Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir ormanın derinliklerinde, toprağın altında yaşayan Minikburun adında bir köstebek varmış. Tüyleri gece karanlığı kadar siyah, pençeleri toprağı kolayca kazabilecek kadar güçlü, burnu ise adına yakışmayacak kadar keskin koku alabiliyormuş.
Diğer köstebeklerden biraz farklıymış. Arkadaşları sadece yiyecek bulmak için tünel kazarken, o her zaman daha derinlere, daha uzaklara gitmek istermiş. “Keşfedilmemiş yeraltı dünyaları beni bekliyor!” dermiş hep.
Ormanın tüm sakinleri Minikburun’un bu meraklı halini bilirmiş. Yaşlı Baykuş ona “küçük kaşif” derken, Sincap Fındıkkıran ona “toprağın gezgini” adını takmış. Tilki Kızılkuyruk ise “Bu köstebeğin yeraltında haritası olmayan bir köşe kalmayacak!” diye söylenirmiş.
Günlerden bir gün gökyüzünde dolunay parlarken Minikburun uykusundan sıçrayarak uyanmış. Burnuna çok tuhaf bir koku geliyormuş. Bu koku ne tatlı yemiş kokusuna, ne sulu kök kokusuna, ne de bildiği herhangi bir şeye benziyormuş. Koku adeta onu çağırıyormuş.
— “Bu kokuyu takip etmeliyim,” demiş kendi kendine. “Belki de büyük bir keşif yapacağım bugün!”
Gizemli Kokunun Peşinde

Minikburun yuvalarının bulunduğu köstebek köyünden usulca ayrılmış. Diğer köstebekler derin uykudayken, o patileriyle hızlıca kazmaya başlamış. Tüneli kazarken içinden bir şarkı mırıldanıyormuş:
Kaz kaz kaz, yeni tünel kaz,
Nereye gider, ne bulunur, bilinmez,
Toprağın altında macera bitmez!
Saatler boyu kazmış durmuş. Tüneli kazarken hiç bilmediği yerlere, hiç görmediği kök sistemlerine rastlamış. Ağaçların kökleri sanki ona yol gösteriyor gibi bir duyguya kapılmış.
Tam yorulmaya başladığı sırada burnuna gelen koku daha da güçlenmiş. “Az kaldı, çok yaklaştım!” diye düşünmüş heyecanla. Pençelerini daha da hızlı çalıştırmış.
Derken ani bir sesle durmuş. Toprak artık her zamankinden daha farklı hissediliyormuş. Daha boşmuş sanki! Patisiyle hafifçe vurduğunda içi boş bir alana açılan ince bir toprak tabakası olduğunu fark etmiş.
“Acaba bu nedir?” diye fısıldamış kendi kendine. Kocaman kara gözleri merakla parlıyormuş. Yavaşça ve dikkatle toprağı biraz daha kazmış ve… karşısında daha önce hiç görmediği büyüklükte, pırıl pırıl parlayan, duvarları tuhaf köklerle kaplı bir tünel belirmiş! Bu tünel hiçbir köstebeğin yapabileceği bir şey değilmiş. Çok eskiden kalma, çok özel bir tünelmiş.
— “İşte benim büyük keşfim!” diye bağırmış sevinçle. “Bu gizli tüneli keşfeden ilk köstebek ben olacağım!”
Yeni Dostluklar

Minikburun gizli tünele girerken kalbinin hızla çarptığını hissetmiş. Tünel yürüdükçe daha da genişliyor ve dallanıp budaklanıyormuş. Duvarları kendiliğinden ışık saçan küçük mantarlarla kaplıymış. Bu mantarlar tünelin içini gündüz gibi aydınlatıyormuş.
Bir süre yürüdükten sonra köşeyi döndüğünde büyük kulakları uzun bıyıkları olan bir fare ile karşılaşmış.
— “Hey, sen de kimsin?” diye sormuş fare, şaşkınlıkla.
— “Ben Minikburun. Köstebek köyünden geliyorum. Bu tüneli yeni keşfettim.” demiş Minikburun.
Fare kibar bir şekilde eğilmiş:
— “Memnun oldum Minikburun. Ben de Uzunkuyruk. Bu tünelin bekçilerindenim.”
— “Bekçi mi? Bu tünelin bekçileri mi var?” diye sormuş Minikburun hayretle.
— “Elbette var!” demiş Uzunkuyruk gülümseyerek. “Bu sıradan bir tünel değil. Bu, Büyük Orman Tüneli. Yüzlerce yıl önce ormanın ilk sakinleri tarafından yapılmış.”
Minikburun hayretler içinde Uzunkuyruk’u dinlerken yollarına devam etmişler. Tünelin daha da derinlerine indikçe farklı hayvanlarla karşılaşmışlar: Yuvasını kaybetmiş küçük bir tavşan yavrusu olan Zıpzıp, kış uykusundan erken uyanan Kirpi Dikenbey ve yeraltında yaşayan nadir bir kurbağa türü olan Boncukgöz.
— “Siz hepiniz burada mı yaşıyorsunuz?” diye sormuş Minikburun.
— “Sadece zor zamanlarımızda burada buluşuyoruz.” demiş Gözboncuk. “Bu tünel ormanın tüm sakinleri için güvenli bir sığınak.”
— “Ama neden hiç kimse bu tünelden bahsetmiyor? Neden gizli?” diye sormuş Minikburun.
Uzunkuyruk ciddiyetle cevaplamış:
— “Çünkü bu tünelin sonunda çok özel bir şey var ve sadece gerçekten ihtiyacı olanlar onu bulabilmeli.”
Tünelin Sırrı

