Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak diyarlarda küçük bir köyde Ali adında cesur ve meraklı bir çocuk yaşarmış. En büyük hayali ise köyünün dışında ne olduğunu keşfetmekmiş.
Ali, köydeki diğer çocuklardan farklı olarak büyüklerinden hikayeler dinleyerek ve kitap okuyarak büyümüş. Babası ona sık sık gezginlerin ve maceraperestlerin hikayelerini anlatır, bu hikayeler de Ali’nin içindeki keşfetme ve macera duygusunu uyandırırmış. Köyün dışında büyük bir dünya olduğuna ve bu dünyayı keşfetmek için bir gün mutlaka yola çıkacağına inanırmış.
Ali’nin yaşadığı köy yemyeşil tarlalarla çevrili, küçük ve huzurlu bir yermiş. Köyün etrafındaki ormansa uçsuz bucaksız ve gizemli bir ormanmış. Köy halkı ormanın içinde kaybolma ve geri dönememe korkusu duyduğu için ormanın derinliklerine gitmekten çekinirmiş. Ancak Ali ormanın gizemli ve büyülü olduğuna inandığı için orada keşfedilecek birçok sır ve macera olduğunu düşünürmüş. Okula giderken ya da ailesine tarlada yardım ederken gözleri hep ormanın yeşil ağaçlarına takılır ve ormanın derinliklerinde ne olduğunu hayal edermiş.
Ali bir gün annesiyle babasının işte olduğu bir zaman, sırt çantasını hazırlayıp keşfe çıkmaya karar vermiş. Annesi ve babası tarlada çalıştığı için Ali bu fırsatı değerlendirerek ormana gitmek için hazırlık yapmış. Sırt çantasına biraz yiyecek, su ve babasının masasından gizlice aldığı eski bir haritayı koymuş. Harita, babasının gençlik yıllarında kullandığı bir haritaymış ve Ali bu haritayı kullanarak ormanda yolunu bulabileceğine inanıyormuş.
Kalbinde büyük bir heyecan ve biraz da korkuyla evden çıkarak ormanın yolunu tutmuş. Köyden ayrılıp ormanın derinliklerine doğru yürümeye başlamış. Ormanın içine girdikçe ağaçlar daha da büyümüş, kuşların sesi artmış ve etrafındaki renkler canlanmış. İlk başlarda ormanın girişi oldukça sakin ve huzurluymuş. Kuş cıvıltıları ve hafifçe esen rüzgarın hışırtısı eşliğinde yürüyormuş. Yol boyunca rengarenk çiçekler, çeşit çeşit böcekler ve farklı hayvanlar görmüş. Ağaçlar gittikçe daha da sıklaşmış ve güneş ışığı ağaç dallarının arasından süzülerek ormana büyülü bir hava katmış. Ve Ali bu büyülü atmosferde kendini bir masalın içinde gibi hissetmiş.
Bir süre sonra hiç görmediği kadar büyük ve görkemli bir ağacın altında durmuş. Bu ağaç öyle büyükmüş ki dalları gökyüzüne kadar uzanıyormuş. Ağacın gövdesi o kadar genişmiş ki Ali iki kolunu açıp sarılmaya çalıştığında bile saramıyormuş. Ağacın dallarındaki rengarenk kuşlar ötüşüyor, etrafında dolaşan kelebekler ise ormanın güzelliğini daha da artırıyormuş. Ali yorulduğunu farkettiği için bu büyük ağacın altında biraz oturup dinlenmek istemiş.
Tam bu sırada kulağına tatlı bir ses gelmiş: “Merhaba Ali,” demiş ses. Ali şaşkınlıkla etrafına bakınmış ama kimseyi görememiş. “Buradayım!” diye seslenmiş yine aynı ses. Ali kafasını yukarı kaldırmış ve büyük ağacın dallarından birinde küçük bir peri görmüş. Peri minik kanatlarıyla hafifçe sallanarak Ali’ye doğru uçmuş ve Ali’nin önünde durarak gülümsemiş. “Merhaba, ben Lila,” demiş peri ve “Burası Büyülü Orman. Burada her şey mümkün ve her şeyin bir sırrı var. Biz de senin buraya gelmeni bekliyorduk.” diye devam etmiş.
Ali periyi gördüğünde gözlerini şaşkınlıkla kocaman açmış. Lila’nın etrafında hafif bir ışık halesi varmış ve kanatları pırıl pırıl parlıyormuş. Ali Lila’nın sözleri karşısında hem heyecanlanmış hem de biraz korkmuş. “Gerçekten mi? Peki, ben ne yapabilirim?” diye sormuş.
