Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe değdiği, neşeli kuşların dallarda şarkı söylediği, pınarların şırıl şırıl aktığı kocaman bir orman varmış. Bu ormanda herkesin adını bildiği ama huyunu pek çözemedikleri bir karga yaşarmış: Gak Guk Karga.
Simsiyah parlak tüyleri, göz kamaştıran zekâsı ve tükenmek bilmeyen merakıyla meşhurmuş. Her sabah erkenden kalkar, kanatlarını gererek uçar, ağaçtan ağaca konar, ormanda olan biteni gözlemlermiş. Ama bir özelliği varmış ki ormandaki tüm hayvanları biraz tedirgin edermiş: Duyduğu her şeyi anlatır, dedikodu yapmadan duramazmış. Üstelik bazen duyduklarına kendi hayal gücünden de bir tutam eklemeden geçmezmiş.
Büyük Kestane Toplantısı

Bir gün ormanın kalbindeki dev kestane ağacının gölgesinde, hayvanlar büyük bir toplantı yapmış. Tavşan Tobi, Tilki Karamel, Baykuş Bilge, Kaplumbağa Tospik, Maymun Moko, Kirpi Dikenli, Geyik Zümrüt ve daha niceleri bir araya gelmiş. Ormanın lideri olan yaşlı Baykuş Bilge dalların en yüksek noktasına konmuş ve kanatlarını açarak konuşmaya başlamış:
— “Sevgili orman dostlarım! Güneşin altın ışıklarıyla aydınlanan bu güzel sabahta, birlik ve huzur içinde yaşamak için bir araya geldik. Bu ormanda her canlının bir yeri, bir görevi var. Ama son zamanlarda kulaklarıma bazı garip sözler çalınıyor. Dedikodular dolaşıyor… Bu ormanın dostluk dolu havasını bulutlandıran şeyler bunlar.”
Herkes başını eğmiş. Birbirine bakıyor ama kimse konuşmuyormuş. O sırada yüksek bir daldan Gak Guk Karga’nın sesi duyulmuş:
— “Gaaak gaaak! Ben dedikodu yapmam ki! Sadece duyduklarımı paylaşırım. Hem eğlenceli oluyor birazcık!” demiş.
Baykuş Bilge gözlüğünü düzelterek cevap vermiş:
— “Gak Guk her duyduğun sözü paylaşmak, gerçekleri eğip bükmek, bazen istemeden de olsa kalpleri kırabilir. Unutma, kelimeler rüzgâr gibidir; bir kez uçtu mu geri dönmez!”
Ama Gak Guk başını hafifçe eğmiş ve kanatlarını çırparak gülmüş:
“Ben yalnızca anlatırım, dinleyenin suçu!” demiş ve uçarak oradan uzaklaşmış.
Dedikodu Çığ Gibi Büyüyor