Minikburun ve yeni arkadaşları tünelin daha da derinlerine ilerlemişler. Yol boyunca Uzunkuyruk ona tünelin tarihini anlatmış. Bu tünel çok uzun zaman önce, büyük bir kuraklık sırasında, hayvanların su bulabilmesi için kazılmış. Zamanla tünel genişlemiş ve ormanın altında karmaşık bir ağa dönüşmüş.
— “Peki, bu tünelin sonunda ne var?” diye sormuş Minikburun, sabırsızlıkla.
— “Birazdan göreceksin!” demiş Uzunkuyruk gizemli bir şekilde gülümseyerek.
Nihayet tünelin sonuna gelmişler. Karşılarında büyük ve yuvarlak bir oda varmış. Odanın ortasında mavimsi bir ışıkla parlayan, küçük bir göl varmış. Gölün üzerinde ise sayısız böcek ve kelebek uçuşuyormuş.
— “İşte Yeraltı Gölü.” demiş Uzunkuyruk. “Bu göl yeraltındaki en saf suyu barındırır. Hiç kurumaz, hiç kirlenmez. Ama en önemlisi…”
Uzunkuyruk sözünü bitirmeden gölün yüzeyi dalgalanmaya başlamış ve suyun içinden büyük, yaşlı bir kaplumbağa çıkmış.
— “Yeni ziyaretçiler mi geldi?” demiş kaplumbağa, derin ve bilge bir sesle.
— “Evet, Bilge Kabuk.” demiş Uzunkuyruk saygıyla eğilerek. “Bu Minikburun, tüneli kendisi keşfetti.”
Kaplumbağa yavaşça Minikburun’a dönmüş.
— “Demek bizi bulan sensin, küçük kaşif. Seni bekliyorduk.”
— “Beni mi?” diye sormuş Minikburun şaşkınlıkla.
— “Evet!” demiş Bilge Kabuk. “Bu göl sadece bir su kaynağı değil aynı zamanda bilgeliğin de kaynağı. Buraya gelen her hayvan sorularına cevap ve sorunlarına çözüm bulur.”
Minikburun gölün etrafına bakınmış. Göl gerçekten de sihirli görünüyormuş. Suyun yüzeyinde ormanın tüm görüntüleri yansıyormuş. Kuş yuvalarının olduğu ağaç tepeleri, tilkilerin oynadığı çayırlar ve hatta insanların uzaktaki evleri bile görünüyormuş.
— “Bu göl ormanın kalbidir.” diye devam etmiş Bilge Kabuk. “Ve artık sen de onun koruyucularından birisi oldun!”
Büyük Sorumluluk

