Beyaz Yılan Masalı Hakkında
Beyaz Yılan, Grimm Kardeşler‘in derlediği masallar arasında yer alır ve sıradan bir uşak olan genç bir adamın beklenmedik bir şekilde hayvanların dilini anlayabilme yeteneği kazanmasıyla başlar. Masal boyunca uşak, cesareti ve yardıma muhtaç olanlara gösterdiği iyilik sayesinde hem krallığına hem de sevdiği kadına kavuşur. Çocuklara cesaretin, yardımseverliğin ve iyi kalpliliğin önemini anlatan bu masal aynı zamanda hayvanlara saygı ve doğa ile dostluk gibi evrensel değerleri de vurgular.
Beyaz Yılan Masalı Oku
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda bilgeliğiyle tüm ülkede nam salmış bir kral yaşarmış. Kralın öyle bir bilgeliği varmış ki sanki dünyanın en gizli sırları bile kendisine ulaşırmış. Bu kralın çok garip bir âdeti varmış: her gün öğle yemeğinden sonra, sofra toplandıktan ve herkes gittikten sonra güvenilir bir hizmetkâr ona kapalı bir tabakta bir yemek getirirmiş. Hizmetkâr bile tabakta ne olduğunu bilmezmiş çünkü kral tabağın kapağını sadece yalnız kaldığında açarmış.
Bu durum uzun bir süre böyle devam etmiş. Ancak bir gün, hizmetkâr dayanılmaz bir merakla dolmuş ve tabağı odasına götürmüş. Kapıyı kilitleyip kapağı kaldırdığında, tabağın içinde beyaz bir yılanın yattığını görmüş. Hizmetkâr dayanamayıp yılandan bir parça kesmiş ve ağzına atmış. Yılanın tadı daha diline değmeden dışarıdan garip sesler duymaya başlamış. Pencereden dışarıya bakmış ve serçelerin birbirleriyle konuştuğunu fark etmiş. Yılanı yemek, ona hayvanların dilini anlama gücü vermiş.
O sırada kraliçenin en güzel yüzüğü kaybolmuş ve hırsızlık şüphesi, her yere girebilen bu güvenilir hizmetkâra yönelmiş. Kral hizmetkârı huzuruna çağırmış ve eğer ertesi güne kadar yüzüğü bulamazsa hırsızlıkla suçlanıp idam edileceğini söylemiş. Hizmetkârmasum olduğunu söylese de bir faydası olmamış.
Büyük bir üzüntü içinde sarayın bahçesine inmiş ve ne yapacağını düşünmeye başlamış. O sırada bir dere kenarında oturan birkaç ördeğin kendi aralarında konuştuğunu duymuş. Biri, “Ah, midemde bir ağırlık var. Sabah farketmeden kraliçenin penceresinin altındaki bir yüzüğü yuttum!” demiş. Hizmetkâr hemen ördeği yakalayıp mutfağa götürmüş ve aşçıya, “Şu ördeği kes ve pişir.” demiş. Aşçı ördeği tartıp “Bu ördek kendini iyi beslemiş, kızartmak için çok uygun!” diyerek hemen kesmiş. Ördeğin karnını açtıklarında kraliçenin yüzüğünü bulmuşlar. Böylece hizmetkâr masumiyetini kanıtlamış. Kral da ona yaptığı haksızlık için ona bir dilek dileme hakkı vermiş.
Hizmetkâr sarayda bir makam istememiş. Bunun yerine sadece dünyayı gezmek için bir at ve biraz para istemiş. Dileği kabul edilince yola koyulmuş.
Bir gün bir göl kenarına gelmiş ve sazlıklara takılmış, su için çırpınan üç balık görmüş. Balıkların dilsiz olduğu söylense de hizmetkâr onların acı acı inlediğini duymuş. İyi kalpli olduğu için hemen balıkları kurtarıp suya geri bırakmış. Balıklar sevinçle kafalarını sudan çıkarıp “Seni hatırlayacağız ve bu iyiliğin karşılığını vereceğiz.” demişler.