Ertesi sabah orman güne parlak ve serin bir havayla uyanmış. Gak Guk Karga her zamanki gibi erkenden yuvasından çıkmış, kanatlarını gererek yüksek dallara konmuş. Güneşin ilk ışıkları tüylerine vurduğunda içi kıpır kıpır olmuş ve sonra“Ormanda neler olmuş acaba?” diye söylenerek havalanmış.
Uçarken çam ağacının altında güneşlenen Kirpi Dikenli‘yi görmüş. Hemen yakınına konmuş ve gözlerini pörtletip sesini hafifçe alçaltarak konuşmaya başlamış:
— “Duydun mu Dikenli? Gece Ayı Balparmak‘ın yuvasından birileri bal çalmış!”
Dikenli, “Aaa! Kim yapmış olabilir ki?” diye sormuş.
Gak Guk önemli bir sır veriyormuş gibi fısıldayarak gibi konuşmuş:
— “Ben bir şey demiyorum ama… Tilki Karamel dün gece çok geç saate kadar ortalıkta dolaşıyormuş. Hem ballı çörekleri ne kadar sevdiğini bilmeyen yok!” demiş.
Dikenli bir anda tedirgin olmuş. Karamel’i çok sevmesine rağmen bu sözler kafasını karıştırmış.
— “Yok canım, yapmaz öyle şey…” dese de içine bir şüphe düşmüş!
Ama Gak Guk bununla kalmamış. Aynı gün içinde tam yedi farklı hayvana bu hikâyeyi anlatmış. Hem de her seferinde cümlelerine biraz daha heyecan, biraz daha detay eklemiş:
Maymun Moko‘ya anlattığında “Duyduğuma göre Karamel’in pençesinde bal kalıntısı varmış!” demiş.
Kaplumbağa Tospik’e ise “Karamel’in yuvasında boş bal kavanozları görülmüş!” diye anlatmış.
Geyik Zümrüt’e geldiğinde ise işi daha da abartmış ve “Tilki Karamel hem balı yemiş hem de şarkı söylemiş!” demiş.
Dedikodu fısıltıdan uğultuya, uğultudan rüzgâra, rüzgârdan fırtınaya dönüşmüş. Her hayvan başka bir hikaye duymuş lakin hepsi de Tilki Karamel’in balı çaldığı sonucuna varmış!
Bu nedenle bazı hayvanlar Karamel ile konuşmaktan çekinmeye başlamış. Geyik Zümrüt, “Ben onunla oyun oynamaya gitmeyeceğim artık!” demiş. Tavşan kardeşler yoldan geçerken selam bile vermeden geçip gitmişler. Karamel ise bu sessizliğe hiçbir anlam verememiş. Ne olduğunu anlayamıyor sadece içine çöken yalnızlıkla baş başa kalıyormuş.
Ormanın rengârenk, dostluk dolu havası bir anda bozulmuş. Gak Guk Karga her ne kadar eğlenceli bir haber yaydığını düşünse de bu fısıltıların küçük bir kıvılcımdan nasıl büyük bir yangın doğurabileceğini henüz anlayamamış.
Gerçek Ortaya Çıkıyor

Ertesi sabah ormanın ortasındaki geniş çayırlıkta olağanüstü bir toplantı yapılacağı haberi yayılmış. Ayı Balparmak büyük kayın ağacının altına koca adımlarla gelmiş, kükreyen sesiyle hayvanları toplamış. Gözleri öfke dolu ama içinde kırgın bir hüzün de varmış.
— “Dostlarım!” diye bağırmış Balparmak, “Yeter! Artık sabredemem. Herkes Tilki Karamel’in balımı çaldığını söylüyor. Ama dün gece olanları kimse bilmiyor! Şimdi size gerçekleri anlatacağım!”
Tüm hayvanlar sus pus olmuş. Aralarında fısıltılar dolaşıyor ama kimse sesini çıkaramıyormuş. Karamel utanç içinde ve gözlerinden yaşlar süzülerek çimenlerin kenarında oturuyormuş. Gak Guk Karga bile yüksek bir dala konmuş ve ilk kez kafasını öne eğmişti.
Ayı Balparmak anlatmaya başlamış:
— “Gece tam uykuya dalmıştım ki bir ses duydum. Gidip baktım… Ne göreyim? Küçük bir rakun, karnı açlıktan guruldayarak bal kavanozunun kapağını açmaya çalışıyor. Beni görünce çok korktu. Ama sonra ağlayarak her şeyi anlattı: Balın kokusunu aldığını ve o yüzden buraya geldiğini söyledi ve sonra da benden özür diledi.”
Balparmak gözlerini kapatıp derin bir iç çekerek konuşmaya devam etmi:
— “Ona biraz bal verdim ve bir daha izinsiz almamasını tembihledim. Konu orada kapanmıştı ama meğer ormanda neler konuşulmuş!”
O an bir sessizlik olmuş. Kirpi Dikenli, Maymun Moko, Geyik Zümrüt ve Kaplumbağa Tospik birbirlerine bakıp başlarını eğmişiler. Hepsi aynı şeyi düşünüyormuş: Dedikodu bir çığ gibi büyümüş, zavallı tilkiyi ezip geçmişti.
Sonra Baykuş Bilge tok ce sakin bir sesle konuşmaya başlamış:
— “Gerçek ortaya çıktığında kelimelerin ne kadar güçlü olduğunu anlarız. Ama iş işten geçtikten sonra söylenen söz geri alınmaz.”
Bir Özür ve Yeni Başlangıç

