Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ormanların arasında sessiz ve huzurlu bir köy varmış. Bu köyde doğayla iç içe yaşayan, sevimli mi sevimli çocuklar ve hayvanlar varmış. İşte bu köyde Mehmet adında meraklı ve sevimli bir çocuk yaşarmış. Mehmet ormanı ve ormanda yaşayan hayvanları çok sever, her gün okulu bittikten sonra annesinin hazırladığı küçük sepeti koluna takar ve ormanın derinliklerine doğru yürüyüşe çıkarmış.
Ormandaki ağaçların, çiçeklerin ve kuşların sesi Mehmet’e huzur verirmiş. Ama en çok ilgisini çeken ormanın derinliklerinde yaşayan sessiz bir geyikmiş. Bu geyik diğer hayvanlardan farklıymış. Mehmet ne zaman onu görse, geyik sessizce durur, Mehmet’in gözlerinin içine bakar ve sonra yavaşça uzaklaşırmış. Mehmet ise geyiğin sessizliği ve dinginliği karşısında büyülenirmiş. Geyiğin adı, Orman’ın Bilge Geyiği olarak bilinirmiş çünkü ormandaki her canlının onun sessizliğinden öğrenecek bir şeyi varmış.
Bir gün Mehmet yine ormana doğru yola çıkmış. Hava sıcacıkmış, kuşlar neşeyle cıvıldıyormuş. Ormanın serin gölgeleri arasında yürürken birden geyiği görmüş. Ama sanki bu sefer geyik biraz farklı davranıyormuş. Sessizce bir ağacın altında oturmuş ve sanki Mehmet’i bekliyormuş gibi Mehmet’e bakıyormuş. Mehmet geyiğin yanına usulca yaklaşmış ve onun sakin duruşunu izlemeye başlamış.
Geyik, Mehmet’in yaklaşmasını bekledikten sonra yavaşça ayağa kalkmış ve ormanın daha derinlerine doğru yürümeye başlamış. Mehmet de onu takip etmiş. Geyik sessizce yürürken Mehmet onun her adımını dikkatle izliyormuş. Geyiğin peşinden giderken Mehmet ormanda daha önce hiç görmediği bir yere varmış. Burası büyük, eski ağaçlarla dolu bir açıklıkmış. Geyik, Mehmet’e bakmış ve sanki “Dur, dinle” der gibi başını eğmiş.
Mehmet geyiğin bu sessiz yönlendirmesini anlamış ve etrafını dikkatle dinlemeye başlamış. Önce kuşların cıvıltısını duymuş, sonra ağaçların hışırtısını ve yaprakların arasından geçen rüzgarın sesini… Ama bir ses daha varmış, çok derinlerden gelen, Mehmet’in içini ısıtan bir ses… Bu, ormanın kalbinin sesiymiş! Mehmet geyiğin bu sessiz rehberliğini takip ederek, doğanın ne kadar muazzam ve bir o kadar da kırılgan olduğunu anlamış.
Geyik, Mehmet’e sessizliğin gücünü öğretmiş. Bazen konuşmanın değil, dinlemenin önemli olduğunu, sessizliğin içinde büyük sırlar barındığını anlatmış. Mehmet ormanın bu sessiz rehberinden çok şey öğrenmiş. Artık sadece konuşarak değil, dinleyerek de bir şeyler ifade etmenin ne kadar değerli olduğunu biliyormuş.
Ormandan eve döndüğünde Mehmet sessizliğin aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını fark etmiş. Artık ormana her gidişinde geyiği görmek için sabırsızlanmıyor, aksine sessizce oturup ormanın seslerini dinlemek için sabırsızlanıyormuş. Sessizliğin içinde doğanın ona anlatacak çok şeyi olduğunu biliyormuş.
Geyik ve Mehmet’in bu dostluğu köyde de dilden dile dolaşmış. Köy halkı da sessizliğin ve dinlemenin önemini Mehmet’ten öğrenmiş. Artık köyde herkes doğayı daha fazla dinliyor, daha fazla anlamaya çalışıyormuş. Sessizliğin sadece bir boşluk değil, aksine dolu dolu bir öğreti olduğunu herkes anlamış.
Ve Mehmet büyüdüğünde de bu dersleri hep hatırlamış. Sadece köyde değil her yerde doğayı dinleyen ve ona saygı duyan biri olmuş. Ve geyiğin öğrettiği gibi sessizliğin içinde büyük sırlar olduğunu asla unutmamış.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine… Masal burada bitmiş ama Mehmet’in doğaya duyduğu sevgi hiç bitmemiş.
Önerimiz: Bu masala benzeyen daha fazla masal okumak için Uyku Masalları sayfamızı inceleyebilirsiniz. Ayrıca sesli ve animasyonlu masal izlemek istiyorsanız YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.