Bir zamanlar, yeryüzünün üstünde, bulutların arasında gizlenmiş bir krallık vardı. Bu krallık gökyüzünün engin mavilikleri içinde süzülür ve yeryüzündeki insanlar onu yalnızca hayal edebilirlerdi. Krallığın en dikkat çekici özelliği her şeyin yumuşak, beyaz ve pamuk gibi olmasıydı. Bulutlar şehrin yollarını, evlerini ve hatta sarayını oluşturuyordu. Bu büyülü diyarın hükümdarı ise zarafeti ve nezaketiyle tanınan Bulut Prensesi idi.
Bulut Prensesi gökyüzünün mavi örtüsü altında her sabah uyanır, yumuşak beyaz bulutların üstünde yürüyüşe çıkardı. Göz alıcı beyaz elbisesi tıpkı bir bulut gibi dalgalanır, etrafındaki pamuksu havaya uyum sağlardı. Varlığı tüm krallığa huzur ve mutluluk getirirdi. Gülümsediğinde güneş daha parlak doğar, bulutlar daha beyaz olurdu. Krallıkta yaşayanlar ona Göklerin Zarif Prensesi derlerdi.
Bir gün Bulut Prensesi gökyüzünde alışılmışın dışında bir hareketlilik fark etti. Uzaklarda bir yerde, karanlık ve hırçın görünen fırtına bulutları bir araya toplanıyordu. Bu bulutlar sert, soğuk ve tehditkâr görünüyor ve Bulut Krallığı’na hiç benzemiyordu. Prenses hemen bu durumu araştırmaya karar verdi.
Göklerin en bilge yaşlısı olan Bilge Bulut’u ziyaret etti. Bilge Bulut derin bir iç çekerek, “Sevgili Prenses,” dedi, “Bu kara bulutlar, Gölgelerin Efendisi tarafından gönderildi. O yıllar önce Bulut Krallığı’ndan sürülmüş kötü birisidir. Şimdi intikam almak için geri döndü ve gökyüzünü ele geçirmeye kararlı!”
Prenses bu haberi duyduğunda kalbinde bir ürperti hissetti. Ama korkusuna yenik düşmedi. “Bu kara bulutları durdurmanın bir yolu olmalı,” dedi, kararlılıkla.
Bilge Bulut prensesin kararlılığını görünce hafifçe gülümsedi. “Elbette bir yol var,” dedi, “Gölgelerin Efendisi’ni yalnızca ‘Gökkuşağı Kalbi’ durdurabilir. Bu kalp yeryüzündeki en yüksek dağın zirvesinde saklı. Onu bulup geri getirirsen krallığımızı kurtarabilirsin.”
Bulut Prensesi hiç vakit kaybetmeden yola koyuldu. Göklerin üstünde süzülen, beyaz bir buluttan oluşan yelkeniyle yeryüzünün en yüksek dağına doğru ilerledi. Yolculuk zorlu geçti. Kara bulutlar yolunu kesmeye, fırtına rüzgarları ise onu savurmaya çalıştı ama prenses cesurca direndi ve sonunda dağın zirvesine ulaştı.
Zirvede Gökkuşağı Kalbi’ni buldu. Bu kalp tüm renkleri içinde barındıran parlak bir kristal gibiydi. Kalbi ellerine aldığında içini tarifsiz bir sıcaklık ve huzur kapladı. Bu güçle hızla Bulut Krallığı’na döndü.
Geri döndüğünde Gölgelerin Efendisi’nin krallığı karanlık bulutlarla sardığını gördü. Ama prenses korkusuzdu. Gökkuşağı Kalbi’ni gökyüzüne kaldırdı ve kalpten yayılan ışık tüm kara bulutları dağıttı. Gölgelerin Efendisi bu ışık karşısında daha fazla dayanamadı ve bir kez daha uzak diyarlara kaçmak zorunda kaldı.
Ve böylece Bulut Krallığı yeniden eski huzuruna kavuştu. Gökyüzü maviye döndü, bulutlar beyaz ve yumuşacık hale geldi. Prenses halkının arasında yürürken herkes ona minnettar gözlerle baktı. Cesareti ve sevgisiyle krallığını korumuştu.
Bulut Prensesi’nin adı gökyüzünde sonsuza kadar kahraman olarak anıldı. Onun hikayesi yüzyıllar boyunca bulutların üzerinde yankılandı, her yeni doğan günle birlikte yeniden hatırlandı.
Masal Okuma Tavsiyesi: Benzer bir prenses masalı olan Şeker Prensesi Masalı‘nı okuyabilirsiniz.