Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir şehrin kenarında, küçük ve sevimli bir kasaba varmış. Bu kasabada ayakkabıcılık babadan oğula geçen bir meslekmiş. Ancak kasabanın en ünlü ayakkabıcısı olan ustanın bir oğlu değil, bir kızı varmış. Adı Elif‘miş.
Elif, babası gibi usta bir ayakkabıcı olmak istiyor ama kasabadaki insanlar ayakkabıcılığın kızlara göre bir meslek olmadığını düşünüyormuş. Elif bu sözlere hiç aldırmaz, her gün babasının dükkânında ona yardım eder ve yeni ayakkabılar yapmayı öğrenirmiş. Babası ise Elif’e hep inanırmış:
— “Senin kalbin temiz ve yeteneklerin büyük, Elif. Bir gün herkes senin ne kadar usta bir ayakkabıcı olduğunu görecek.” dermiş.
Kasabaya Gelen Yabancı
Bir gün kasabaya uzaklardan bir yabancı gelmiş. Üstü başı perişan, ayaklarında eski ve yırtık ayakkabılarla dükkânın kapısını çalmış. Elif bu yabancıyı görünce hemen içeri buyur etmiş. Yabancı:
—“Benim için yeni bir çift ayakkabı yapabilir misin?” diye sormuş.
Elif büyük bir hevesle kabul etmiş ve işe koyulmuş. O gece sabaha kadar çalışmış. Deriyi kesmiş, dikmiş ve yabancının ayağına uygun, mükemmel bir çift ayakkabı yapmış. Bu ayakkabılar basit ama sağlam ve aynı zamanda bir o kadar şıkmış.
Yabancı ayakkabıları giyince yüzünde büyük bir mutluluk belirmiş ve Elif’e dönüp şöyle demiş:
—“Bu ayakkabılar çok özel, Elif. Bunların içinde bir sihir var ama bu sihir sadece doğru kişi tarafından keşfedilebilir. Şimdi bunları giy ve yürü.”

Elif yabancının sözlerine biraz şaşırmış ama merakla ayakkabıları giymiş. Adımını attığı an ayaklarının altında hafif bir ışık belirmiş. Birkaç adım daha attığında ise sanki ayakları yerden kesiliyor gibi hissetmiş ve bir anda kendini havada süzülürken bulmuş! Ayakkabılar onu hafifçe yerden kaldırmış, sanki onu uçuyor gibi hissettirmiş.
Elif bu sihirli ayakkabılarla kasaba meydanında dolaşmış. İnsanlar onun yerden hafifçe yükseldiğini görünce hayretle bakakalmış. Herkes Elif’in yeteneğini ve ayakkabının sihrini konuşur olmuş. O sırada Elif babasının sözlerini hatırlamış ve kendine olan güveni artmış. Artık herkes onun ne kadar yetenekli bir ayakkabıcı olduğunu kabul etmiş.
Ancak yabancı ertesi gün ortadan kaybolmuş ve kasabada kimse onu bir daha görmemiş. Sanki sihirli bir rüzgarla gelmiş ve aynı hızla gitmiş gibiymiş. Ama geride bıraktığı şey Elif’in yeteneğine olan inanç ve kasaba halkının ona duyduğu saygıymış.
Elif artık sadece ayakkabıcı değil aynı zamanda kasabanın en saygıdeğer ustasıymış. Yaptığı her ayakkabının içine bir parça kendi inancını ve sevgisini koymuş. Herkes onun yaptığı ayakkabılarını giymek için sıraya girermiş.
Gökten üç elma düşmüş; biri masalı yazanın, biri masalı anlatanın, biri de bu masalı dinleyip kendi yeteneklerine inanan herkesin başına!
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Kısa Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.