Bir zamanlar yemyeşil ormanların içinde, nehir kenarında mutlu mesut yaşayan bir su samuru vardı. Adı Susam idi. Susam, parlak mavi gözleri ve pırıl pırıl tüyleriyle tanınırdı.
Yazar: Nurtaç Abla
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak bir köyde Kıvrak adında bir manda yaşardı. Köyün en çılgın, en hareketli mandasıydı. Diğer mandalar sakin sakin otlarken o çayırlarda zıp zıp zıplardı.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dağların ardında, göllerin ötesinde, gökyüzünün maviliklerinde özgürce süzülen bir yaban kazı sürüsü yaşarmış. Bu sürüde Gümüştüy adında genç bir yaban kazı varmış.
Bir zamanlar büyük bir ormanın derinliklerinde rengarenk çiçeklerin dans ettiği güzel bir kovan varmış. Bu kovanda yaşayan arılar arasında hepsinden farklı, hepsinden özel bir arı yaşarmış. Adı Hızlıkanat imiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Yemyeşil bir ormanın kuytu bir köşesinde, yumuşacık tüyleri ve dikkat çekici uzun kulakları olan sevimli bir tavşan yaşarmış. Adı Tavşan Fırfır imiş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, dağların ardında, yeşillikler içinde küçük bir çiftlikte, sapsarı tüyleri olan minicik bir civciv yaşarmış. Adı Civciv Limon imiş. Tüyleri o kadar parlak sarıymış ki güneş vurduğunda âdeta ışıldarmış.
Bir varmış, bir yokmuş, çiçeklerin rengarenk açtığı, geniş bahçelerin olduğu bir ülkede, tüm bitkileri ve çiçekleri koruyan bir Çiçek Perisi yaşarmış.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, küçük bir köyde Emre adında yalnız bir çocuk yaşarmış. Emre’nin anne ve babası çok çalıştıkları için Emre sık sık yalnız kalırmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, masmavi denizlerin en ışıltılı yerinde, Mercanlar Vadisi denilen büyülü bir yerde, Deniz Kızı Yosun adında bir deniz kızı yaşarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yedi dağın ardında, yedi derenin kıyısında yemyeşil bir orman varmış. Bu ormanda kuşlar ötüşür, dereler şırıldar, rüzgâr yapraklara ninniler fısıldarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökyüzünün masmavi olduğu ve güneşin altın sarısı ışıklarıyla tarlaları boyadığı uzak diyarlarda bir çiftlik varmış. Bu çiftlikte her cins hayvan kardeşçe bir arada yaşarmış.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, rengârenk kuşların cıvıldadığı, her türden hayvanın barış içinde yaşadığı bir ormanda bir deve kuşu yaşarmış. Adı Deve Kuşu Uzunboyun imiş.
Bir zamanlar uzak dağların eteğinde, gökyüzü her sabah maviye boyandığında horozların ötüşüyle uyanan bir çiftlik varmış. Etrafı yemyeşil çayırlarla, rengârenk çiçeklerle ve ışıl ışıl pırıldayan bir dereyle çevriliymiş.
Bir varmış bir yokmuş. Uçsuz bucaksız bir ormanın derinliklerinde, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, kuşların sabah ezgileriyle güneşi selamladığı bir yerde, Günışığı adında altın renkli tüyleri olan genç bir geyik yaşarmış.
Bir zamanlar uzak diyarlarda yemyeşil ağaçlarla dolu, kuş cıvıltılarının hiç eksik olmadığı büyük bir ormanda Çizgican adında bir zebra yaşarmış. Vücusundaki beyaz çizgiler bulutlar gibi bembeyaz, siyah çizgiler ile yıldızlı bir gökyüzü kadar parlakmış.
Bir zamanlar yemyeşil ağaçların göğe değdiği, neşeli kuşların dallarda şarkı söylediği, pınarların şırıl şırıl aktığı kocaman bir orman varmış. Bu ormanda herkesin adını bildiği ama huyunu pek çözemedikleri bir karga yaşarmış: Gak Guk Karga.
Bir varmış bir yokmuş, yemyeşil dağların ardında, göğe uzanan ağaçlarıyla ün salmış Renkli Orman*isminde bir yer varmış. Bu orman yalnızca ağaçlardan, çiçeklerden ibaret değilmiş.
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak mı uzak, vadilerin sisle dans ettiği, göklerin yıldız tozuyla parladığı bir diyarda Işıldayan Krallık isminde bir krallıkta daha on iki yaşındayken tahta oturmuş olan bir padişah varmış: Nivarşah.
Bir zamanlar uzak bir köyde, fakir bir değirmenci yaşarmış. Bu değirmencinin üç oğlu varmış. Değirmenci bir gün yaşlanmış ve hastalanmış. Son nefesini vermeden önce oğullarını yanına çağırmış.
Bir zamanlar büyük bir şehirde Elif ve Ali adında iki iyi arkadaş yaşarmış. Bir gün bulundukları mahalleye Mert isminde yeni bir çocuk taşınmış.
Bir zamanlar gökyüzünde incecik bir tüy gibi süzülen Mavi Martı adında bir martı varmış. Neden mi Mavi demişler ona? Çünkü diğer martılar bembeyazken onun kanatlarının ucunda deniz mavisi tüyler varmış.
Birzamanlar uzak mı uzak, yeşil mi yeşil, kuş cıvıltılarıyla uyanan, rüzgârın yapraklarla dans ettiği büyülü bir ormanın tam ortasında minicik ama kocaman hayaller kuran bir karınca yaşarmış. Bu karıncanın adı Karınca Kıpır’mış.
Ormanın derinliklerinde yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı, rengarenk çiçeklerin her yeri süslediği bir diyarda Toprak adında bir kaplumbağa yaşardı.
Uzak diyarların birinde, devasa ağaçlarla çevrili, pırıl pırıl suların maviliğe karıştığı Safir Gölü adında bir yer varmış. O kadar berrakmış ki suda yüzen balıkların yüzgeçleri, rüzgarın dokunuşuyla titreşen nilüfer yaprakları kadar net görülürmüş.