Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, büyük ve gür yapraklarıyla göğe uzanan, dalları sayısız kuşlara yuva olmuş, kocaman bir ağaç varmış. Bu ağaç, derin ormanların kalbinde yer alırmış ve etrafı çiçekler ve rengarenk kelebeklerle doluymuş. Ağacın en yüksek dallarından birinde minik bir kuş ailesi yaşıyormuş. Anne kuş, baba kuş ve henüz uçmayı bilmeyen küçük yavruları, Minik Kuş.
Minik Kuş’un tüyleri daha yeni yeni çıkmaya başlamış ve gagası ise çok küçücükmüş. Anne ve babasının yanında kendini güvende hisseder, her gün uyanır uyanmaz yuvalarının kenarına gelir, büyük gözleriyle gökyüzüne bakarmış. Yukarıda özgürce süzülen kuşları, bulutların arasında dans eden rüzgarı izler ve hayran kalırmış. İçinden hep “Ben de uçmak istiyorum” dermiş. Ama uçmak ona çok zor, hatta imkânsız görünüyormuş.
Bir sabah, güneş altın sarısı ışıklarıyla ağaçların arasından süzülürken, Minik Kuş annesine dönüp sormuş:
“Anne, ne zaman uçabileceğim? Gökyüzüne çıkmayı o kadar çok istiyorum ki!”
Anne kuş yavrusunun sabırsızlığına gülümseyerek bakmış. Yumuşak ve şefkat dolu bir sesle cevap vermiş:
“Her şeyin bir zamanı var, sevgili yavrum. Uçmak sabır ve çalışma gerektirir. Kanatların henüz küçük ve zayıf. Ama eğer her gün çalışırsan, bir gün sen de gökyüzünde özgürce uçacaksın.”
Minik Kuş sabırsız bir şekilde kanatlarını açıp kapamış. O anda rüzgârın hafifçe tüylerini okşadığını hissetmiş ama o tüyler henüz uçmak için yeterince güçlü değilmiş. Yine de kararlıymış.
Bir gün baba kuş yuvalarına döndüğünde Minik Kuş ona da aynı soruyu sormuş:
“Baba, uçmak zor mu? Ben de senin gibi uçabilir miyim?”
Baba kuş ona güven dolu gözlerle bakmış ve şöyle demiş:
“Tabii ki uçabilirsin, Minik! Ama önce küçük adımlarla başlamalısın. Her gün biraz daha fazla kanat çırpmalısın. Uçmak sabır gerektiren bir iştir. Bugün sadece kanatlarını güçlendirmek için çalış. Zamanla göreceksin ki her çırpışın seni biraz daha yükseğe taşıyacak.”
Minik Kuş babasının sözlerinden cesaret almış. Yuvalarının kenarına doğru ilerlemiş ve ilk defa gerçekten kanatlarını çırpmaya başlamış. Ancak daha birkaç saniye bile havada kalamadan tekrar yuvanın kenarına düşmüş. O an içinde hafif bir üzüntü hissetmiş ama pes etmemeye karar vermiş.
O günden sonra her sabah uyanır uyanmaz yeniden kanatlarını çırpmaya başlamış. Bazen yalnızca birkaç saniye süzülebiliyor bazen de hiç uçamayıp hemen yere iniyormuş. Her başarısız denemesinde içi biraz burkuluyor ama her seferinde daha kararlı bir şekilde yeniden deniyormuş. İçinde bir ses ona hep cesaret veriyor, “Bir gün başaracaksın!” diyormuş.
Ormanda yaşayan diğer hayvanlar Minik Kuş’un bu çabasını fark etmişler. Onun sabahları erken saatlerde başladığı uçma denemelerini dikkatle izliyorlarmış. Tavşan, sincabı dürterek:
“Baksana, Minik Kuş ne kadar çalışıyor. Ama her seferinde düşüyor, acaba ne zaman uçmayı başaracak?” demiş.
