Eski zamanların birinde, yemyeşil yaprakların arasından güneş ışıklarının süzüldüğü büyülü bir ormanda, Papağan Ciko adında çok güzel bir papağan yaşarmış. Tüyleri gökkuşağının bütün renklerini barındırırmış: kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, mor… Ve her sabah güneş doğduğunda parlak tüyleri ışıltıyla dans edermiş.
Yuvası ormandaki en yüksek çınar ağacının tepesindeymiş. Öyle güzelmiş ki içi renkli yapraklar, yumuşak yosunlar ve parlak taşlarla süslüymüş. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte güzel sesiyle şarkı söyler, bütün ormanı neşeyle doldururmuş.
— “Günaydın güzel orman, günaydın dostlarım!” diye seslenirmiş her sabah. Şarkıları o kadar tatlı ve büyüleyiciymiş ki bazen rüzgâr bile onun melodilerine eşlik eder ve hatta yaprakların hışırtısıyla ormana bir ritim katarmış. Küçük sincaplar, tavşanlar ve hatta bazen uzak tepelerden gelen geyikler bile onu dinlemek için çınar ağacının altında toplanırmış.
Ciko’nun Dostları

Ciko’nun ormanda pek çok arkadaşı varmış. En yakın dostu, yuvasının bulunduğu ağacın dibinde yaşayan Mızmız adında yaşlı bir kirpiymiş. Her zaman huysuz görünse de aslında kalbi altın gibiymiş. Tüyleri dağınık ve gözlüğü burnunun ucunda sallanırmış. Sürekli mırıldanır, bazen söylenirmiş:
— “Bu genç kuşlar hiç durmuyor, sabahın köründe şarkı söylüyor. Ama…” diye durur sonra gizlice gülümsermiş. Çünkü aslında Ciko’nun şarkılarına bayılırmış.
Bir diğer dostu Zıpzıp adında hareketli bir sincapmış. Ormanın dallarında durmak nedir bilmezmiş; bir daldan diğerine atlar, fındık ve meşe palamudu toplar, hiç durmadan konuşurmuş:
— “Ciko! Bugün harika fındıklar buldum! Gel, sana göstereyim! Ama önce şu dala çık, sonra o dala, sonra öteki dala, sonra…” diye nefes nefese anlatırmış. Ciko ise Zıpzıp’ın enerjisi karşısında hem şaşırır hem de onun heyecanına ortak olurmuş.
Ormanın bir başka köşesinde ise yavaş hareket eden Tosbik adında bilge bir kaplumbağa yaşarmış. Yüz elli yaşında olan Tosbik, ormandaki bütün sırları bilen, yaşadıklarını sabırla anlatan bir bilgeymiş. Her zaman:
— “Acele etmeyin yavrularım… Hayat bir koşu değil, güzel bir yürüyüştür,” dermiş. Bu sözler ormandaki tüm genç hayvanların kalbine huzur verir, onları sakinleştirirmiş.
Böylece Ciko ve dostları ormanda birbirinden güzel günler geçirir, her biri kendi özellikleriyle ormanın rengini, sesini ve neşesini oluştururmuş.
Gizemli Haber

Bir gün Ciko her zamanki gibi ormanda neşeyle şarkı söylerken daha önce hiç görmediği bir misafir gelmiş. Bu, Pırıl adında genç ve ürkek bir tavşanmış. Gözleri korkudan büyümüş, nefes nefese koşarak ormanın merkezine doğru geliyormuş.
— “Yardım edin! Yardım edin!” diye bağırmış Pırıl, sesi ormanın sessizliğinde yankılanmış. “Ormandaki bütün renkler kayboluyor!”
Ciko şarkısını yarıda kesip hemen aşağıya uçmuş ve Pırıl’ın yanına konmuş.
— “Sakin ol küçük dostum. Ne demek istiyorsun? Renkler nasıl kayboluyor?” diye sormuş merakla.
Pırıl titreyen elleriyle gözyaşlarını silerek anlatmaya başlamış:
— “Ormanın derinliklerinde yaşayan kötü kalpli Gri Büyücü, ormanın güzelliklerini kıskanıyor. Bu yüzden sihirli değneğiyle ormandaki tüm renkleri çalıyor ve kendi karanlık mağarasında saklıyor. Eğer onu durduramazsak bütün orman gri ve kasvetli olacak. Kuşlar şarkı söylemeyi bırakacak, yapraklar dökülecek, çiçekler solacak, ağaçlar kuruyacak. Ve en sonunda orman yaşanamaz olacak!”
Bu korkunç haberi duyan bütün hayvanlar hızla toplanmış. Mızmız gözlüğünü burnunun ucundan yukarı kaldırarak ciddiyetle:
— “Bu çok ciddi bir mesele!” demiş.
Zıpzıp heyecanla bir daldan aşağı atlamış:
— “Ne yapacağız? Ne yapacağız? Renkler olmadan orman ne kadar sıkıcı ve soğuk olur!”
Tosbik ise yavaşça başını sallayarak:
— “Bu sorunu ancak birlik ve beraberlikle çözebiliriz!” demiş bilgece. “Her birimizin gücüne, cesaretine ve sabrına ihtiyacımız var.”
Büyük Karar

