Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarların birinde, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş cıvıltılarının eksik olmadığı, derelerin şırıl şırıl aktığı büyük bir orman varmış. Öyle güzel, öyle huzurluymuş ki burada yaşayan hayvanlar bir yandan doğanın tadını çıkarır, bir yandan da birbirlerine yardım ederek dostça yaşarlarmış.
İşte burada diğer fillerden farklı olan genç bir fil yaşarmış. Adı Fosfil imiş. Gündüzleri tıpkı öteki filler gibi koca gövdeli, iri kulaklı ve gri renkteymiş. Ne var ki gece vakti gelip güneş batınca, o sıradan görünen gri beden birdenbire yumuşak mavi-yeşil bir ışıltıyla parıldamaya başlarmış. Sanki gecenin koynunda huzurla süzülen bir ay ışığı gibi! Yıldızlar bile onun yanında sönük kalırmış.
Ama işin garip tarafı Fosfil bu özelliğinden hiç hoşlanmazmış. Gün batmaya yakın gökyüzü kızıllığa bürününce hemen yuvasına döner, kapı ve pencerelerini kalın perdelerle örtermiş. Geceleri kimse onu görmesin, ışığını fark etmesin diye canla başla uğraşırmış. Küçükken vücudu ilk kez parladığında çok utanmış. O günden sonra kendini saklamayı alışkanlık haline getirmiş.
Fosfil’in Arkadaşları

Annesi her gece başını okşar, yumuşacık sesiyle:
— “Evladım, bu ışık sana doğanın bir hediyesi. Herkesin olmayan bir özelliğin var. Bundan utanmamalısın.” dermiş
Babası da kulaklarını sallayıp eklermiş:
— “Geceleri parlayan bir fil mi olurmuş, diye düşünme. Sen bizim mucizemizsin!”
Ama Fosfil hep “Keşke ben de herkes gibi olsaydım. Geceleri karanlıkta kaybolabilseydim, ışıldamasaydım” diye düşünürmüş.
Arkadaşları onu yalnız bırakmamaya çalışırmış. Özellikle en yakın dostu olan Sincap Sipsi hep yanında olmaya gayret edermiş. Bir gün sabah vakti Sipsi ona yaklaşıp minik pençeleriyle omzuna dokunmuş:
— “Fosfil, bu parıltı sadece sende var. Farkında olmasan da bu çok kıymetli bir şey. Belki bir gün senin ışığın birilerinin yolunu aydınlatır. Kim bilir?”
Ama Fosfil başını öne eğmiş, derin bir iç çekmiş:
— “Sipsi, ışığım bana sadece sorun çıkarıyor. Herkes gece uyurken ben göz kamaştırıyorum. Biri görse, korkar belki… Biri baksa, tuhaf bulur belki… Ben sadece normal olmak istiyorum!”
Sipsi ona sıkıca sarılmış. Daha fazla bir şey söylememiş.
Ve böylece geceler geçip gitmiş. Fosfil her gece ışığını saklamış, gündüzleri ormanın neşeli kalabalığında yer almış ama içten içe hep kendini eksik hissetmiş. Göz önünde olmayı değil, gölgelerde kalmayı seçmiş. Bu huzurlu fakat içten içe karışık duygularla dolu günler sürüp giderken bir gün ormanın üstünde kara bulutlar toplanmaya başlamış!
Fırtınanın Gölgesinde

Orman her sabah kuş cıvıltılarıyla güne merhaba demesine rağmen günlerden bir gün kuş cıvıltıları hiç duyulmamış! Hava ağırlaşmış, yapraklar sessizleşmiş, dallar hafif hafif sallanır olmuş. Gökyüzü sabahın erken saatlerinde bile griye kesmiş. Güneş, sanki doğmaktan vazgeçmiş gibi bulutların arkasına saklanmış. Yaşlı Baykuş ulu meşenin tepesinden etrafa bakıp mırıldanmış:
— “Bu havada bir gariplik var. Burnuma kötü kokular geliyor…”
Ormanın diğer sakinleri de bu sessizliği fark etmiş. Karıncalar yuvalarına kuru yapraklar taşımış, arılar kovandan dışarı çıkmamış, sincaplar ise yiyeceklerini topluca ağaç kovuklarına istiflemiş. Adeta tüm orman yaklaşan felaketi seziyormuş.
Öğleye doğru gökyüzü tamamen kararmış. Kara bulutlar ormanın üstünde toplanmış, rüzgâr birden bire sertleşmiş. Dallar çıtırdayarak eğilmiş, yapraklar savrulmuş, ormanda yer yerinden sarsılmış. Ardından gök gürültüleri duyulmuş ki yer yerinden oynamış. Sonra ardı ardına yıldırımlar düşmüş!
Nihayet fırtına başlamış.
Rüzgâr ağaçların yapraklarını kökünden sökmüş, dalları kırmış, yuvaları darmadağın etmiş. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başlamış. Toprak çamura dönmüş, dereler taşmış, yollar silinmiş. Karanlık daha da koyulaşmış.
Hayvanlar paniklemiş: Tavşanlar inlerinden dışarı kaçmış, kirpiler çalıların arasında debelenmiş, serçeler yuvalarından savrulmuş. Yavru hayvanlar annelerini kaybetmiş, yaşlı olanlar yollarını şaşırmış. Herkes birbirini arar olmuş ama göz gözü görmediği için kimse kimseyi bulamıyormuş.
O sırada Fosfil endişeli gözlerle yuvasının penceresinden dışarıyı izliyormuş. Yağmurun şıpırtısı, gök gürültüsünün patırtısı ve yardım çağrılarının birbirine karıştığı o uğultu yüreğine bir taş gibi oturmuş.
Fosfil Cesaretini Topluyor

