Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, yemyeşil ormanların, masmavi gökyüzünün altında Arda adında bir çocuk yaşarmış. Oldukça meraklı, hayal gücü geniş bir çocukmuş ama bazen kendini mutsuz, sinirli ya da korkmuş hissedermiş. Bu duygular geldiğinde ne yapacağını bilemez, çaresiz kalırmış. Bir gün kendi duygularını anlamasına ve onlarla baş etmesine yardımcı olacak büyülü bir maceraya çıkmış.
Fırtınalı Bir Sabah
Arda bir sabah yatağında gözlerini açtığında gökyüzü gri bulutlarla kaplıymış. Yağmur damlaları pencereye vuruyor, rüzgar dışarıda uğulduyormuş. O sabah Arda’nın içinde de tıpkı gökyüzü gibi karışık bir his varmış. Yüreği sıkışıyor sanki hiçbir şey yapmak istemiyormuş.
Kahvaltı masasında annesi Arda’nın mutsuz olduğunu fark etmiş.
“Ne oldu Arda? Keyfin yok gibi. Bir şey mi canını sıktı?” diye sormuş.
Arda başını iki yana sallayıp omuzlarını silkmekle yetinmiş. “Bilmem, anne. İçim sıkılıyor,ama nedenini anlamıyorum.” demiş.
Annesi ona sevgiyle bakıp saçlarını okşamış. “Bazen böyle hissetmek normaldir yavrum. Bazen hislerimiz karmaşık olabilir. Ama unutma, her duygunun bir nedeni vardır. Belki dışarı çıkıp biraz temiz hava alırsak kendini daha iyi hissedersin.” demiş.
Arda önce isteksizce karşılık vermiş. Ama bir süre sonra yağmurlu havanın serinliğini hissetmek için şemsiyesini almış ve annesiyle birlikte bahçeye çıkmış. İşte tam o sırada gökyüzündeki gri bulutların arasından sevimli bir beyaz bulut belirmiş. Bu bulut diğerlerinden farklıymış: yumuşacık yüzü, kocaman gözleri ve sıcacık bir gülümsemesi varmış.
Küçük Bulut ile Tanışma
Bulut yumuşacık bir sesle Arda’ya seslenmiş: “Merhaba, Arda! Seni izliyordum. Biraz üzgün gibisin, doğru mu?”
Arda şaşırmış bir halde bakmış. “Evet ama sen de kimsin? Ve nereden biliyorsun nasıl hissettiğimi?”
Küçük Bulut neşeyle gülmüş. “Ben bir Duygu Bulutu’yum. İnsanların hissettiklerini anlayabilirim. Üzgün, öfkeli ya da korkmuş hissetmek çok normal. Ama sana bir sır vereyim mi? Eğer duygularını anlamayı öğrenirsen onların üstesinden gelebilirsin!” demiş.
Arda merakla başını sallamış. “Nasıl yapacağım bunu?”
Küçük Bulut, “Oyun oynayarak! Sana duygularını keşfetmenin eğlenceli bir yolunu göstereceğim.” demiş.
Duyguların Renkli Dünyası
Küçük Bulut, “Her duygunun bir rengi vardır. Şimdi gözlerini kapat ve öfkelendiğinde aklına hangi renk geldiğini düşün.” demiş.
Arda gözlerini sıkıca kapatmış ve düşünmüş. O sırada bir kızgınlık hissini hatırlamış; bir arkadaşının oyuncağını izinsiz aldığında nasıl öfkelendiğini… Bir anda parlak bir kırmızı gözlerinin önüne gelmiş.
“Kırmızı!” diye bağırmış Arda. “Öfke kırmızı gibi hissediliyor.”
Küçük Bulut gülümseyerek başını sallamış. “Harika! Şimdi korkuyu düşün. Bir şeyden korktuğunda gözlerinin önünde hangi renk belirdiğini hayal et.”
Arda biraz daha düşünmüş. Geçen gece karanlık odada yalnız kaldığında hissettiği korkuyu hatırlamış. Bu sefer siyahı görmüş.
“Siyah!” demiş. “Korku karanlık ve siyah gibi.”
Bulut memnuniyetle başını sallamış. “Aferin sana! Şimdi sıra üzüntüde. Üzgün olduğun bir anı düşün ve o an hangi rengi gördüğünü söyle.”
Arda annesiyle bir gün tartıştığında nasıl üzgün olduğunu hatırlamış. Bu kez aklına solgun bir mavi gelmiş.
“Mavi!” diye mırıldanmış. “Üzüntü mavi gibi.”
Küçük Bulut, “Çok doğru! Şimdi öğrendiğin bu renkleri nasıl kullanacağını göstereyim. Duygularını anlamak sadece ilk adım. Onları yönetmenin yollarını öğrenmelisin.” demiş.
Duyguların Dansı
Bulut, Arda’ya bir oyun daha öğretmiş: “Ne zaman öfkelenirsen o duyguyu kırmızı bir iple hayal et. Bu ipi dans ederek çözmeye çalış. Mesela ellerini kocaman açıp ipin düğümlerini çözüyormuş gibi hareket et. Üzgün hissettiğinde yavaş yavaş mavi bir dalganın içinde yüzdüğünü düşün. Korktuğunda ise siyah bulutları üfleyerek dağıttığını hayal et.”
Arda bu fikirleri çok ilginç bulmuş. Küçük Bulut’la vedalaşıp eve döndüğünde hemen denemeye karar vermiş. O gün hissettiği her olumsuz duyguyu dans ederek ya da resmederek çıkarmış. Kendini çok hafiflemiş hissetmiş.
Renkli Günlük
O günden sonra Arda hissettiği her duyguyu resimlerle ifade etmeye karar vermiş. Annesi ona bir defter almış. Bu deftere duygularını çizermiş. Kırmızı patlamalar, siyah bulutlar, mavi damlalar… Ama aynı zamanda sevincini ve mutluluğunu da çizermiş: sarı güneşler, pembe çiçekler ve yeşil çayırlar. Her duygusuna bir renk bulmuş ve her resmi bitirdiğinde kendini biraz daha iyi hissediyormuş.
Zamanla, Arda artık öfkelenince bağırmak yerine kırmızı ipini çözmeye çalışır olmuş. Üzgün olduğunda annesine mavi dalgalarını anlatırmış. Korktuğunda siyah bulutlarını resmeder, onları nasıl dağıtabileceğini düşünürmüş.
Renklerin Gücü
Arda, Küçük Bulut’un öğrettiği bu yöntemi her gün uygulamış ve her geçen gün kendini daha güçlü hissetmiş. Artık kötü hissetmekten korkmuyormuş çünkü bu duyguların sadece gelip geçen birer misafir olduğunu anlamış. Ve her misafirin ardından gökyüzünde rengarenk bir gökkuşağı belirmiş.
Bir gün Arda, gökyüzünde tekrar Küçük Bulut’u görmüş. Ona el sallayıp teşekkür etmiş.
Küçük Bulut, “Unutma Arda, duygularını tanıyıp onlarla barış yaptığında içindeki gökyüzü hep parlak olur!” demiş ve bir daha görünmemiş.
Böylece Arda duygularını tanımayı, onlara bir renk vermeyi ve onların üstesinden gelmeyi öğrenmiş. Artık içindeki öfke fırtınaları, korku bulutları ve üzüntü yağmurları onu korkutmuyormuş. Çünkü o kendi içindeki gökkuşağını yaratmayı öğrenmiş.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Eğitici Masallar ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.