Bir varmış, bir yokmuş. Uzak diyarlarda, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, kuşların neşeyle şarkılar söylediği, çiçeklerin renk renk açtığı bir orman varmış. Bu ormanda Fıstık adında, yumuşacık beyaz kürküyle, kocaman, meraklı gözleriyle herkesi kendine hayran bırakan sevimli bir tavşan yaşarmış. Fıstık ormanın neşesiymiş. Zıpladıkça kulakları sallanır, her sıçrayışında ardında hafif bir toz bulutu bırakırmış. Ancak Fıstık’ın en büyük merakı ormanın derinliklerindeki gizemli yerlermiş.
Bir gün Fıstık yine sabahın ilk ışıklarıyla birlikte uyandığında içini kaplayan o büyük merakla kendini ormanın bilinmeyen köşelerine gitmeye hazır hissetmiş. Arkadaşları, özellikle de annesi ona sık sık “Ormanın derinliklerine çok gitme, Fıstık! Orası çok büyük ve kolayca kaybolabilirsin!” diye uyarılarda bulunurlarmış. Ama o sabah Fıstık’ın içindeki keşfetme isteği bu uyarıları unutturmuş.
Çimenlerin üzerinde zıplaya zıplaya ilerlerken ağaçların yaprakları arasından süzülen güneş ışıkları kürkünü parıldatıyormuş. Yol boyunca türlü çiçeklere uğur böceklerine ve kelebeklere selam vererek ilerlemiş. Göz alıcı bir mavi kelebeği takip ederken farkında olmadan ormanın derinliklerine doğru yol almış.
Zaman su gibi akıp giderken Fıstık aniden durup etrafına bakmış. Güneş çoktan batmak üzereymiş ve etrafındaki her şey ona yabancı gelmeye başlamış. Etraf sessizleşmiş ve sadece rüzgarın hafif uğultusu duyuluyormuş. O an Fıstık aslında ne kadar uzaklara geldiğini fark etmiş ve kalbi hızla çarpmaya başlamış. “Şimdi ne yapacağım?” diye kendi kendine sormuş. Ailesini ve arkadaşlarını düşündükçe gözleri dolmuş.
Tam o sırada yaprakların arasından bir ışık parlamış. Işığın nereden geldiğini anlamaya çalışırken birdenbire karşısında parıl parıl parlayan bir peri belirivermiş. Bu peri, Luna adında, ormanın koruyucusu olarak bilinen, nazik ve sevecen bir periymiş. Minik Fıstık’ın korku dolu bakışlarını görünce ona sıcacık bir gülümseme ile yaklaşmış.
“Merhaba, küçük tavşan.” demiş Luna, yumuşak bir sesle, “Neden böyle üzgün görünüyorsun? Sana yardım edebilir miyim?”
Fıstık biraz çekinerek “Kayboldum, evime nasıl döneceğimi bilmiyorum. Ormanın derinliklerine kadar geldim ve şimdi geri dönemiyorum.” demiş.
Luna, Fıstık’ın yanına oturmuş ve kanatlarıyla onu nazikçe sararak, “Endişelenme, Fıstık,” demiş. “Ben sana yolunu bulmanda yardımcı olacağım. Ama önce biraz dinlenelim. Yorgun görünüyorsun.”
Fıstık, Luna’nın yanında kendini güvende hissetmiş ve biraz olsun rahatlamış. Luna, Fıstık’a ormanın ne kadar özel bir yer olduğunu anlatmaya başlamış. “Bu orman,” demiş Luna, “sayısız sırlarla dolu. Her ağaç, her çiçek bir hikaye saklar. Ancak bu sırları keşfederken dikkatli olmalısın. Her zaman nereye gittiğini bilmelisin. Bazen bir yerden bir yere gitmek için acele etmemek gerekir. Çünkü acele ettiğinde nereye vardığını bilemezsin.”
Luna‘nın sakin sesi, Fıstık’ın yorgun bedenine rahatlatıcı bir melodi gibi gelmiş. “Ama ben sadece yeni yerler görmek istiyordum” demiş Fıstık hüzünle. “Herkes ormanın derinliklerinden bahseder ama kimse gitmez. Ben de merak ettim.”
“Merak etmek harika bir şey, küçük tavşan,” demiş Luna. “Ama her zaman yanında bir rehber olmalı. Tek başına keşfetmek bazen tehlikeli olabilir.”
Bir süre sonra Luna, Fıstık’a ormanın eski haritasını göstermiş. Bu harita ormandaki gizli geçitleri, güvenli yolları ve tehlikeli bölgeleri gösteren büyülü bir haritaymış. “Bu harita sana her zaman doğru yolu gösterecek. Ama unutma asıl önemli olan kalbinin sesini dinlemek ve çevrene dikkat etmek.” demiş Luna.
Luna, haritayı açarak Fıstık’a evine giden yolu göstermiş. Fıstık, Luna’nın yanında güvenle zıplarken her adımda ormanın güzelliklerini yeniden keşfetmiş. Renkli çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar, yumuşacık çimenler… Hepsi Fıstık’ın adımlarına eşlik ediyormuş.
Yolda Luna Fıstık’a bir masal anlatmış. Bu masal, cesur bir kuşun hikayesini anlatıyormuş. Bu kuş bir gün gökyüzünde kaybolmuş ve ormanın en uzak köşelerine kadar uçmuş. Ancak ormanın bilgeliği sayesinde evine geri dönmeyi başarmış. Fıstık bu hikayeyi dinlerken içinde cesaretin ve bilgeliğin ne kadar önemli olduğunu anlamış.
Sonunda Fıstık’ın evi uzakta belirmiş. Güneş batmış, yıldızlar gökyüzünde parlamaya başlamış. Fıstık eve döndüğü için çok mutluymuş. Luna’ya teşekkür etmiş, “Sen olmasaydın eve nasıl dönerdim bilemiyorum,” demiş.
Luna gülümseyerek Fıstık’ın başını okşamış. “Senin cesaretin ve merakın olmasaydı bu kadar güzel şeyler keşfedemezdik!” demiş. “Ama unutma, her zaman yanında bir rehberin olsun ve her zaman dikkatli ol. Merak etmek güzeldir, ama kaybolmamak daha da güzeldir.”
Fıstık Luna’ya veda ettikten sonra evine girmiş. Annesi onu görünce çok sevinmiş, “Nerelerdeydin sen?” demiş. Fıstık, annesine Luna’yı ve yaşadıklarını anlatmış. O gece Fıstık yatağına yattığında Luna’nın ona öğrettiği dersleri düşünmüş. Artık ormanın her köşesini merak etmeye devam edecekmiş ama bunu yaparken her zaman dikkatli olacağına söz vermiş.
Ve böylece Fıstık bir daha asla kaybolmamış. Ormanın her köşesini keşfederken Luna’nın verdiği haritayı ve ona öğrettiği bilgeliği yanında taşımış.
Gökten üç elma düşmüş, biri Fıstık’a, biri Luna’ya, biri de bu masalı dinleyenlere.