Sincap gülümsemiş ve Minik Kuş’un çabasına hayran kalmış:
“Bu kararlılıkla çalışmaya devam ederse çok yakında uçmayı başarır. Ama önce sabırlı olması gerekiyor.”
Bir sabah Minik Kuş yine yuvasının kenarında kanatlarını çırpıyormuş. Aşağıda onu izleyen dostları ona cesaret vermek için toplanmışlar. Tavşan neşeli bir şekilde:
“Haydi, Minik Kuş! Sen bunu yapabilirsin!” diye bağırmış.
Minik Kuş, arkadaşlarının sesini duyunca kalbi hızla çarpmaya başlamış. İçindeki heyecan artmış ve yeniden denemeye koyulmuş. Kanatlarını daha güçlü çırpmış, bu sefer biraz daha uzun süre havada kalmış ama yine yuvaya dönmek zorunda kalmış. Üstelik bu sefer daha da yorulmuş. Yorgunluktan bitkin düşmüş ancak arkadaşlarının desteği onu çok mutlu etmiş.
Kaplumbağa ağır ağır yanına gelip Minik Kuş’a demiş:
“Sen ne kadar küçük olursan ol, içindeki cesaret çok büyük. Ben yavaşım, ama sabırla devam ediyorum. Sen de başaracaksın, yeter ki vazgeçme.”
Bu sözler Minik Kuş’un içindeki cesareti artırmış. O gece yuvada gözlerini kapatmadan önce, ertesi gün uçmayı başaracağına inanmış. Sabaha kadar rüyasında gökyüzünde süzüldüğünü görmüş.
Sabah olmuş, güneş parlak ışıklarıyla ormanı aydınlatmış. Rüzgar hafif hafif esiyormuş. Minik Kuş derin bir nefes alarak yuvasının kenarına çıkmış. Kanatlarını iyice açmış ve güçlü bir şekilde çırpmaya başlamış. Yavaş yavaş havalanmış ve bu sefer düşmeden daha yükseğe çıkmış. İlk defa gökyüzüne doğru süzüldüğünü hissetmiş!
Aşağıdaki orman hayvanları sevinç çığlıkları atarak onu alkışlamışlar. Tavşan zıplamış, sincap hızla ağaç dallarında koşmuş, kaplumbağa bile ellerini çırparak destek vermiş.
Minik Kuş, rüzgarın yüzünü okşadığını hissediyormuş. Gökyüzünde süzülmek o kadar harika bir duyguymuş ki! Kalbi mutlulukla dolmuş, uçmanın verdiği özgürlüğün tadını çıkarıyormuş. Kanatlarını açmış, ağaçların üzerinden süzülmüş, bulutlara dokunuyormuş gibi hissediyormuş.
Ve sonunda yuvasına dönüp anne ve babasına sarılmış:
“Başardım! Uçmayı başardım!” demiş sevinçle.
Anne kuş yumuşacık bir sesle cevap vermiş:
“Uçmak hayatın en güzel derslerinden biridir. Her zorluk aşılmayı bekleyen bir fırsattır, yavrum. Sen sabırla çalıştın ve başardın. Artık gökyüzü senin evin!”
Minik Kuş hayatında belki de ilk defa bir şeyi başarmış olmanın gururunu yaşamış. O günden sonra her sabah erkenden uyanıp gökyüzüne süzülerek ormanın tadını çıkarıyormuş. Artık gökyüzünün özgür kuşlarından biriymiş.
Minik Kuş’un bu sabrı ormandaki diğer hayvanlara da ilham olmuş. Ne zaman bir zorlukla karşılaşsalar Minik Kuş’un azmini hatırlayıp tekrar denemeye karar vermişler. Ve böylece Minik Kuş’un macerası bitmiş ama onun sabrı ve cesareti her zaman hatırlanmış. Gökyüzünde süzülen kuşlar her sabah Minik Kuş’un hikayesini cıvıldamaya devam etmişler.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Bebek Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.