Hizmetkâr yoluna devam etmiş. Bir süre sonra kumda bir ses duymuş. Dikkatlice dinlediğinde karınca kralının dertlendiğini duymuş: “Bu insanlar ve hayvanları neden bizim üstümüze basar? Senin şu kocaman atın benim halkımı ezip geçti!” demiş. Hizmetkâr atını başka bir yola yönlendirmiş ve karınca kralı “Seni hatırlayacağız.İyilik iyilikle karşılık bulur.” diye seslenmiş.
Sonunda bir ormana varmış. Orada yaşlı iki karga, yuvalarından yavrularını atıyormuş. “Sizi tembel yaratıklar! Artık size bakamayız, kendi başınızın çaresine bakın!” demişler. Zavallı yavrular kanatlarını çırpıyor ama uçamıyorlarmış. Açlıktan öleceklerini fark eden hizmetkâr kılıcını çekip atını kesmiş ve yavru kargalara vermiş. Yavrular “Bu iyiliğini unutmayacağız.” diye teşekkür etmişler.
Artık yayan yola devam etmek zorunda kalmış. Uzun bir yolculuktan sonra büyük bir şehre varmış. Şehre bir karmaşa hakimmiş çünkü kralın kızı evlenmek istiyormuş ancak onunla evlenmek isteyenlerin zorlu bir görevi yerine getirmesi gerekiyormuş. Başaramayanlar ise hayatlarını kaybediyormuş. Hizmetkâr, prensesi gördüğünde güzelliğinden öyle etkilenmiş ki tehlikeyi unutup kralın huzuruna çıkmış ve görevi kabul etmiş.
Kral onu deniz kenarına götürmüş ve bir altın yüzüğü denize atmış. “Eğer yüzüğü bulup geri getiremezsen, seni tekrar tekrar denize atıp boğulana kadar çıkarmayacağım!” demiş. Hizmetkâr ne yapacağını düşünürken kurtardığı üç balık yanına gelmiş. Ortadaki balık ağzında bir midye taşıyormuş ve midyeyi hizmetkârın ayaklarının dibine bırakmış. Midyeyi açtığında içinden altın yüzük çıkmış. Yüzüğü krala götürmüş ama prenses onu doğuştan soylu olmadığı için hor görmüş ve bir başka görev vermiş. Bahçeye gitmiş ve on çuval dolusu darı tohumunu çimenlerin üzerine serpmiş. “Yarın sabah bu tohumların tek bir tanesi bile eksik olmadan toplanacak!” demiş.
Hizmetkâr sabaha kadar nasıl toplayacağını düşünmüş ama bir çözüm bulamamış. Sabah ilk ışıklar bahçeye vurduğunda on çuval dolusu darı tohumunun toplandığını görmüş! Gece, karınca kralı ve binlerce karıncası gelip bütün tohumları toplamışlar. Prenses şaşkınlık içinde kalmış ama hâlâ gururunu yenememiş. Hizmetkâra dönerek “Bir elma getirmen gerekiyor. Ancal bu elma Hayat Ağacı’ndaki Altın Elma olmalı!” demiş.
Hizmetkâr Hayat Ağacı’nın nerede olduğunu bilmediği halde umutsuzca yola koyulmuş. Üç krallık geçtikten sonra bir ormanda bir ağacın altında uyuyakalmış.
Tam o sırada ağaçtan bir altın elma eline düşmüş. Üç karga ona doğru uçup “Biz senin kurtardığın yavrularız. Elmayı getirdik çünkü Hayat Ağacı dünyanın öbür ucunda.” demişler.
Hizmetkâr elmayı alıp büyük bir sevinçle şehre geri dönmüş ve altın elmayı prensese vermiş. Prensesin artık bahanesi kalmamış. Elmayı ikiye bölmüşler ve birlikte yemişler. O andan itibaren prensesin kalbi sevgiyle dolmuş ve bir ömür boyu mutlu mesut yaşamışlar.
Öneri: Bu masala benzer klasik çocuk masalları okumak için Klasik Masallar sayfamızı inceleyebilirsiniz.