Ciko arkadaşlarının endişeli yüzlerine baktığında kalbinde büyük bir cesaret hissetmiş. Kanatlarını gururla açıp yüksek ve kararlı bir sesle konuşmuş:
— “Arkadaşlarım! Bu orman hepimizin evidir. Buradaki her bir renk, çiçelerin güzelliği, her kuşun şarkısı bizim yaşam sevincimizdir. Gri Büyücü’ye karşı beraber durmazsak ormanımız asla eski neşesine kavuşamaz! Bu yüzden korkularımızı bir kenara bırakıp cesur olmalıyız!”
Ama diğer hayvanların korkusu kolay kolay geçmiyormuş:
— “Gri Büyücü çok güçlü!” diye titrek bir sesle Pırıl itiraz etmiş.
— “O bizi de gri yapabilir, biz de onun gibi oluruz!” diye korkmuş Zıpzıp, gözlerini kocaman açarak.
Mızmız bile derin bir endişeyle gözlüğünü düzelterek:
— “Belki de en iyisi ondan uzak durmaktır, kim bilir ne tehlikelerle karşılaşırız?” demiş.
Tosbik ise uzun uzun düşüncelere dalmış. Ormanın sessizliği içinde ağır ağır başını sallamış. Sonunda derin bir nefes aldıktan sonra bilgece sözlerini söylemiş:
— “Bazen en büyük cesaret korkarken bile doğru olanı yapmaktır. Korku, bizi durdurmamalı, aksine yolumuza ışık tutmalıdır.”
Ciko dostlarının gözlerinin içine bakmış ve onlara güven vermeye çalışmış:
— “Ben gidiyorum. Gri Büyücü ile konuşacağım. Belki de sadece mutsuz ve yalnızdır. Elbette ki her kötülüğün altında bir üzüntü yatar. Eğer onu anlayabilirsek ormanın renkleri yeniden geri getirebiliriz”
Cesur Yolculuk

Ciko güneş batmadan önce cesaretle yola çıkmış. Ormandaki diğer hayvanlar onu uğurlamak için sevinçle toplanmışlar. Mızmız dikenlerinin arasından özenle küçük ve renkli bir bileklik çıkarmış:
— “Bu annemin yadigarıdır. Seni korur; yolun açık olsun!” demiş utangaç ama samimi bir sesle.
Zıpzıp ise en güzel fındıklarından bir poşet hazırlamış, neşeyle zıplayarak:
— “Yolda acıkırsan bunları ye! Enerjin hiç bitmesin!”
Tosbik kabuğunun altından parlak, yeşil bir taş çıkarmış ve sonra yavaşça Ciko’nun kanatlarına dokunmuş:
— “Bu taş cesaret verir. Babamın babasından kalma. Unutma, cesaret karanlıkta bile ışık olur.”
Pırıl da koşarak küçük, rengârenk bir çiçek buketi getirmiş, heyecanla:
— “Belki Gri Büyücü çiçekleri seviyordur, onları görünce yumuşar!”
Ciko arkadaşlarının bu içten sevgisine çok duygulanmış. Gözlerinden parlayan yaşlar yanaklarından usulca süzülürken onlara şöyle demiş:
— “Size güveniyorum arkadaşlarım. Buraya renklerle dolu güzel bir ormanla döneceğim, söz veriyorum!”
Kanatlarını çırparak ormanın içine doğru uçmaya başlamış. Kasvetli ve gri ağaçların arasından geçerken her adımda etraf daha da sessizleşiyor, renkler sanki çekilmiş gibi solmaya başlıyormuş.
Gri Büyücü’nün Mağarası

