimi yapsaydım!” diye mırıldanarak tekrar yola koyulmuş.
Baykuş Boncuk ve Yapboz

Çamurdan sıyrılıp tüylerini çırpa çırpa ilerlerken yumuşak yosunlarla kaplı bir bölgeye gelmiş. Ağaçların dalları burada daha kalın, yaprakları daha koyu yeşilmiş. Hava bir anda serinlemiş, kuş sesleri azalmış. Ya da Kıpır öyle hissetmiş! Tam bu sessizlikte bir ses gökyüzünden aşağıya doğru yankılanmış:
— “Seeen! Minik, kıpır kıpır şey! Bulmaca çözmek ister misin?”
Kıpır irkilerek başını yukarı kaldırmış ve gördüğü manzara karşısında ağzı açık kalmış.
Bir ağacın en tepe dalında, parlak mor tüyleri ve dev gibi gözleri olan yaşlı bir baykuş oturuyormuş. Baykuş Boncuk‘muş bu. Ormanın en bilge canlısı! Kıpır heyecanla antenlerini titretmiş.
— “Bilmece mi? Bayılırım! Haydi başla! Hemen çözeyim!” demiş.
Baykuş Boncuk gagasıyla yere eski taş parçaları bırakmış.
— “Bu, Zamanın Yapbozu’dur. Doğru cevabı bulursan seni Zamanın Ruhu‘na götürürüm. Ama sabırlı olmalısın. Her parça yerine düşünülerek konmalı.” demiş.
Kıpır hemen yapbozu karıştırmaya başlamış. Parçaları çekiyor, bir oraya bir buraya koyuyor, uymayanları zorla bastırıyormuş!
Baykuş Boncuk başını iki yana sallamış ama müdahale etmemiş.
Kıpır giderek sabırsızlanmış ve sabırsızlandıkça hareketleri hızlanmış. Tam son parçayı rastgele bir yere koyduğu anda TIIIIINNNNK! diye bir ses duyulmuş ve yapbozdan yoğun bir sis yayılmış. Sis çekildiğinde ise Kıpır bir kurbağaya dönüşmüş!
— “Ne oldu banaaaa?!” diye vıraklamış.
Baykuş Boncuk ağaçtan süzülerek inmiş ve:
— “Her işin bir sırası vardır minik Kıpır. Sabırsız olanlar bu ormanda şekil değiştirir. Önce düşünmeli sonra yapmalısın.” demiş.
Kıpır panikle oraya buraya zıplamış, çimenlerin arasına saklanmış ama tekrar eski haline dönememiş. Bu sırada Boncuk ciddi bir sesle seslenmiş:
— “Ancak üç kez ‘Bir daha acele etmeyeceğim’ diye kalpten söylersen tekrar eski hâline dönebilirsin.”
BİR DAHA ACELE ETMEYECEĞİM!
BİR DAHA ACELE ETMEYECEĞİM!
BİR DAHA ACELE ETMEYECEĞİM!
Son sözü gözleri dolu dolu söylerken bir anda parıltılı bir rüzgâr esmiş. Vücut çizgileri dalgalanmış, bacakları incelmiş, antenleri geri gelmiş ve Kıpır yeniden karınca olmuş!
Başını eğerek baykuşa teşekkür etmiş ve oradan usulca uzaklaşmış.
Gizemli Taş

