Masal Dinle
Aşağıdaki bölümden masalı dinleyebilirsiniz.
Masal Oku
Bir zamanlar renklerin en canlı olduğu, kuşların neşeyle şarkılar söylediği, masmavi gökyüzünün güneşle aydınlandığı bir krallık varmış. Bu krallığın adı Ayçiçeği Krallığı imiş. Krallığın her yanı sonsuz gibi görünen ayçiçeği tarlalarıyla doluymuş. Bu tarlalar halkın en büyük gurur kaynağıymış çünkü ayçiçekleri krallığa neşe ve bereket getirirmiş.
Bu güzel krallığın bir de cesur ve iyi kalpli prensesi varmış: Ayçiçeği Prensesi. Prensesin adı aslında Elara imiş ama halk ona “Ayçiçeği Prensesi” dermiş çünkü prensesin altın sarısı saçları, tıpkı ayçiçeklerinin yapraklarına benzermiş. Prenses halkını çok severmiş ve her fırsatta onların yanında olur, sorunlarını çözmek için gece gündüz demeden çalışırmış. Krallığın huzuru ve mutluluğu onun için her şeyden önemliymiş.
Bir gün sabah güneşi henüz doğmamışken krallıkta tuhaf bir şey olmuş. Her zaman ışıl ışıl parlayan güneş o sabah gökyüzünde görünmemiş. Ayçiçekleri güneşin doğmasını beklerken başlarını üzüntüyle eğmişler. Halk bu duruma çok şaşırmış ve endişelenmiş. Güneşin ışığı olmadan ayçiçekleri nasıl açacak, krallık nasıl ayakta kalacak diye korkmuşlar. Karanlık bir gökyüzü altında kimse neler olduğunu anlayamıyormuş.
Ayçiçeği Prensesi halkının bu endişesini gördüğünde çok üzülmüş. O da güneşin neden doğmadığını merak ediyormuş. Babası, Kral Altınkalp, sarayın büyük salonunda tüm danışmanlarını toplayarak bu durumu çözmek için bir toplantı yapmış. Ancak kimse güneşin neden kaybolduğunu ya da nasıl geri getirileceğini bilmiyormuş.
Ayçiçeği Prensesi babasına yaklaşıp ona şöyle demiş: “Baba, güneşin geri gelmesi için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım. Bu krallığın neşesi ve ayçiçeklerinin yeniden parlaması için elimden geleni yapacağım. Lütfen izin ver, bu görevi ben üstleneyim.“
Kral Altınkalp kızının cesaretine hayran kalmış ama aynı zamanda endişelenmiş. “Bu çok tehlikeli olabilir, Ayçiçeğim!” demiş. “Ama senin heyecanını ve azmini görüyorum. Eğer bu görevi üstlenmek istiyorsan sana güvenirim. Ancak çok dikkatli olmalısın.“
Ayçiçeği Prensesi babasına teşekkür edip hemen hazırlıklarına başlamış. Yanına en güvendiği dostlarından biri olan Cesur Savaşçı Arin‘i de almış. Arin güçlü ve korkusuz bir savaşçıymış ve Ayçiçeği Prensesi’nin en yakın dostu ve koruyucusu olarak ona her zaman destek olurmuş. Ayrıca yanlarında bilge ve yaşlı bir büyücü olan Bilge Büyücü Lumin‘i de almışlar. Lumin krallığın en bilgili büyücüsüymüş ve bildiği birçok sır varmış.
Ayçiçeği Prensesi, Arin ve Lumin güneşi bulmak ve geri getirmek için zorlu bir yolculuğa çıkmışlar. İlk olarak güneşin kaybolduğu yeri bulmaları gerekiyormuş. Güneşin kaybolması kötü bir büyünün sonucu olabileceği için büyünün kaynağını bulmak onların ilk göreviymiş.
Yolculukları Ayçiçeği Ormanı’ndan başlamış. Bu orman krallığın en güzel yerlerinden biriymiş ve Ayçiçeği Prensesi çocukluğundan beri bu ormanda dolaşmayı çok severmiş. Ancak bu sefer orman biraz farklıymış. Ağaçlar karanlık ve çiçekler solgunmuş. Prenses ormanın neden bu kadar değiştiğini merak ederken birden bir ses duymuş. Bu ses ince ve hüzünlü bir sesmiş.
“Yardım edin… Lütfen yardım edin…” demiş ses.