Gak Guk Karga kanatlarını yavaşça açmış ve daldan süzülerek yere inmiş. Her zaman cesur ve neşeli olmasına rağmen kalbini ilk kez bu kadar ağır hissediyormuş. Başını eğmiş ve kısık bir sesle seslenmiş:
— “Karamel… Ben… Ben sadece bir şeyler anlatıyor ve söylediklerimin bir oyun olduğunu sanıyordum. Ama senin kalbini ne kadar incittiğimi ve fark etmeden seni yalnız bıraktığımı şimdi anlıyorum. Senin gibi bir dostu üzdüm. Kalbini kırdım. Gerçekleri bilmeden konuşmamalıydım. Çok üzgünüm!” demiş.
Tilki Karamel uzun bir süre sessiz kalmış. Ardından yanaklarından gözyaşları süzülse de yumuşak bir sesle cevap vermiş:
— “Sözler bazen dikenli olabilir. Ama sen gerçekten pişmansan belki o dikenler zamanla çiçeğe dönüşebilir. Hatanı kabul etmen bile yeterli. Seni affediyorum… Ama lütfen bir daha başkasının canı yanmasın.”
Gak Guk’un yüreğinden büyük bir yük kalkmış. Kanatlarını hafifçe açmış ve:
— “O zaman yeni bir başlangıç yapalım. Ama bu kez sözlerim sadece doğruluğu kanıtlanmış, kalpleri ısıtan cinsten olacak!” demiş.
Karamel gülümsemiş ve:
“Tamam. Eğer istersen, bal yapmıyorum ama şahane meyve çaylarım var. Gel birlikte içelim. Geçmişin tozunu bir güzel silip süpürelim.” diye karşılık vermiş.
Ve o gün Tilki’nin yuvasında iki eski dost, yepyeni bir dostlukla çay içmişler.
Orman yeniden neşeyle dolmuş. Tilki Karamel eskisi gibi çayırlarda koşturmuş, Gak Guk Karga ise yine gökyüzünde süzülmeye başlamış. Ancak eskisi gibi duyduğu her şeyi hemen anlatmıyor, önce düşünüyor, sonra konuşuyormuş. Artık onun için en önemli şey ağzından çıkan sözlerinin doğruluğu olmuştu.
Masalın Sonu ve Dersi

Günlerden bir gün Gak Guk ormanın tam ortasında küçük bir haber kulübesi kurmuş. Üzerinde rengârenk yapraklarla süslenmiş bir tabela asmış. Tabelada Gak Guk’un Gerçek Haberler Merkezi – Kalpleri Kırmadan Haber Verilir diye yazıyormuş.
Her sabah birçok hayvan kulübeye gelir, ormanda olan biteni doğru şekilde öğrenirmiş. Gak Guk ise haberi paylaşmadan önce en az üç yerden doğrular, kimsenin kalbini incitecek bir kelimeye bile yer vermezmişi. Hatta zaman zaman “Bugünlük haber yok! Ama size güzel bir hikâye anlatabilirim!” diyerek küçük hayvanlara hikâyeler anlatırmış.
Ormandaki genç sincaplar, minik tavşanlar, hatta çenesi düşkün papağanlar bile ondan dürüst iletişimin ne demek olduğunu öğrenmiş. Gak Guk bir zamanlar dedikoduyla dağıttığı güveni şimdi sabırla ve sevgiyle onarıyormuş
Ve işte sevgili çocuklar… Bu masalının sonunda öğrendiğimiz bir şey var:
🔔 Duyduğun her sözü hemen anlatma.
🔔 Anlattığın söz bir başkasının kalbini kırabilir.
🔔 Konuşmadan önce düşün çünkü kelimeler bazen kılıçtan bile keskindir.
🔔 Ama aynı kelimeler doğru söylendiğinde kalplere su serper, yaraları sarar.