Bir varmış, bir yokmuş… Uçsuz bucaksız yemyeşil bir ormanda, her sabah cıvıltılarıyla güneşi karşılayan bir ardıç kuşu yaşarmış. Adı Çıtırtı’ymış. Minik ama parlak gözleriyle etrafı dikkatle izleyen, merakı hiç tükenmeyen bir kuşmuş.
Masallar
Bir varmış, bir yokmuş… Çok çok uzak diyarlarda, hiçbir haritanın göstermediği, yalnızca cesur yüreklerin bulabildiği bir Büyülü Orman varmış.
Eski zamanların birinde ağaçların göğe uzandığı, nehirlerin ışıl ışıl aktığı, kuşların şarkılar söylediği büyülü bir orman vardı. Bu ormanda her türlü hayvan yaşardı.
Bir zamanlar yemyeşil tepelerin arasında, rüzgarın nazikçe estiği, kuşların şarkı söylediği bir çiftlikte Pamuk adında sevimli bir koyun yaşarmış. Pamuk gibi yumuşacık ve bembeyaz tüyleri, parlak mavi gözleri ve hep neşeyle gülümseyen bir yüzü varmış.
Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil ağaçların göğe uzandığı, kuş cıvıltılarının yankılandığı büyüleyici bir orman varmış. Bu ormanda her hayvanın huzur içinde yaşadığı kocaman bir dünya saklıymış. Ormanın adı Güven Ormanı’ymış.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyülü ormanlarla çevrili, gökyüzüne uzanan kuleleriyle göz kamaştıran bir krallık varmış. Bu krallık Işıldayan Diyar olarak bilinirmiş.
Bir zamanlar yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı, kuş cıvıltılarının hiç eksik olmadığı büyülü bir orman vardı. Burada yaşayan her hayvanın bir huyu, bir özelliği vardı. Kimisi ağırbaşlı, kimisi neşeli, kimisi de bilgeydi.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak mı uzak, derin mi derin büyülü bir ormanda Kipir adında bir kerkentele yaşarmış. Parlak yeşil pulları, kocaman meraklı gözleri ve incecik kuyruğuyla oldukça hareketli bir hayvanmış.
Bir zamanlar yemyeşil tarlaları, altın buğday başakları ve birbirinden neşeli hayvanlarıyla meşhur Güneşli Çiftlik adında bir çiftlik vardı. Burada horozlardan ineklere, keçilerden ördeklere kadar pek çok hayvan bir arada yaşardı.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarında birinde uçsuz bucaksız bir çöl varmış. Güneş gökyüzünde ateş gibi parlıyor, kumlar gündüz sıcaktan kavruluyor, gece ise buz gibi soğuyormuş.
Geçmiş zamanlarında birince, uçsuz bucaksız yeşil bir çayırın tam ortasında, tüyleri gümüş gibi parlayan, uzun yelesi rüzgârda dans eden bir at yaşardı. Adı Gümüşyel’di.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzaklarda, yemyeşil ağaçların gölgesinde parlayan bir göl varmış. Bu göl o kadar güzelmiş ki suları masmavi değil, gün doğumunda pembe, gün batımında ise altın sarısı olurmuş.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlardaki yemyeşil ormanlarından birinde, gökyüzünün pırıltısından doğmuş küçük bir yağmur perisi yaşarmış. Adı Damlaymış.
Ormanın en renkli çiçeklerinin arasında, altın sarısı tüyleri ve ışıl ışıl kanatları olan minik bir bal arısı yaşardı. Adı Bıdık’tı. Diğer arılar gibi çiçeklerden öz toplamayı, kovanı boyamayı ve dans ederek iletişim kurmayı çok severdi.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, kalabalık bir ormanda renkli bir gelincik yaşarmış. Sırtında turuncu benekleri, kuyruğunda ise parlak sarı çizgileri olan ormanın en sevimli hayvanlarından biriymiş.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yüksek dağların ardında, yemyeşil ağaçların göğe uzandığı, masmavi derelerin berrak sularla aktığı büyülü bir orman varmış. Bu ormanda çeşit çeşit hayvan yaşarmış.
Uzak diyarların birinde, yemyeşil ormanların kenarında küçük ve şirin bir köy vardı. Bu köyde enerjisi bitmek bilmeyen, kıvırcık tüylü ve sevimli mi sevimli bir köpek yaşardı. Adı Boncuk’tu.
Bir varmış, bir yokmuş… Yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı, pırıl pırıl bir nehrin kıvrıla kıvrıla aktığı büyülü bir orman varmış. Bu ormanda türlü türlü hayvanlar dostça yaşarmış.
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, yemyeşil ormanların kalbinde gizemli ve büyülü bir yer varmış. Burada yaprakları zümrüt gibi parlayan dev ağaçlar gökyüzüne uzanır, şırıl şırıl akan dereler melodiler fısıldarmış.
Bir varmış, bir yokmuş… Masmavi gökyüzünün altındaki yemyeşil ormanda Tospik adında sevimli mi sevimli ama biraz da yavaş bir kaplumbağa yaşarmış.
Uçsuz bucaksız denizin ortasında yemyeşil palmiyelerle süslenmiş, altın sarısı kumsalları olan bir ada vardı. Bu adanın adı Uçan Balık Adası’ydı. Adı neden böyleydi biliyor musunuz?
Bir varmış, bir yokmuş… Uzak mı uzak, yeşil mi yeşil, içinde binbir çeşit canlının yaşadığı büyülü bir orman varmış. Bu ormanda altın rengi benekleri olan, uzun kirpikli, kocaman gözlü ve her zaman neşeyle zıplayan bir geyik yaşarmış.
Derin, masmavi okyanusun kalbinde, rengârenk mercanların arasına gizlenmiş bir yer vardı: Mercan Krallığı. Bu krallık denizin en güzel köşesiydi. Parlak mercanlar, dans eden deniz bitkileri ve çeşit çeşit deniz canlıları burada dostça yaşardı.
Çok uzaklarda çiçeklerin rengârenk açtığı büyülü bir orman varmış. Bu orman o kadar canlıymış ki her köşesinden bir ses yükselirmiş: Kuşların cıvıltısı, yaprakların hışırtısı, nehirlerin şırıltısı.