Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda yemyeşil tepelerin arasında küçük bir köy varmış. Bu köyde Mehmet isminde, tüm köylülerin sevgisini kazanmış, çalışkan mı çalışkan bir çocuk yaşarmış. Annesiyle birlikte küçük bir çiftlikte yaşar, her sabah erkenden kalkar, hayvanlara bakar, tarlayı eker ve annesine yardım edermiş. Ancak Mehmet’in köydeki en güzel bahçeye sahip olmak gibi büyük bir hayali varmış.
Bir gün tarlasında çalışırken gökyüzünde bir ışık parlamış. O kadar parlakmış ki Mehmet gözlerini ovuşturmak zorunda kalmış. Tam o sırada ışık birden yere doğru inmiş ve Mehmet’in önüne altın gibi parlayan bir tohum düşmüş. Tohum sanki sihirliymiş gibi ışıldıyormuş. Mehmet bu tuhaf olaya hayretle bakmış, tohumu eline alıp incelemiş.
Merak içinde köyün en tecrübeli çiftcisi Ahmet Dede’ye gitmiş. Köylüler her türlü sorusu için Ahmet Dede’ye gelir ve ondan yardım istermiş.
“Ahmet Dede, bu tohumu buldum.” demiş Mehmet heyecanla, “Bunun ne olduğunu biliyor musun?”
Ahmet Dede uzun sakalını okşayarak tohumu dikkatle incelemiş. “Bu bir Altın Tohum!” demiş, gözleri büyüyerek. “Ama bu sıradan bir tohum değil. Bu tohum doğru bir şekilde ekilip bakılırsa sana dünyanın en güzel bahçesini verebilir. Ancak bu tohumu yetiştirmek için sabır, sevgi ve dikkat gereklidir.”
Mehmet şaşkınlıkla sormuş, “Ne yapmam gerekiyor, Ahmet Dede?”
“Bu tohumu tarlana ek ama her gün onunla ilgilenmeyi unutma. Onunla sevgiyle konuş, toprağına iyi bak, yağmur yağmadığında ona su ver. Ama en önemlisi sabırlı ol. Çünkü bu tohum aceleye gelmez,” diye cevap vermiş Ahmet Dede.
Mehmet, Ahmet Dede’nin söylediklerini dinlemiş ve tohumu tarlasının en güzel yerine ekmiş. Her sabah erkenden kalkar, tohumu kontrol eder, toprağına su döker ve onunla konuşurmuş. Her gün tohuma biraz daha sevgi verirmiş. “Büyü bakalım, küçük tohum.” dermiş, “Bir gün sen bu köydeki en güzel çiçekleri açacaksın.”
Günler, haftalar geçmiş ama tohum bir türlü filizlenmemiş. Mehmet bazen umutsuzluğa kapılacak gibi olmuş ama sonra Ahmet Dede’nin sözlerini hatırlarmış: Sabır ve sevgiyle…
Yine bir gün Mehmet tarlasında çalışırken toprağın yüzeyinde küçük bir yeşil filiz belirdiğini farketmiş. Gözleri sevinçle parlamış. “İşte başladı!” diye sevinçle bağırmış. Filiz her gün biraz daha büyümüş. Mehmet filizin büyümesini izlerken ona her gün daha çok dikkat ve sevgi göstermiş.
Ancak büyüdükçe tohumun bakımı da zorlaşmış. Bir gece büyük bir fırtına kopmuş. Rüzgar o kadar güçlüymüş ki Mehmet’in küçük filizini söküp atacak gibiymiş. Mehmet fırtınayı görünce korkmuş ama hemen dışarı fırlamış. “Seni koruyacağım!” diye bağırmış ve filizin etrafına büyük taşlar koymuş. Yağmur dövüyormuş, rüzgar esiyormuş ama Mehmet kararlılıkla filizini korumayı başarmış.
Sabah olduğunda fırtına dinmiş ve filiz sağlam kalmış. Mehmet derin bir nefes almış ve filizine sevgiyle bakmış. “Başardık!” demiş, gülümseyerek.
Zaman geçtikçe filiz kocaman bir bitkiye dönüşmüş ve bir sabah Mehmet tarlasına gittiğinde bitkinin üstünde altın gibi parlayan kocaman bir çiçek açmış. Bu çiçek o kadar güzelmiş ki köydeki herkes bu çiçeği görmek için Mehmet’in tarlasına gelmiş. Çiçekten yayılan güzel koku tüm köyü sarmış. Herkes Mehmet’e hayran kalmış ve onun sabrını övmüş.
Bir gün Ahmet Dede de Mehmet’in tarlasına gelmiş. Mehmet ona gururla çiçeği göstermiş. Ahmet Dede başını sallamış ve gülümsemiş. “Gördün mü evlat?” demiş. “Sabır ve sevgiyle her şeyin üstesinden gelebileceğini öğrendin. Bu çiçek senin azminin ve emeğinin bir simgesi!“
Mehmet artık sadece köydeki en güzel bahçeye sahip değilmiş, aynı zamanda sabır, emek ve sevginin gücünü de öğrenen genç bir çifçiymiş. O günden sonra tarlasına daha da büyük bir aşkla bakmış ve köydeki herkes onun başarısını örnek almış.
Masal işte böyle bitmiş ancak Mehmet’in çiçekleri köyü süslemeye devam etmiş…
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için 4 Yaş Masalları ve 5 Yaş Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.