Lila gülümseyerek Ali’ye yaklaşmış ve “Bu ormanda cesaret, dostluk ve doğruluğun sınandığı birçok macera bulabilirsin. Ancak senin için özel bir görevim var. Ormanın derinliklerinde devasa bir ejderha yaşıyor ve herkes bu ejdarhayı kötü olarak biliyor. Fakat bu ejderha kötü değil, sadece yanlış anlaşılmış. Köylüler ona zarar vermeye çalıştıkça o da kendini savunmak zorunda kalmış ve bu yüzden herkes onu kötü olarak tanımış. Senin görevin onunla dost olup onun güvenini kazanmak ve köye geri dönmesini sağlamak. Bu sayede hem ejderhayı hem de köylüleri kurtarabilirsin.” demiş.
Ali hem biraz korkmuş hem de heyecanlanmış. Ejderhalar hakkında çok şey duymasına rağmen henüz hiç biriyle karşılaşmamış. “Tamam, Lila, ben bu görevi kabul ediyorum!” demiş. İçinde hem bir macera yaşama isteği hem de köyüne yardım etme arzusu varmış.
Lila Ali’ye küçük bir harita vermiş ve “Bu harita seni ejderhanın yaşadığı yere götürecek. Ancak unutma, yol boyunca birçok zorlukla karşılaşacaksın. Bazı yollar seni yanıltabilir ve bazı yaratıklar seni korkutabilir. Ama her ne olursa olsun asla cesaretini kaybetme. Çünkü cesaretin ve dostluğun sınandığı bir yolculuk seni bekliyor.” demiş.
Ali haritayı dikkatlice incelemiş. Harita ormanın derinliklerindeki gizli patikaları ve tehlikeli geçitleri gösteriyormuş. İncelemesi bittikten sonra haritayı dikkatlice çantasına yerleştirmiş ve yolculuk için hazırlanmış. Lila son bir kez daha ona gülümseyerek “Unutma Ali, her zaman yardım alabileceğin dostların olacak. Yalnız olmadığını bil ve cesur ol.” demiş.
Ali ormanın derinliklerine doğru yola koyulmuş. İlk başlarda yol oldukça sakinmiş. Ağaçların arasında yürürken kuşların cıvıltıları ve hafifçe esen rüzgarın hışırtısı ona eşlik ediyormuş. Ancak ormanın derinliklerine ilerledikçe yol daha zorlaşmaya başlamış. Dar patikalardan geçiyor, dikenli çalılardan kaçınmak zorunda kalıyormuş. Bir ara yolunu kaybettiğini bile düşünmüş ama Lila’nın sözlerini hatırlayarak hemen kendine gelmiş ve haritayı tekrar kontrol ederek doğru yolu bulmuş.
Yolculuğunun bir noktasında büyük bir nehrin kenarına gelmiş. Nehir oldukça geniş ve akıntısı kuvvetliymiş. Karşı kıyıya geçmesi gerektiğini biliyor ama nasıl geçeceğini bilemiyormuş. O sırada suyun üzerinde süzülerek gelen bir kuğu görmüş. Kuğu Ali’ye doğru yaklaşmış ve “Merhaba küçük gezgin. Yardıma mı ihtiyacın var?” diye sormuş.
Ali şaşkınlıkla kuğuya bakmış ve “Evet, bu nehri nasıl geçeceğimi bilmiyorum!” demiş. Kuğu gülümseyerek “Sana yardım edebilirim. Sırtıma bin ve seni karşıya geçireyim.” demiş. Ali kuğunun sırtına binmiş ve kuğu zarif bir şekilde nehrin karşısına geçmiş. Ali karşıya geçtikten sonra kuğuya teşekkür ederek yoluna devam etmiş.
Ali yolculuğu boyunca birçok hayvanla karşılaşmış ve hepsi de ona yardımcı olmuş. Tavşanlar onu en kısa yoldan götürmüş, kuşlar yüksek ağaçlardan geçeceği yolu gözlemiş, tilkiler ise ona gizli patikaların yerini göstermiş. Bu yardımlar sayesinde Ali’nin yolculuğu oldukça kolay hale gelmiş ve böylece her adımda cesareti ve kararlılığı daha da güçlenmiş.
