Bir varmış, bir yokmuş. Uzaklardaki yeşil ormanların tam ortasında, pırıl pırıl bir gökyüzünün altında Koko adında küçük bir karga yaşarmış. Koko tüyleri parlak, gözleri kocaman bir kargaymış ama bir de çok ünlü bir özelliği varmış: İnatçılığı!
Her sabah erkenden uyanır, ağaç dalları arasında arkadaşlarıyla oynar, uçarken gökyüzünde daireler çizer, şarkılar söyler ve yeni maceralara atılırmış. Fakat aklına bir şey koyduğunda ne kadar zor olursa olsun vazgeçmezmiş. Üstelik biri ona “Bu doğru değil” dediğinde daha da inat eder, bildiğini yapmaya devam edermiş.
Bir gün ormanda büyük bir şenlik olacağını duymuş. Tüm hayvanlar nehir kenarına toplanacak, orada yemekler yenecek, oyunlar oynanacak ve nehirde büyük bir yarış yapılacakmış. Koko bu haberi duyar duymaz heyecanlanmış. Özellikle de nehirde yapılacak yarışı duyunca kanatları heyecandan titremiş.
Yarış nehirde kayıklarla yapılacakmış. Fakat Koko’nun ne bir kayığı varmış ne de nasıl kürek çekileceğini biliyormuş. Arkadaşları ona, “Koko, yarışa katılma! Sen uçmayı çok iyi bilirsin ama suyun üstünde durmak farklı. Kayığı nasıl kullanacağını bilmiyorsun, zorlanırsın.” demişler.
Ama Koko inat etmiş: “Ben yarışacağım! Su mu beni yenecek? Hadi canım! Ne varmış kayık sürmekte?” demiş ve yarışa katılacağını söylemiş.
Nihayet yarış günü gelmiş. Koko ormanın en güzel ağaç dallarından birini kayık yapıp nehrin kenarına gelmiş. Diğer hayvanlar dikkatlice kayıklarına binmiş, küreklerini tutmular ve yarışa başlamaya hazır hale gelmişer. Ama Koko kayığına bir kürek bile yapmamış. “Kendi kanatlarımla ittiririm!” demiş kendi kendine.
Yarış başlamış! Kayıklar hızla nehirde süzülürken Koko’nun kayığı hemen dönmeye başlamış. Küreği olmadığı için kayığını doğru yönlendiremiyormuş. Her ne kadar kanatlarıyla itmeye çalışsa da kayık bir o yana bir bu yana dönüyor, bir türlü istediği gibi gitmiyormuş.
Diğer hayvanlar hızla ilerlerken Koko’nun kayığı suyun ortasında dönüp duruyormuş. Koko’nun arkadaşları ona seslenmiş: “Koko küreksiz bu iş olmaz! Yardım edelim!” demişler. Ama Koko inatla bağırmış: “Hayır ben kendi başıma yapacağım! Hiç yardıma ihtiyacım yok!”
Fakat Koko ne kadar uğraşsa da bir türlü kayığını kontrol edememiş. Üstelik nehirde akıntı güçlenmeye başlamış. Kayığıyla hızla sürükleniyormuş. İşte o an Koko’nun içini bir korku kaplamış. Akıntı kayığı kocaman bir kayanın olduğu tehlikeli bir yere doğru sürüklüyormuş.
Tam o sırada yarışmayı bırakıp geri dönen bir arkadaş grubu ona yaklaşmış: Tavşan Timi, Kaplumbağa Koki ve Sincap Miko. Hepsi bir araya gelip Koko’nun kayığını tuttukları gibi kıyıya çekmişler. Koko titreyerek kıyıya ayak basmış.
Arkadaşları endişeyle ona bakmış: “Koko, iyi misin? Sana yardım edelim dedik ama dinlemedin. Az kalsın tehlikeye giriyordun.”
Koko utançla başını eğmiş: “Haklısınız!” demiş. “İnat ettim ama aslında yardıma ihtiyacım vardı. İnatçılık yaparak kendi başıma halledeceğimi sandım ama işler daha da kötüye gitti.”
Tavşan Timi gülümseyerek omzunu Koko’ya yaslamış: “Koko bazen yardım istemek inat etmekten daha güçlü olmaktır. Hepimiz bir şeyleri tek başımıza yapamayız ama birlikte daha iyi oluruz.”
Koko o günden sonra inatçılığın zararlarını öğrenmiş. İnat etmek her zaman bir çözüm değilmiş. Bazen yardım istemek ya da başkalarının sözünü dinlemek en doğru şeymiş. O günden sonra Koko arkadaşlarının sözlerine daha çok kulak vermiş ve yardımlaşmayı öğrenmiş. Artık inatçılıkla değil dostlarıyla birlikte hareket etmenin verdiği huzurla yeni maceralara atılmış.
Ve Koko ormandaki tüm hayvanlarla birlikte mutlu mesut yaşamış.
Öneri: Farklı masal videoları izlemek için lütfen YouTube Kanalımızı ziyaret etmeyi unutmayınız.