Bir zamanlar uzak diyarların en uzaklarında, rüzgarın şarkı söyleyerek estiği, kuşların dans ettiği ve bulutların yumuşacık pamuk tarlaları gibi gökyüzünü süslediği büyülü bir yer vardı. Bu diyarın sakinlerinden en ünlüsü ise hiç kuşkusuz Kaptan Pofuduk idi.
Pofuduk gökyüzünde yaşayan bir kediydi ve sıradan bir kediye hiç benzemezdi. İpeksi, sarı tüyleri yıldız tozlarıyla parıldar; gözleri ise kocaman, aydan bile parlak, ışıl ışıldı. Ama onu bu kadar ünlü yapan gökkuşağından yapılma uçan gemisiydi.
Kaptan Pofuduk’un gökkuşağı gemisi yıldız ışığından bir yelken ve rüzgarın sihriyle çalışan parlak renkli bir pervaneye sahipti. Her gece dünya sakinleri uykuya dalarken O gökyüzünde gezinir, yıldızlardan uyku tozlarını toplar, çocukların tatlı rüyalara dalması için dünyaya serpiştirirdi.
Ancak o akşam sıradan bir görev onu beklemiyordu! Tam yıldız tozlarını toplarken gökyüzünde hüzünle ağlayan minik bir yıldız sesi duydu. Kaptan Pofuduk kulağını kabarttı. “Neden ağlıyorsun, küçük yıldız? ” diye sordu.
“Ben… ben diğer yıldızlardan uzağa düştüm. Ailem çoktan ilerledi, ben ise burada tek başıma kaldım. Gökyüzünün ne kadar büyük olduğunu bilmiyordum, Kaptan. Çok korkuyorum,” diye yanıtladı titreyen sesiyle küçük yıldız.
Kaptan Pofuduk yumuşacık patileriyle yıldızın yanına sokulup ona kocaman sarıldı. “Endişelenme,” dedi Kaptan Pofuduk, “Ben seni ailenin yanına götüreceğim.”
Gemisine binip minik yıldızı yanına aldı ve uçsuz bucaksız gökyüzünde ilerlemeye başladılar. Ancak gökyüzü her zaman huzurlu değildi. Biraz ilerlediklerinde uzaklardan bir hışırtı sesi duyuldu. Tam önlerinde devasa bulutlardan oluşmuş kükreyen bir fırtına çıktı!
Kaptan Pofuduk ve minik yıldız fırtınaya yaklaşırken gökkuşağı gemisi sallanmaya başladı. Rüzgar fırt fırt esiyor, yıldız tozları dört bir yana dağılıyordu. Küçük yıldız korkudan gözlerini kapattı ama Kaptan Pofuduk onun elini tutarak, “Korkma, küçük dostum. Gökkuşağı gemisi beni hiç yalnız bırakmadı, şimdi de bırakmaz!” dedi.
Fırtınanın içinden geçerken Kaptan Pofuduk, gemisinin yönünü ustaca bulutların arasındaki boşluklara doğru çevirdi. Nihayet fırtına sona erdiğinde gökyüzü yeniden sakinleşti.
Ancak o sırada gökkuşağı gemisinde bir sorun olduğunu fark etti: Yıldız ışığından yapılan yelkenler zarar görmüştü! Eğer yelkenlerini onarmazsa minik yıldızı ailesine kavuşturamayabilirdi.
Kaptan Pofuduk gemisini bir süre daha sürükleyerek yakınlardaki Gökyüzü Ormanı’na yanaştı. Orası devasa yıldız ağaçlarının bulunduğu, göklerin en gizemli yeriydi. Ağaçlar kökleriyle bulutları sarmış, dallarıyla ise gökyüzünde dans eden yıldız tozlarını kucaklayan bir görkeme sahipti.
Ormana girer girmez minik yıldız, “Bu ağaçlar nasıl bu kadar parlak?” diye merakla sordu. Kaptan Pofuduk gülümseyerek “Bu ağaçlar, geceleri yıldızların ışığını emerek beslenir. Işık onların yiyeceğidir ve bizim de ihtiyacımız olan yıldız ışığı yelkenlerini buradan alabiliriz.” diye açıkladı.
Ancak ormanda bir tehlike vardı: Sinsi ve sessizce hareket eden Gölge Kuşları. Bu kuşlar geceleri yıldız tozunu çalmaya çalışır, gökyüzünü karanlıkta bırakırdı. Kaptan Pofuduk yıldız ağacından yelkeni yaparken minik yıldızdan dikkatlice çevreyi gözetlemesini istedi.
Yelken hazır olduğunda Gölge Kuşları çoktan peşlerine takılmıştı bile! Kaptan Pofuduk ve minik yıldız hızla gemiye atladılar ve gökkuşağı gemisi tekrar uçmaya başladı.
Gölge Kuşları ise onları karanlık kanatlarıyla sarmak için hızlanıyordu. Tam yakalanacaklarını düşündükleri anda minik yıldız parladı ve karanlık kuşları bir anda kör etti. Kaptan Pofuduk minik yıldızın bu parlak ışığını kullanarak kuşları geride bırakmayı başardı.
Birkaç saat sonra minik yıldız ailesine kavuştu. Küçük yıldız ailesinin yanına dönerken Kaptan Pofuduk’a gözyaşları içinde teşekkür etti. Kaptan Pofuduk gökyüzünde bir dost daha kazandığını biliyordu ve mutlulukla gökkuşağı gemisini yeniden yıldız tozu toplamaya çevirdi.
Her gece yıldızlar arasında dolaşırken, çocuklara en güzel rüyaları armağan etmeye devam etti. O artık yalnızca gökyüzündeki kedilerin değil, tüm yıldızların kahramanıydı.