Kulağını dikmiş, dışarıdan gelen sesleri ayırt etmeye çalışmış.
Bir sincap “Yardım edin! Yavrularım suya kapılıyor!” diye bağırıyor, bir kirpi “Yolum dallarla kapanmış, çıkamıyorum!” diye çığlık atıyormuş. Bir başka ses ise ağlayarak “Annemi karanlıkta bulamıyorum!” diye inliyormuş.
Fosfil titreyerek geri çekilmiş. İçinde kocaman bir istek varmış: Dışarı çıkmak, yardım etmek, karanlıkta yol göstermek istiyormuş. Ama diğer yandan da içini kemiren korkusu araya giriyor ve “Ya ışığım onları korkutursa? Ya beni görünce kaçarlarsa?” diye endişe ediyormuş.
Kalbi pır pır atmaya, ışığı yavaş yavaş parlamaya başlamış. Gecenin karanlığına inat, yumuşak mavi-yeşil ışık yavaşça gövdesini sarmış. Perdelerden sızan parıltı yuvasının duvarlarına vurmuş. Gözlerini kapamış ve yuvasının içinde bir ileri bir geri yürümeye ve kendiyle savaşmaya aşlamış. Bir yanda yardım çığlıkları, diğer yanda içindeki utanç ve korku…
Bu sırada penceresinin altından titrek bir ses duyulmuş. İncecik, ürkek bir ses:
— “Anne? Neredesin? Korkuyorum!”
Fosfil’in kulakları dikilmiş. O ses, minicik bir tavşan yavrusuna aitmiş. Sesi duyunca yüreği burkulmuş. O ana kadar duyduğu hiçbir yardım çağrısı bu kadar içine işlememiş. Yavru tavşan hıçkıra hıçkıra ağlıyor ve:
— “Burası çok karanlık. Lütfen biri bana yardım etsin!” diye inliyormuş, titrek bir sesle.
Fosfil aniden durmuş. Gözlerini açmış. Kalbinin içindeki korku birdenbire yerini cesarete bırakmış. Ağlayan o minik sesi duyduğunda içindeki tüm endişe silinip gitmiş. Ve artık içinde sadece bir ses yankılanmış:
— “Artık saklanmak yok! Çık ve yardım et!”
Ve böylece Fosfil yuvasının kapısına doğru yürümüş. Her adımda ışığı daha da kuvvetlenmiş. Gecenin ortasında bir yıldız gibi parlamaya başlamış.
Parlayan Kalbin Gücü