Ayçiçeği Prensesi sesin geldiği yöne doğru ilerlemiş ve büyük bir ağacın altında küçük bir yaratık görmüş. Bu yaratık bir Ayışığı Perisi imiş. Prenses perinin yanına gidip ona ne olduğunu sormuş.
Peri, “Güneş kaybolduğunda, tüm ışık ve yaşam gücüm de azaldı. Eğer güneş geri dönmezse ben de yok olacağım.” demiş.
Prenses peri için çok üzülmüş ve ona yardım etmeye karar vermiş. “Söz veriyorum,” demiş Prenses “güneşi geri getireceğiz ve sen de yeniden güçleneceksin.“
Peri Ayçiçeği Prensesi’ne teşekkür etmiş ve onlara güneşin kaybolduğu yönü göstermiş. “Karanlık Dağları’na gitmelisiniz,” demiş peri. “Orada Gölge Büyücüsü yaşıyor. Güneşi o çalmış olabilir. Ancak çok dikkatli olmalısınız çünkü o çok güçlüdür ve sizi yanıltabilir.“
Prenses, Arin ve Lumin perinin verdiği bilgilerle Karanlık Dağları’na doğru yola çıkmışlar. Bu dağlar krallığın en uzak köşesindeymiş ve buraya daha önce hiç kimse gitmeye cesaret edememiş. Dağların zirvesine yaklaştıkça hava daha da soğumuş ve karanlık her yeri kaplamış.
Karanlık Dağları’na vardıklarında Prenses ve arkadaşları büyük bir mağara girişine gelmişler. Bu mağara Gölge Büyücüsü’nün eviymiş. İçeri girmeden önce Bilge Büyücü Lumin, Prenses ve Arin’e büyülü bir ışık vermiş. “Bu ışık, sizi karanlıkta koruyacak,” demiş Lumin. “Ancak sadece doğru yolu seçerseniz ışık parlayacak. Yanlış bir yol seçerseniz, ışık söner ve karanlıkta kalırsınız.”
Mağaraya girdiklerinde her yer zifiri karanlıkmış. Lumin’in büyülü ışığı onlara rehberlik etmiş. Ancak mağaranın içinde birçok yol varmış ve hangisinin doğru olduğunu bilmek çok zormuş. Prenses kalbinin sesini dinleyerek bir yol seçmiş ve arkadaşlarıyla birlikte ilerlemiş.
Yolun sonunda büyük bir salona ulaşmışlar. Salonun ortasında taştan yapılmış devasa bir taht varmış. Bu tahtta uzun siyah pelerinli ve yüzü karanlık bir gölgeyle kaplı birisi oturuyormuş. Bu Gölge Büyücüsü’nün ta kendisiymiş. Önünde ise pırıl pırıl parlayan bir küre duruyormuş. Ve bu küre aslında güneşin ışığını içeriyormuş.
Gölge Büyücüsü onları gördüğünde karanlık bir kahkaha atmış. “Demek Ayçiçeği Prensesi buraya kadar gelebildi,” demiş. “Ama çok geç. Güneşin ışığı artık benim. Krallığınız sonsuza kadar karanlıkta kalacak!“
Prenses cesaretle ileriye adım atmış ve “Senin oyunlarına kanmayacağız, güneşi geri almak için ne gerekiyorsa yapacağız.” demiş.
Gölge Büyücüsü prensesin bu kararlılığı karşısında şaşırmış ama yılmamış. “Eğer güneşi geri almak istiyorsanız üç zorlu sınavdan geçmelisiniz. Eğer bu sınavları başarırsanız ışığı geri alabilirsiniz. Ancak başarısız olursanız hepiniz bu karanlıkta sonsuza dek kaybolacaksınız.” demiş.
Prenses, Arin ve Lumin bu sınavları kabul etmişler. Gölge Büyücüsü elindeki asayı havaya kaldırmış ve ilk sınav başlamış. Mağara birdenbire suyla dolmaya başlamış. Suyun içinden devasa bir deniz canavarı çıkmış ve prensese doğru hızla yaklaşmış.
Ayçiçeği Prensesi sakin kalmaya çalışmış. Canavar yaklaştıkça deniz suyu hızla yükselmiş ve nefes almak zorlaşmış. Ancak prenses Bilge Büyücü Lumin’in ona verdiği ışığı kullanmış ve canavara doğru tutmuş. Canavar ışıkla karşılaştığında gözleri kamaşmış ve geri çekilmiş. Prenses ışığı canavara doğru daha da güçlü bir şekilde tutmuş ve canavar bir anda buharlaşıp kaybolmuş.