Gecenin karanlığında, yıldızların titrek ışıkları altında Ciko nihayet Gri Büyücü’nün mağarasını bulmuş. Mağaranın girişi devasa kayalarla çevriliymiş ve içeriden soluk, soğuk bir gri ışık sızıyormuş. Kalbi heyecanla çarparken derin bir nefes almış ve cesaretle mağaranın içine doğru adım atmış.
Mağaranın derinliklerindeki geniş ve sessiz bir salonda Gri Büyücü‘yü görmüş. Uzun, gri sakalları olan yaşlı bir adammış. Önünde yüzlerce parlak renkli kristal diziliymiş. O kristaller ormandan çaldığı bütün renkleri içinde saklıyormuş; her biri ışıl ışıl parlıyor ama soğuk ve donuk görünüyormuş.
— “Sen kimsin küçük kuş?” diye homurdanmış Gri Büyücü, gözlerini Ciko’dan ayırmadan. “Buraya gelmeye nasıl cesaret edersin?”
Ciko biraz korksa da yüreğindeki cesaretle, güçlü ve kararlı bir sesle cevap vermiş:
— “Ben Ciko. Ormanın renklerini geri almaya geldim.”
Gri Büyücü gür bir kahkaha atmış:
— “Renkler mi? Bu renkler artık benim! Onların güzelliğini ben hak ediyorum!”
— “Ama neden onları saklıyorsun?” diye merakla sormuş Ciko.
Gri Büyücü’nün sert yüzünde bir anlık derin bir hüzün belirmiş. Sonra kristallere bakarak anlatmaya başlamış:
— “Çok uzun zaman önce benim de renkli bir dünyam vardı. Güzel bir bahçem, neşeli dostlarım vardı. Ama bir gün kötü insanlar geldi ve her şeyi yok etti. O günden beri dünyamda sadece gri tonlar var. Artık renkleri görmek istemiyorum! Onlar bana acılarımı hatırlatıyor.”
Ciko’nun kalbi yumuşamış. Nazikçe büyücüye yaklaşmış ve yumuşak bir sesle:
— “Üzgünüm… Ama renkleri saklayarak acını dindiremezsin. Aksine başkalarını da mutsuz ediyorsun!” demiş.
— “Kimse benim acımı anlamıyor!” diye bağırmış Gri Büyücü, gözleri dolarak.
Ciko arkadaşlarından aldığı hediyeleri çıkarmış ve büyücünün önüne koymuş:
— “Bak! Bunlar arkadaşlarımın bana verdiği şeyler. Mızmız’ın annesinin bilekliği, Zıpzıp’ın en sevdiği fındıkları, Tosbik’in aile yadigarı taşı, Pırıl’ın sevgiyle topladığı çiçekler. Bunların hiçbiri renkli değil ama hepsi çok değerli. Çünkü sevgiyle verilmişler.”
Gri Büyücü, hediyelere bakarken elleri titremeye başlamış. Uzun zamandır ilk defa kalbinde hafif bir sıcaklık hissetmiş.
Sihrin Bozulması

— “Sevgi mi?” diye fısıldamış Gri Büyücü, sesi neredeyse duyulmayacak kadar hafif. “Uzun zamandır o kelimeyi duymamıştım. Sanki yüzyıllardır unutmuşum!”
Ciko cesaretle derin bir nefes almış ve güzel, içten bir şarkı söylemeye başlamış. Sesi mağaranın duvarlarında yankılanırken önce kristaller bir bir titreşmeye başlamış, sonra da renkleri soluk da olsa yeniden canlanmaya yüz tutmuş:
Sevgi bir renktir, görünmez ama gerçek,
Kalpten kalbe uzanır, köprü olur geçer,
Acıyı dindirir, yarayı sarar,
Karanlığı aydınlatır, umut yaratır…
Şarkının her dizesiyle birlikte Mızmız’ın bilekliği yavaşça parlamaya, Tosbik’in taşı sıcak bir ışık saçmaya, Pırıl’ın çiçekleri ise canlanıp hafifçe sallanmaya başlamış. Büyücü şaşkınlık ve hayret içinde olanları izlemiş.
— “Bu nasıl mümkün olabilir?” diye şaşkınlıkla sormuş.
— “Çünkü gerçek büyü sevgidedir!” diye cevap vermiş Ciko gülümseyerek. “Sen de sevgiyi hak ediyorsun. Gel bizimle! Ormanda seni bekleyen dostlar var onlar seni anlamaya hazır.”
Gri Büyücü’nün gözlerinden yavaş yavaş yaşlar süzülmüş. Yıllardır içinde biriktirdiği acı, Ciko’nun sevgi dolu sözleriyle ve dostluk ışığıyla erimeye başlamış:
— “Ama… ama ben çok kötü şeyler yaptım!” diye pişmanlıkla fısıldamış.
Ciko nazikçe omzuna dokunmuş ve:
— “Herkes hata yapabilir.” demiş yumuşak bir sesle. “Önemli olan pişman olmak ve telafi etmek için cesaret göstermektir.”
Büyük Değişim