Fosfil geceler boyu sakladığı ışığıyla şimdi ormana umut olmak üzereymiş. Kapıyı açtığı an dışarıdan gelen rüzgâr yüzüne çarpmış. Yağmur hâlâ bardaktan boşanırcasına yağıyor, rüzgâr uğuldayarak ağaçların arasında dolanıyormuş.
Dışarı adım attığında her şey değişmeye başlamış. Gövdesinden yayılan yumuşacık mavi-yeşil ışık karanlığı yarmış. Ay ışığından bile daha huzur vericiymiş. Işığın yayıldığı yerde sis dağılmış, yollar aydınlanmış, içleri ısıtan bir aydınlık her yana yayılmış. Ormanın sessizliğini önce şaşkınlık bozmuş. Ardından fısıltılar başlamış.
Bir sincap çalılığın ardından başını uzatıp hayretle bağırmış:
— “Aa! Bu da ne? Bir yıldız inmiş sanki yere!”
Bir kirpi gözlerini ovuşturmuş:
— “Bu… bu Fosfil! Işık saçıyor!”
Yavru tavşan titreyen adımlarla ışığa doğru yürümüş. Gözlerindeki korkunun yerini umut almış. Minik patileriyle Fosfil’in ayağına dokunmuş, gözyaşlarını silerek fısıldamış:
— “Sen bir melek misin?” demiş.
Fosfil hortumuyla yavrunun başını okşamış ve yumuşak sesiyle cevap vermiş:
— “Hayır, ben sadece yardım etmek isteyen biriyim.”
O andan sonra Fosfil tüm cesaretini toplayıp ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamış. Her attığı adımda ışığı biraz daha kuvvetlenmiş. Ağaçların arasındaki kırık dallar onun ışığıyla görünür olmuş. Yaralı hayvanlar onu görünce umutla başlarını kaldırmış. Yaşlı bir kaplumbağa yitirdiği yuvasının yolunu bulurken sulara kapılmış bir kirpi ailesi de Fosfil’in gösterdiği patikadan güvenle çıkmış.
Sincap Sipsi bir ağacın kovuğundan başını çıkararak seslenmiş:
— “Fosfil! Işığın her yeri aydınlatıyor! Ne kadar da güzelsin böyle!”
Fosfil ilk defa ışık gibi parladığı için kendisinden utanmıyormuş. Orman hayvanları etrafında toplanmış. Yavrular ailelerine kavuşmuş, yaşlılar ellerini uzatarak ona teşekkür etmiş. Tilkiler, sincaplar, ceylanlar ve baykuşlar hep bir ağızdan hayranlıkla konuşmuşlar:
— “Fosfil sen sadece parlamıyor aynı zamanda bizi koruyorsun da!”
O gece boyunca Fosfil ormanın bir ucundan diğer ucuna yürümüş. Nerede bir ses duysa ışığını oraya çevirmiş. Nerede biri kaybolmuşsa önünü aydınlatmış. Gecenin içinde bir deniz feneri gibi parlamış. Herkesin yolu, kalbi ve umudu onunla birlikte aydınlanmış.
Ormanın Feneri

Gecenin en karanlık vakti geçip de gökyüzü sabahın ilk ışıklarıyla renklendiğinde fırtına durmuş. Bulutlar dağılmış, güneş yeniden yüzünü göstermiş. Yağmur durmuş, kuşlar yeniden ötüşmeye başlamış. Yağmurun ardından gelen o ferah toprak kokusu ormanın dört bir yanını sarmış. Ağaçlar dallarındaki son damlaları silkeleyerek uyanmış. Dereler gümüş gibi parıldamış. Gökyüzünde rengârenk bir gökkuşağı belirmiş.
Fosfil ormanın tam ortasındaki bir açıklıkta duruyor ve hâlâ parlamaya devam ediyormuş. Onu ilk defa bu kadar kendinden emin ve bu kadar dingin gören hayvanlar hayranlıklarını gizleyememiş. Tüm orman hayvanları etrafında toplanarak onu alkışlamışlar.
Yaşlı kaplumbağa ağır adımlarla yanına gelmiş ve derin bir saygıyla eğilerek:
— “Evladım sen sadece bir geceyi değil, yüreklerimizi de aydınlattın.” demiş.
Yavru tavşan, annesinin elinden tutarak Fosfil’e koşmuş. Gözleri ışıl ışılmış. Boynuna sarılmış ve:
— “Artık karanlıktan artık korkmuyorum. Çünkü senin gibi bir ışık var.” diye fısıldamış.
Diğer orman hayvanları da hep bir ağızdan:
— “Teşekkür ederiz, Ormanın Feneri!” demiş.
O günden sonra Fosfil, Ormanın Feneri olarak anılmış. Aradan aylar geçmiş. Bir gün genç bir sincap Fosfil’in yanına sokulup çekinerek:
— “Fosfil, geceleri parlamak seni hiç rahatsız etmiyor mu?” diye sormuş.
Fosfil gülümseyerek:
— “Eskiden parladığım için saklanırdım. Şimdi ise parladığım için yollara düşüyorum. Işığım utancım değil, gücüm oldu!” diye cevap vermiş.
Bu sözler ormanda dilden dile dolaşmış. Her hayvan kendi farklılığına bir başka gözle bakmaya başlamış. Karanlıktan korkanlar, cesareti; sessiz kalanlar, konuşmayı; saklananlar ise görünmeyi öğrenmiş.
Masal burada bitti sevgili çocuklar. Bu masal bize farklılıklarımızdan utanmamamız gerektiğini öğretti. Ayrıca kendimizi olduğumuz gibi kabul etmenin önemi, yardımlaşma ve dayanışmanın gücünü ve aynı zamanda cesaret göstermenin değerini gösterdi.
Şimdi gözlerinizi kapatın ve Fosfil’i düşünerek tatlı bir uykuya dalın.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Çocuk Masalları sayfamızı inceleyebilirsiniz.