İlk sınavı başarıyla geçen prenses ve arkadaşları mağaranın başka bir köşesine yönelmişler. Bu sefer karşılarına gökyüzünde hızla dönüp duran devasa bir hortum çıkmış. Hortum o kadar güçlüymüş ki içine giren her şeyi yutuyormuş. Arin güçlü kollarıyla prensesi korumaya çalışmış ama hortum çok kuvvetliymiş.
Prenses yine Lumin’in ışığını kullanarak hortuma karşı koymuş ama bu sefer işe yaramamış. Hortum ışığı da içine çekmeye başlamış. Prenses çaresizlikle etrafına bakarken aklına babasının ona verdiği küçük bir ayçiçeği tohumu gelmiş. Bu tohumu devamlı yanında taşırmış çünkü krallığının sembolüymüş.
Prenses tohumu çıkarıp yere dikmiş ve tüm kalbiyle dua etmiş. Tohum bir anda hızla filizlenmiş ve devasa bir ayçiçeğine dönüşmüş. Ayçiçeği gökyüzüne doğru uzanıp güneşi andıran parlak sarı yapraklarını açmış. Hortum bu parlak ve büyük ayçiçeği karşısında zayıflamış ve sonunda tamamen yok olmuş.
İkinci sınavı da başarıyla geçen prenses ve arkadaşları mağaranın en derin noktasına ulaşmışlar. Bu sefer karşılarında devasa bir taş duvar varmış. Bu duvar onları güneşin ışığını içeren küreden ayırıyormuş. Ne kadar itip çekseler de duvar yerinden kıpırdamıyormuş.
Lumin bu duvarın sihirli olduğunu anlayarak onu yok etmek için bir büyü yapmaya başlamış. Ancak büyü duvarı sadece daha da güçlendirmiş. Prenses çaresizlik içinde duvarın önünde diz çökmüş ve düşünmeye başlamış.
O sırada duvarın üzerinde bir yazı belirmiş: “Gerçek ışık kalbin derinliklerinde saklıdır. Onu bulmak için önce kendini bulmalısın.“
Prenses bu sözleri okuduğunda bir an duraksamış. Kalbinde bir ışık olduğunu biliyor ama bunu nasıl kullanacağını bilmiyormuş. O anda aklına bir fikir gelmiş. Kalbinde saklı olan sevgiyi ve cesareti düşünmeye başlamış. Tüm sevgisini, dostluğunu ve cesaretini hatırlamış ve bunu zihninde birleştirerek duvara odaklanmış.
Bir anda prensesin kalbinden bir ışık çıkmış ve duvarı aydınlatmış. Duvar bu ışık karşısında erimeye başlamış ve sonunda tamamen yok olmuş. Elara, Arin ve Lumin duvarın arkasında parlayan güneşin ışığını geri almışlar.
Gölge Büyücüsü bu başarı karşısında şaşkına dönmüş. “Bu imkansız!” diye bağırmış. “Ama siz, gerçekten de güneşi geri aldınız…“
Prenses gülümseyerek Gölge Büyücüsü’ne bakmış ve “Güneş sadece bir ışık değil, o sevgi, dostluk ve cesaretin sembolüdür. Senin karanlığın bunu asla ele geçiremez.” demiş.
Gölge Büyücüsü bu sözler karşısında güçsüz kalmış ve karanlığa karışarak yok olmuş. Prenses ve arkadaşları güneşin ışığını alıp krallıklarına geri dönmüşler.
Krallığa döndüklerinde halk onları büyük bir coşkuyla karşılamış. Güneş yeniden doğmuş, ayçiçekleri başlarını kaldırmış ve krallık eski neşesine kavuşmuş. Prenses güneşin ışığını krallığın merkezine yerleştirmiş ve herkes bu zaferi kutlamış.
Ancak prenses bu zaferin sadece kendisinin değil tüm dostlarının sayesinde kazanıldığını biliyormuş. Güneşin ışığı sadece gökyüzünde değil insanların kalbinde de parlamış.
Babası Kral Altınkalp’ten sonra krallığın başına Ayçiçeği Prensesi geçmiş. Ve prenses bu maceradan öğrendiği dersle krallığını daha da büyük bir sevgi ve özenle yönetmiş. Çünkü asıl ışık her zaman kalbin derinliklerinde saklıymış.
Ve böylece Ayçiçeği Krallığı sonsuza dek huzur ve mutluluk içinde yaşamış.
Tavsiye: Daha fazla masal dinlemek için Sesli Masal Dinle sayfamıza göz atabilirsiniz.