Gri Büyücü uzun uzun düşünmüş. Sonra sihirli değneğini kaldırmış:
— “Haklısın küçük dostum. Artık bu renklerin özgür olma zamanı geldi.”
Değneğini salladığında mağaradaki bütün kristaller parçalanmış ve içlerindeki renkler özgürleşmiş. Kırmızılar, maviler, sarılar, yeşiller… Bütün renkler dans ederek mağaradan çıkmış ve ormana doğru uçmuş.
Büyücü de değişmeye başlamış. Gri saçları beyazlaşmış, yüzünde gülümseme belirmiş, gözleri parlamış.
— “Artık ben de gelmek istiyorum!” demiş. “Adım Beyaz Büyücü olsun bundan sonra.”
Ciko sevinçle kanatlarını çırpmış:
— “Harika! Arkadaşlarım seni tanımak için sabırsızlanıyor!”
Ciko ve Beyaz Büyücü birlikte ormana döndüklerinde her yer eskisinden de güzel olmuş. Ağaçların yaprakları daha yeşil, çiçekler daha renkli, gökyüzü daha mavi görünüyormuş. Orman hayvanları onları büyük bir coşkuyla karşılamış. Mızmız gözlüğünü çıkarıp gözlerini silmiş:
— “Vay canına! Gerçekten başardın Ciko!”
Zıpzıp daldan dala atlayarak:
— “Renkler geri geldi! Renkler geri geldi!” diye bağırmış.
Tosbik ise bilgece gülümsemiş:
— “İşte bu gerçek dostluk!”
Pırıl de mutlulukla zıplamış:
— “Artık tekrar güzel bir ormanda yaşayacağız!”
Beyaz Büyücü utangaçça öne çıkmış:
— “Ben hepinizden özür dilerim. Size kötülük yaptım!” demiş.
Ama hayvanlar onu sıcakkanlılıkla karşılamış. Çünkü Ciko onlara sevginin ve affetmenin gücünü göstermiş.
Yeni Başlangıç

O günden sonra Beyaz Büyücü ormanda yaşamaya başlamış. Sihirli güçlerini artık iyilik için kullanır olmuş. Hastalandıklarında hayvanları iyileştirir, kış aylarında onlar için sıcak barınaklar yapar, yazları ise serinletici gölgeler oluştururmuş.
Ciko’nun yuvasının yakınına küçük bir kulübe yapmış kendine. Her sabah Ciko’nun şarkılarıyla uyanır, her akşam onunla güneşin batışını seyredermiş.
Mızmız artık hiç huysuzluk yapmaz hatta bazen Beyaz Büyücü’yle satranç oynarmış. Zıpzıp ona ormanın her yerini gezdirirmiş. Tosbik ise ona hayatın derinliklerini anlatırmış. Pırıl de ona en güzel çiçekleri gösterirmiş.
Aradan aylar geçmiş. Orman her zamankinden daha güzel ve daha huzurlu olmuş. Bir akşam güneş batarken bütün orman hayvanları toplanıp Ciko’ya sormuş:
— “Ciko, sen nasıl bu kadar cesur oldun? Gri Büyücü’yü nasıl değiştirdin?”
Ciko renkli tüylerini düzelterek gülümsemiş:
— “Arkadaşlarım ben sadece sevgiyle konuştum. Çünkü her kalbin derinliklerinde sevgi vardır. Bazen kaybolur, bazen gizlenir ama hiç tamamen yok olmaz. Sadece ona ulaşmayı bilmek gerekir!”
Beyaz Büyücü de eklemiş:
—“Ciko bana en değerli hediyeyi verdi: Yeni bir başlangıç şansı. Sevgi ve dostluk, dünyadaki en güçlü büyüdür.”
Masalımız burada bitmiş ama sevgi ve dostluk hiç bitmezmiş…
Masalın Sonu
Bu masaldan öğrendiğimiz en güzel şey: Sevgi, anlayış ve dostluk her şeyi değiştirebilir. En karanlık kalpler bile sevgiyle aydınlanabilir.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için 4 Yaş Masalları ve 5 Yaş Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.