Bir zamanlar Şeker Diyarı adında, rengârenk ve tatlılarla dolu bir krallık varmış. Bu krallıkta ağaçlar şeker kamışından, nehirler akide şekerinden, yollar ise çikolatadan yapılmış. İnsanlar şekerlemelerle dolu evlerde yaşar, gün boyu en sevdikleri tatlıları yermiş.
Yazar: Nurtaç Abla
Ormanın derinliklerinde, her sabah gülümseyerek uyanan Balpeteği adında bir ayıcık yaşardı. Güneşin ilk ışıklarıyla birlikte gözlerini açar ve yüzünde kocaman bir gülümseme belirirdi.
Bir varmış, bir yokmuş, rüya alemlerinin en derinlerinde, Uykucu Peri adında bir peri yaşarmış. Bu peri her gece çocuklara en güzel rüyaları götürmekle görevliymiş.
Bir zamanlar Kanatlı adında bir kırlangıç ve Cıvıltı adında bir serçe yaşardı. Kanatlı gökyüzünde özgürce uçmayı çok seven zarif bir kırlangıç, Cıvıltı ise neşeli ve cesur bir serçeydi.
Bir zamanlar Melodi Diyarı adında, müzikle dolu bir krallık varmış. Ağaçlar rüzgârla sallanırken yapraklarından tatlı bir melodi çıkar, nehirler akarken suyun şırıltısı şarkılar söylermiş.
Ormanın sakin ve huzurlu köşelerinden birinde, günlerini yavaşça ve dikkatlice geçiren bir kaplumbağa yaşardı. Adı Timi’ydi. Timi, doğası gereği her işini ağırdan alır, acele etmezdi.
Bir varmış, bir yokmuş, çiçeklerin rengarenk açtığı, geniş bahçelerin olduğu bir ülkede, tüm bitkileri ve çiçekleri koruyan bir Çiçek Perisi yaşarmış.
Bir zamanlar Balpeteği adında bir arı yaşardı. Çalışkan mı çalışkan, neşeli mi neşeli bir arıydı. Her sabah erkenden kalkar ve güzel çiçeklerin özlerini toplamak için uçardı.
Bir zamanlar Bilgi Diyarı adında, bilgiye ve kitaba büyük önem veren bir krallık varmış. Bu krallıkta insanlar kitapların içindeki büyülü…
Ormanın derinliklerinde, yeşilin her tonunun dans ettiği, kuşların neşeyle cıvıldadığı bir yer vardı. Burada sevimli ama bir o kadar da yaramaz bir tavşan yaşardı. Adı Mino’ydu.
Bir zamanlar masmavi bir gölün kıyısında küçük bir köy vardı. Bu köyde sevimli ve bir o kadar da yaramaz bir kedi yaşardı. Bu kedinin adı Pamuk’tu.
Bir zamanlar Titi adında kurnaz ve açgözlü bir tilki yaşardı. Her zaman daha fazla yemek peşinde koşar, karnını doyurmak için türlü hilelere başvururdu.
Bir varmış, bir yokmuş, zamanın bir yerinde, her şeyin mümkün olduğu büyülü bir dünya varmış. Bu dünyada herkesin zamanı geldiğinde öğrenmek zorunda olduğu önemli bir ders varmış.
Bir zamanlar yemyeşil ormanlarda, minik ama bir o kadar da şirin bir fil yaşardı. Bu filin adı Fifi’ydi. Fifi diğer filler gibi büyük değildi, tam tersine oldukça küçük ve sevimliydi.
Bir zamanlar, yemyeşil ormanların ortasında, rengârenk çiçeklerle dolu bir vadi varmış. Bu vadide küçük ve çok meraklı bir kelebek yaşarmış. Adı Minik’miş.
Bir zamanlar yemyeşil ormanların içinde, nehir kenarında mutlu mesut yaşayan bir su samuru vardı. Adı Susam idi. Susam, parlak mavi gözleri ve pırıl pırıl tüyleriyle tanınırdı.
Bir zamanlar Renkler Diyarı adında rengarenk bir krallık varmış. Ancak zamanla bu krallıkta her şeyin rengi solmuş.
Derin mavi okyanusun en güzel köşesinde, Mira adında minik bir deniz kızı yaşardı. Uzun dalgalı saçları, inci gibi parlayan gözleri ve narin kuyruğuyla denizlerin en tatlı sakinlerinden biriydi.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, büyük bir şehrin kenarında, küçük ve sevimli bir kasaba varmış.
Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş cıvıltılarıyla dolu bir ormanda, tüm hayvanlar arasında korkusuzluğu ve gücüyle bilinen bir aslan yaşarmış.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların gökyüzüne uzandığı, kuş cıvıltılarının hiç eksik olmadığı büyülü bir orman varmış.
Bir zamanlar yemyeşil ormanların derinliklerinde, Mumu adında küçük ve sevimli bir ayıcık yaşardı ve bu ayıcığın Tavşancık isimli bir oyuncağı vardı.
Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, gökkuşağının altında bir köy varmış. Bu köyde herkesin en sevdiği şey şapkalarmış.
Bir zamanlar, derin ve mavi suların altında yaşayan küçük bir balık vardı. Bu balık diğer balıklardan çok farklıydı ve her zaman gökyüzünü merak ederdi.