Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uçsuz bucaksız, derin mi derin bir okyanusta bir deniz kızı yaşarmış. Bu deniz kızının adı Nila‘ymış. Nila, okyanusun her köşesini tanıyan, masmavi saçları ve deniz kadar parlak gözleriyle herkesi kendine hayran bırakan bir deniz kızıymış. En sevdiği şey denizin derinliklerinde özgürce yüzmek ve arkadaşlarıyla vakit geçirmekmiş.
Ama Nila’nın en büyük hazinesi ne güzelliği, ne de denizdeki dostluklarıymış. En değerli varlığı, büyükannesinden ona miras kalan parlak bir inciymiş. Bu inci, denizin en nadir bulunan, en derin köşelerindeki mercanların arasında yer alan istiridyelerin içinden çıkan özel bir inciymiş. Herkes bu incinin ne kadar değerli olduğunu bilirmiş çünkü bu inci, sevgi ve şefkati simgelermiş. Nila büyükannesini çok sevdiği için bu inciyi boynunda bir kolye olarak taşırmış. Ne zaman büyükannesini özlese inciye dokunur ve kendini güvende hissedermiş.
Bir gün deniz altında neşe dolu bir gün yaşanıyormuş. Nila arkadaşlarıyla birlikte oyunlar oynuyor, deniz kabukları topluyor ve deniz yosunları arasında saklambaç oynuyormuş. Okyanus, renkli balıklarla dolup taşıyor, suyun içinde neşe dolu kahkahalar yankılanıyormuş. Nila bir an için başını geriye atıp gülmüş ve boynundaki inciyi hissetmiş. Her zamanki gibi sıcak ve pürüzsüz bir dokusu varmış. Ancak oyun oynarken kolyenin ipi kopmuş ve inci derinlere doğru düşmüş.
Nila o an ipin koptuğunun farkına varmamış ama oyunun sonunda eli boynuna gittiğinde kolyenin boş olduğunu fark etmiş. Kalbi hızlıca çarpmaya başlamış. Gözleri endişeyle etrafa bakınmış ancak inci ortalıkta yokmuş. Deniz dibine bakmış, etrafı araştırmış ama inciyi bulamamış.
“Nerede olabilir?!” diye kendi kendine mırıldanmış. İnci onun için sadece bir mücevher değil aynı zamanda büyükannesinin ona bıraktığı en değerli hatıra ve anılarının bir simgesiymış. Kalbinin sıkıştığını hissetmiş, gözleri dolmuş ama ağlamamış. “Bu inciyi bulmalıyım” diye düşünmüş.
Nila önce yüzeye doğru çıkmaya karar vermiş. Yeryüzündeki bir dostunun ona yardım edebileceğini düşünüyormuş. Denizin yüzeyine çıktığında, göyüzünde süzülen yakın arkadaşı peri kızı Luna‘yı görmüş. Luna, Nila’nın en iyi arkadaşıymış ve peri kızı olduğu için doğanın güçlerini kullanabiliyormuş. Onların dostluğu öyle güçlüymüş ki farklı dünyalarda yaşamalarına rağmen kalplerinin her zaman birbirine bağlı olduğunu hissedebiliyorlarmış.
Luna, Nila’nın yüzünde gördüğü endişeyi hemen fark etmiş ve “Nila, ne oldu? Neden bu kadar üzgünsün?” diye sormuş.
Nila, Luna’nın yanına yaklaşmış ona olanları anlatmış. İnciyi kaybettiğini ve onu bulamazsa büyükannesinin hatırasını yitirmiş gibi hissedeceğini söylemiş. Gözlerinde yaşlar birikiyor ama hala güçlü durmaya çalışıyormuş.
“Merak etme Nila,” demiş Luna, “Birlikte o inciyi bulabiliriz. Benim sihirli güçlerimle denizin her köşesini görebilirim. Senin için inciyi bulacağım.”
Luna parlak sihirli değneğini çıkarmış ve gökyüzüne doğru bir işaret yapmış. O an gökyüzünde parıldayan beyaz bir bulut belirmiş. Bu sıradan bir bulut değilmiş. Bulut, Luna’nın sihri sayesinde tüm denizi ve deniz altındaki her köşeyi görebilen bir harita gibi çalışıyormuş. Bulutun içinde denizin en derin köşeleri bile görünüyormuş: balıklar, mercanlar, yosunlar ve hatta deniz kabukları bile bu sihirli haritada beliriyormuş.
