Bir zamanlar Renkler Diyarı adında rengarenk bir krallık varmış. Ancak zamanla bu krallıkta her şeyin rengi solmuş ve her yer gri ve kasvetli bir hal almış. Ağaçların yaprakları bile yeşil yerine griymiş, çiçekler bile neşeli renklerini kaybetmiş. İnsanlar artık gülümsemez olmuş ve herkesin yüzünde bir hüzün varmış. İşte bu gri dünyada her şeye yeniden renk getirecek bir prenses doğmuş. Adı Renkli Prenses imiş.
Renkli Prenses gri bir dünyada doğmasına rağmen içindeki renkleri asla kaybetmemiş. Saçları gökkuşağı gibi rengarenk, gözleri deniz mavisi kadar parlakmış. Onu gördüğünde herkesin içini bir umut kaplarmış ama kimse bu gri dünyayı nasıl renklendireceğini bilmezmiş. Prenses büyüdükçe krallığın haline çok üzülmeye başlamış. “Bu diyar neden bu kadar renksiz? Neden kimse mutlu değil?” diye sorarmış kendi kendine.
Bir gün yaşlı bir bilge, Renkli Prenses’in yanına gelmiş ve ona bir sır vermiş: “Bu diyarın renklerini geri getirecek kişi sensin sevgili prenses. Kalbindeki sevgiyi ve neşeyi kullanarak dünyaya yeniden renk katabilirsin. Ama dikkat etmelisi çünkü her şeyin bir dengesi vardır. Fazla renk göz kamaştırıcı olabilir ancak insanları mutsuz edebilir.”
Renkli Prenses, bilgenin sözlerinden çok etkilenmiş. Kalbinde taşıdığı sevgi ve neşeyi kullanarak dünyaya nasıl renk getirebileceğini düşünmüş. O gece gökyüzüne bakarken aklına bir fikir gelmiş. “Eğer gökkuşağını toplayabilirsem onun renklerini dünyaya yayabilirim!” diye düşünmüş.
Ertesi sabah, Prenses, renkleri toplamak için uzun bir yolculuğa çıkmış. İlk durağı ormanın derinliklerindeki Gökkuşağı Vadisi‘ymiş. Burada her yağmur sonrası gökyüzünde beliren gökkuşağının ucunu bulabileceğini düşünmüş. Gerçekten de yağmur damlalarının ardından parlak bir gökkuşağı belirmiş ve Renkli Prenses hızla onun peşine düşmüş.
Gökkuşağı Vadisi’ne vardığında gökkuşağının rengarenk ışıklarını elleriyle toplamaya başlamış. Ancak her rengi toplarken bir şeyi fark etmiş: Renklerin her biri bir duyguya bağlıymış. Kırmızı cesareti, turuncu neşeyi, sarı umudu, yeşil sevgiyi, mavi huzuru, mor ise bilgeliği temsil ediyormuş. Prenses renkleri toplarken her bir duygunun da önemini anlamış.
Renkleri topladıktan sonra krallığına geri dönmüş. Renkleri dikkatle ve sevgiyle insanların hayatına katmaya başlamış. Sokaklara turuncu ve sarıyı ekleyerek neşeyi ve umudu geri getirmiş. Bahçelere yeşili serperek sevgiyi yeniden canlandırmış. Maviyle gökyüzünü boyayarak herkese huzur sunmuş. Morla ise bilgelik dağıtmış.
Ancak Renkli Prenses, bilgenin uyarısını unutmamış. Renkleri dikkatle kullanmış ve her şeyin dengede olması gerektiğini bilerek hareket etmiş. Böylece krallık yeniden renklenmiş ama bu sefer her şey olması gerektiği gibiymiş; ne fazla ne eksik. İnsanlar yeniden gülümsemeye başlamış, doğa canlanmış, çiçekler yeniden açmış.
Renkli Prenses krallığın dört bir yanını dolaşarak sevginin ve renklerin gücünü ve önemini anlatmış. Herkesin kalbinde bir renk olduğunu ve bu rengin yaşamlarına nasıl anlam kattığını öğretmiş. Krallıkta artık neşeli sesler, renkli görüntüler ve mutlu yüzler eksik olmamış.
Böylece Renkli Prenses’in sevgisi ve özeni sayesinde Renkler Diyarı sonsuza dek renkli ve mutlu bir yer olarak kalmış. Herkes renklerin hayatın vazgeçilmez bir parçası olduğunu öğrenmiş ve bu masal da burada sona ermiş.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Prenses Masalları ve Kısa Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.