Kıpır ormanın içinden kıvrıla kıvrıla uzanan patikaları geçmiş, arı kovalamasından, kurbağa hâline dönüşmesinden ve bin türlü şaşkınlıktan sonra nihayet Yabanmersini Tepesi‘ne ulaşmış. Ama tohumlar artık görünmüyormuş!
Tam umutsuzca geri dönecekken tepenin ortasında duran koca bir taşı fark etmiş. Taş o kadar eskiymiş ki üzerini yosunlar sarmış, çatlaklarından ise minik sarı çiçekler fışkırıyormuş. Ve en önemlisi üzerinde “Bir hata, bin doğruyu bekletir.” diye yazıyormuş!
O sırada taş konuşmaya başlamış. Sesi kalın, yankılı ve derinden geliyormuş:
— “Ey aceleci karınca! Bu tepeye vardığında zaman dolmuştu. Sihirli tohumlar artık görünmez oldu. Ancak pişmanlığın içtense ve dersini aldıysan geri gelirler.” demiş.
Kıpır o an gerçekten utanmış. Suskun bir iç çekişle yere bakmış.
— “Ben… görevimi unuttum. Yolumdan saptım. Dikkatimi parıltılar, bilmece oyunları ve hoplamalarla dağıttım. Hep acele ettim. Hatamın farkına ise geç vardım. Kraliçemin sözünü dinlemedim. Ama şimdi gerçekten pişmanım.” demiş.
Taş bir süre sessiz kaldıktan sonra fısıltıyla karşılık vermiş:
— “Hatalar affedilir. Ama ders alınırsa…”
O anda taşın kenarındaki yosunların altından ışıldayan tohumlar belirivermiş. Kıpır gözlerine inanamamış ve bir anda yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmış. Taşın önünde eğilmiş, antenleriyle saygıyla dokunmuş.
— “Teşekkür ederim. Bir daha asla düşünmeden davranmayacağım.” demiş.
Sonra tohumları nazikçe sırtındaki yaprak torbasına yerleştirmiş ve yuvasına doğru yola çıkmış.
Karınca Kıpır Yuvaya Dönüyor

Kıpır dönüş yolundayken ne parıltılı tüyler, ne gizemli bilmece sesleri, ne de başka şaşırılacak şeyler onun dikkatini dağıtmış. Kalbinde sadece bir düşünce varmış: Sözünü tutmak ve sabırlı olmak!
Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş, nihayet yuvaya ulaşmış. Kraliçe Karıncalina yuva girişinde onu bekliyormuş. Kıpır dikkatle torbayı yere koymuş, başını eğmiş:
— “Kraliçem işte sihirli tohumlar. Geciktim, hata ettim! Ama geri getirdim.”
Kraliçe Karıncalina yaklaşmış. Gözleri ışıl ışılmış.
— “Evet Kıpır’cığım pek çok hata yapmışsın. Ama en büyük hediyeyi de beraberinde getirmişsin.”
Kıpır şaşkınlıkla gözlerini kocaman açmış:
— “Ne hediyesi? Tohumlardan başka bir şey yok ki!”
Kraliçe bilgece gülümsemiş:
— “Kendin. Artık hatalarını inkar etmeyen ve onlardan ders çıkaran bir karıncasın.”
O günden sonra Kıpır yine kıpır kıpır olmaya devam etmiş. Yine hoplar, zıplar, şakalar yapar ama bir işi asla yarım bırakmazmış. Ve bir hata yaptığında “Yeni bir ders zamanı geldi!” dermiş gülerek.
Kraliçe Karıncalina’nın öğrettiği gibi her yanlışın içinde bir doğru tohum saklıymış. Ve sabırla sulandığında o tohumlar bir gün dev bir bilgelik ağacına dönüşürmüş.
Ve işte o yüzden her sabah gün doğarken, karınca kolonisi dut ağacının altında toplanır, güne umutla başlar ve hep birlikte şu neşeli şarkıyı söylermişler:
Kıpır hoplar, zıplar, koşar,
Ama şimdi dikkatli bakar!
Her hatada bir tohum saklı,
Sabırla büyür, yuvaya katkı sağlar!
🍎🍎🍎 Gökten üç elma düşmüş: Biri hatasından ders alanlara, biri Kıpır gibi şirinlere, biri de bu masalı dinleyip gülümseyen güzel kalplere…
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için 6 Yaş Masalları ve 7 Yaş Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.