Nila heyecanla Luna’nın yanında durup buluta bakmış. Bulutun içinde denizin her köşesini görebiliyormuş ancak inci hiçbir yerde görünmüyormuş! Nila’nın umudu kırılmaya başlamış.
Luna, Nila’yı cesaretlendirmeye çalışarak “Sakin ol, Nila. İnci bu kadar değerliyse onu bir deniz canlısı alıp saklamış olabilir. Belki de inciyi alan birini bulabiliriz. Biraz daha sabret, arkadaşlarından yardım isteyelim.” demiş.
Nila ve Luna birlikte deniz altındaki dostlarına sormaya karar vermişler. İlk olarak dev deniz kaplumbağasının yanına gitmişler. Kaplumbağa yavaşça başını sallayarak, “Hayır, inciyi görmedim,” demiş, “Ama mercan resifinde yaşayan balıklara sormayı deneyin. Belki onlar görmüştür.”
Nila ve Luna hemen mercan resifine doğru yola çıkmışlar. Mercanlar renk renk parıldıyormuş. İçinde yaşayan balıklar tıpkı gökyüzünde dans eden kelebekler gibi mercanların etrafında dönüyorlarmış. Luna ve Nila mercanların arasındaki balıklara inciyi görüp görmediklerini sormuş. Ancak hiçbir balık inciyi görmemiş! Nila biraz daha endişelenmeye başlamış ve “Ya inciyi hiç bulamazsak?” diye düşünmüş. Ancak tam o sırada küçük bir deniz atı yanlarına gelmiş.
“Ben inciyi gördüm!” demiş deniz atı heyecanla, “Dev yengeç aldı onu! İnciyi mağarasına götürdü. Yengeç, güzel şeyleri çok sever ve onları saklar.”
Nila’nın kalbi hızla çarpmaya başlamış çünkü yengeçten inciyi almak zor olacakmış. Dev yengeç denizlerin en huysuz yaratıklarından biriymiş ve kendisinin olmayan şeyleri almayı sever ve bir kez eline geçirdiği şeyi asla geri vermezmiş.
Ancak Luna pes etmemiş. “Merak etme Nila, birlikte başaracağız. Yengeçle konuşup onu inciyi geri vermesi için ikna etmeye çalışacağız. Eğer nazik ve sabırlı olursak belki bizi dinler.”
Dev yengecin mağarası, denizin derinliklerinde yer alan büyük, karanlık ve soğuk bir mağaraymış. Nila ve Luna yavaşça mağaranın içine girmişler. Luna sihirli değneğiyle küçük ışıklar çıkararak yolu aydınlatmış. Mağaranın en derin kısmında bulunan dev yengeç, pençelerinin arasında Nila’nın incisini sıkıca tutuyormuş. İnci, ay ışığı gibi parlıyormuş.
Nila içinden bir nefes almış. Luna ise nazik bir şekilde yengece seslenmiş: “Merhaba Yengeç, bu inci Nila’nın; ona büyükannesinden miras kaldı. Onun için çok değerli. Lütfen inciyi geri verir misin?” diye sormuş.
Dev yengeç, Nila ve Luna’ya uzun uzun bakmış. Pençelerini yavaşça sallamış ve inciye bakarak “Bu inci çok güzel. Onu çok sevdim ve kendime saklamak istiyorum. Ama belki bir iyilik karşılığında onu size vermeyi düşünebilirim.” demiş.
Nila şaşkınlıkla yengece bakmış ve “Ne istiyorsun?” diye sormuş.
Yengeç mağaranın derinliklerindeki büyük bir taşı işaret etmiş. “O taşın altında benim için çok değerli bir deniz kabuğu var. Ama taş o kadar ağır ki onu kaldıramıyorum. Eğer taşı kaldırıp altındaki kabuğu bana getirirseniz inciyi size geri verebilirim.” demiş.
Nila ve Luna birbirlerine bakmışlar. Taş oldukça büyük görünüyormuş ve deniz kızının o taşı tek başına kaldırması imkansızmış. Fakat Luna’nın sihirli güçleri sayesinde bu işi başarabileceklerine inanıyorlarmış. Nila derin bir nefes alarak “Tamam, deneyeceğiz,” demiş, kararlı bir sesle.