Minikburun gölün yanında saatlerce oturmuş ve Bilge Kabuk’un anlattığı hikayeleri dinlemiş. Kaplumbağa yüzlerce yıldır hayatta olduğu için ormanın tüm tarihine tanık olmuş bilge bir kaplumbağaymış. Ona ormanın karşılaştığı tehlikeleri, hayvanların nasıl birlikte çalışarak bu tehlikeleri aştığını anlatmış.
— “Şimdi orman yeni bir tehlikeyle karşı karşıya,” demiş Bilge Kabuk. “İnsanlar ormanın bir kısmını kesmeyi planlıyorlar. Eğer bunu yaparlarsa birçok hayvan yuvasız kalacak.”
— “Ama biz ne yapabiliriz ki?” diye sormuş Minikburun, endişeyle.
— “Çok şey yapabilirsin.” demiş Bilge Kabuk gülümseyerek. “Köstebekler toprağın altında yaşarlar ama üstünde olanları da etkileyebilirler.”
Bilge Kabuk, Minikburun’a bir plan anlatmış. Köstebekler insanların kesmeyi planladığı ağaçların etrafında tüneller kazacak ve toprağı yumuşatacaklarmış. Bu sayede, ağaçlar daha derine kök salabilecek ve daha güçlü olacaklarmış. Ayrıca toprağın yüzeyine çıkıp insanların dikkatini çekerek onları şaşırtacaklarmış.
— “Ama bunu tek başıma yapamam!” demiş Minikburun.
— “Yalnız değilsin!” diye karşılık vermiş Uzunkuyruk. “Biz buradayız.”
— “Ve köstebek köyündeki arkadaşların da sana yardım edecektir.” diye eklemiş tavşan Zıpzıp.
Minikburun’un içini büyük bir cesaret ve sorumluluk duygusu kaplamış. Bu gizli tüneli ve yeraltı gölünü keşfetmesi tesadüf değilmiş. Bu, onun kaderiymiş!
Ormanın Kahramanları

Köstebek köyüne döndüğünde tüm arkadaşlarını toplamış ve onlara gizli tüneli, yeraltı gölünü ve Bilge Kabuk’un planını anlatmış. Başta kimse ona inanmamış, hatta bazıları onunla dalga bile geçmiş.
— “Saçmalama Minikburun!” demiş yaşlı köstebek Aksakal. “Kaplumbağalar konuşmaz, hele ki yeraltında hiç yaşamazlar.”
Ama Minikburun pes etmemiş.
— “Bana inanmasanız bile ormanımız tehlikede. Eğer bir şey yapmazsak hepimiz yuvasız kalabiliriz.”
Sonunda en yakın arkadaşı Toprakcan ona inanmış.
— “Ben sana yardım edeceğim, Minikburun. Nerede kazmaya başlamamız gerekiyor?”
Yavaş yavaş diğer köstebekler de onlara katılmış. Hep birlikte insanların kesmeyi planladığı ağaçların etrafında karmaşık tünel sistemleri kazmaya başlamışlar. Bu tüneller sayesinde ağaçların kökleri daha derine inebilmiş ve toprak daha verimli hale gelmiş.
Aynı zamanda Minikburun’un yeni arkadaşları da boş durmamış. Uzunkuyruk ve diğer fareler insanların kulübelerine girerek onları rahatsız etmişler. Zıpzıp ve ailesindeki tavşanlar insanların dikkatini dağıtmak için onların etrafında zıplayıp durmuşlar. Bocukgöz ve kurbağalar gece boyunca öyle yüksek sesle vraklamışlar ki insanlar uyuyamamışlar.
Günler, haftalar geçmiş… İnsanlar ormanı kesmeye geldiğinde büyük bir şaşkınlık yaşamışlar. Kesmek istedikleri ağaçlar öncekinden çok daha güçlü ve sağlıklı görünüyormuş. Üstelik sürekli rahatsız edildikleri için işlerine odaklanamıyorlarmış.
Sonunda insanların lideri karar vermiş:
— “Bu orman bizi istemiyor. Başka bir yerde çalışalım.”
Kutlama Zamanı

İnsanlar gittikten sonra tüm orman sakinleri büyük bir kutlama düzenlemiş. Yeraltı gölünün olduğu odada toplanan hayvanlar, Minikburun’u kahraman ilan etmişler.
— “Sen olmasaydın ormanımızı kaybedebilirdik!” demiş Bilge Kabuk, gururla. “Sen gerçek bir lidersin.”
Minikburun utanmış:
— “Ben sadece doğru olanı yaptım. Ve yalnız değildim, hep birlikte başardık.”
O günden sonra Gizli Tünel artık o kadar da gizli kalmamış. Ormanın tüm sakinleri zor zamanlarında buraya sığınabileceklerini, Yeraltı Gölü’nün bilgeliğinden faydalanabileceklerini öğrenmişler.
Minikburun ise artık sadece meraklı bir köstebek değil aynı zamanda ormanın koruyucusuymuş. Her sabah tünellerinde dolaşır, yeni yerler keşfeder ve ormanın güvenliğini kontrol edermiş.
Ve her ay, dolunay gecesinde, tüm arkadaşlarıyla birlikte Yeraltı Gölü’nün yanında toplanır, Bilge Kabuk’un hikayelerini dinlerlermiş. Çünkü gerçek hazinenin bilgi, dostluk ve dayanışma olduğunu farketmişler.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı dinleyenlere, biri anlatanlara, biri de tüm orman canlılarına.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Kısa Masallar ve Uyku Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.