Luna sihirli değneğini çıkarmış ve taşa doğru bir işaret yapmış. Taş aniden hafiflemeye başlamış! Ancak taşın altındaki alan derin deniz yosunlarıyla doluymuş ve Nila’nın taşı tamamen kaldırıp kabuğu alabilmesi için biraz daha yardıma ihtiyacı varmış. Nila kuyruğunu güçlü bir şekilde kullanarak taşın altına doğru yüzmüş ve bir hamlede taşı yukarı kaldırmaya çalışmış. Taş biraz hareket etmiş ama yeterince kalkmamış!
Tam o sırada Nila’nın diğer deniz altı dostları yardım etmek için gelmişler. Yengeç, kaplumbağa, deniz atı ve renkli balıkların hepsi bir araya gelip Nila ve Luna’ya yardım etmek istemişler. Deniz kaplumbağası güçlü kollarıyla taşın bir kenarını kaldırırken, küçük balıklar yosunları çekmeye başlamışlar. Deniz atı ise etrafında dönerek motivasyon vermek için neşeli sesler çıkarıyormuş.
Luna onları cesaretlendirmiş: “Hep beraber başaracağız! Biraz daha dayanın!”
Nila arkadaşlarının yardımıyla taşın altındaki ağır yükü hissediyor ama aynı zamanda birlikten gelen gücü de fark ediyormuş. Hep birlikte çalıştıkları için taş yavaş yavaş daha da yükselmeye başlamış. Sonunda taş tamamen kalkmış ve altındaki altın rengi, muhteşem deniz kabuğu ortaya çıkmış. Kabuk öylesine güzel ve parlakmış ki ışık vurdukça etrafında gökkuşağı renkleri yansıyormuş.
“Başardık!” diye bağırmış Nila sevinçle. Kabuk, dev yengecin tam istediği gibiymiş. Nila kabuğu dikkatlice alıp yengece doğru götürmüş.
Deniz kabuğunu görünce dev yengecin gözleri parıldamış. “İşte bu! Tam olarak istediğim şey bu.” demiş. Kabuk o kadar nadideymiş ki yengeç onu alır almaz mutlulukla pençeleriyle sarıp sarmalamış. Sonra Nila’ya dönmüş ve inciyi yavaşça geri vermiş. “Anlaşmamız gereği bu inci senindir. Teşekkür ederim.” demiş, hiç beklenmedik bir şekilde nezaketle.
Nila inciyi geri aldığında kalbi sevinçle dolmuş. İnciyi ellerinin arasına almış ve büyükannesini düşünerek “Sana söz veriyorum bu inciyi bir daha asla kaybetmeyeceğim.” diye fısıldamış. Hemen inciyi tekrar boynuna takmış ve ona daha sıkı sarılmış. Ve o an sadece incinin değil, dostluğun ve iş birliğinin de ne kadar değerli olduğunu fark etmiş.
Luna Nila’nın yanına gelmiş ve onu sımsıkı kucaklamış. “Gördün mü Nila? Dostlar zor zamanlarda hep birbirine destek olur. Eğer birlikte çalışırsak üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey yok.” demiş.
Nila Luna’ya minnetle bakıp gülümsemiş. “Evet, sen olmasaydın bu inciyi asla bulamazdım. Sana minnettarım Luna. Ayrıca bize yardım eden bütün dostlarımıza da.” demiş
Deniz altında herkes bu başarıyı kutlamak için bir araya gelmiş. Balıklar neşe içinde dans etmiş, deniz yosunları melodilerle rüzgâr gibi salınmış ve ihtiyar kaplumbağa derin bir nefes alarak “Dostluk en büyük güçtür!” diye bağırmış.
O günden sonra Nila inciye eskisinden daha da dikkatli davranmaya başlamış. Çünkü incinin ona hatırlattığı şey her zamankinden daha değerliymiş: Dostluk ve yardımlaşma.
Ne zaman bir sorun yaşasa yalnız olmadığını biliyormuş. Çünkü peri kızı Luna her zaman yanında olacak ve ona destek verecekmiş. İncinin parıltısı her ne kadar güzel olsa da dostlukların ve yardımlaşmanın inciden bile daha parlak olduğunu artık biliyormuş.
Ve böylece Nila, denizin derinliklerinde, inciyle ve dostlarıyla birlikte mutlu bir yaşam sürmeye devam etmiş. Okyanus ne zaman bir fırtınayla çalkalansa ya da bir sorun çıksa Nila artık korkmuyormuş. Çünkü dostları ve Luna her zaman ona yardım ediyormuş.
Ve onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Tavsiye Ediyoruz: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.