Bir süre sonra Ali ormanın derinliklerinde eski bir kulübeye rastlamış. Terk edilmiş gibi görünen bu kulübenin duvarlarında sarmaşıklar ve çatısında yosunlar varmış. Etrafı ise yabancı bitkilerle kaplı ve kapısı yarı açıkmış. Ali bir an tereddüt etse de kulübeye doğru adım atmış. Kapının menteşelerinden hafif bir gıcırtı sesi gelmiş ve içeriden de bir ışık görünmüş.
Ali içeri girdiğinde ilk dikkatini çeken şey eski mobilyalar ve raflardaki tozlu kitaplar olmuş. Kulübenin köşesindeki küçük bir şöminenin içinde yanan bir ateşin çıtırtısı duyuluyor ve ateşin ışığı da odanın ortasında oturan yaşlı bir kadının yüzünü aydınlatıyormuş. Kadın Ali’yi görünce gözlerinde sıcak bir parıltı belirmiş ve gülümseyerek “Hoş geldin Ali, seni bekliyordum.” demiş.
Ali şaşkınlıkla kadına bakmış ve “Siz kimsiniz? Beni nasıl tanıyorsunuz?” diye sormuş. Kadın hafifçe gülümseyerek “Ben ormanın koruyucusuyum. Senin buraya geleceğini biliyordum çünkü Lila bana haber verdi. Senin için hazırladığım bir şey var.” demiş ve yavaşça yanındaki masanın çekmecesinden küçük bir şişe çıkarmış. Şişeyi Ali’ye uzatarak “Bu şişedeki iksir ejderha ile konuşmana yardımcı olacak. Onun dilini anlamanı sağlayacak.” demiş.
Ali kadına teşekkür ederek iksiri dikkatlice çantasına koymuş ve kulübeden ayrılarak yolculuğuna devam etmiş. Lila’nın verdiği haritayı takip ederek ilerlemeye başlamış. Yolculuğunun sonuna doğru büyük bir mağaranın önüne gelmiş. Mağaranın girişinde devasa taşlar ve çeşitli bitkiler varmış. Cesaretini toplayarak içeri doğru adım atmış.
İçeride mağaranın derinliklerinden gelen bir ışık görmüş ve ışığı takip ederek mağaranın daha da derinlerine inmiş. Yol boyunca mağara duvarlarına yansıyan ışık Ali’nin kalbinin daha hızlı atmasına neden oluyormuş. Derken ışığın aslında mağaranın ortasındaki büyük bir ateşten geldiğini farketmiş. Ateşin hemen yanı başında ise büyük bir ejderha uyuyormuş. Ejderhanın pulları ateşin ışığında parlıyor ve devasa gövdesi her nefes alış verişiyle hareket ediyormuş. Ali dikkatlice ve sessizce ejderhanın yanına yaklaşmış ve onu anlayabilmek için çantasından iksiri çıkarıp içmiş. Kalbi heyecandan hızlıca çarpıyormuş ancak tüm cesaretini toplayarak “Merhaba” demiş.
Ejderha gözlerini açmış ve kocaman, altın sarısı rengi gözleriyle Ali’ye bakmış. “Merhaba küçük insan! Benim adım Zara. Buraya neden geldin?” demiş.
Ali derin bir nefes almış ve “Merhaba Zara, benim adım Ali. Senin yanlış anlaşıldığını duydum. Köyde herkes senden korkuyor ama senin kötü olmadığını biliyorum. Seninle dost olmak ve seni köye geri götürmek istiyorum.” demiş.
Zara, Ali’nin cesaretine ve içtenliğine hayran kalmış. “Sen çok cesur bir çocuksun, Ali. Evet, ben kötü değilim. Sadece insanların beni yanlış anlamalarını istemiyorum. Eğer bana yardım edersen köyünüze geri dönebilirim.” demiş. Ali’ye daha yakından bakmış ve “Köylüler beni yanlış anladı ve benden korktu. Sadece onları korumak istemiştim ama yanlış anlaşıldım. Senin gibi birinin bana inanması her şeyi değiştirebilir.” diye eklemiş.
Ali, Zara’nın söylediklerini dikkatle dinlemiş ve “Ben sana inanıyorum Zara. Birlikte köye dönüp köylüleri ikna edebiliriz. Onlara seni tanıtabilir ve yanlış anlamalarını düzeltebiliriz.” demiş. Zara, Ali’nin kararlılığından etkilendiği için ona güvenmeye karar vermiş. Yavaşça ayağa kalkarak mağaranın girişine doğru ilerlemiş. Ali de onun peşinden yürüyormuş. Mağaranın dışına çıktıklarında birlikte köye doğru yola koyulmuşlar.
Yol boyunca Ali Zara’ya köylüler hakkında bilgiler vermiş ve Zara da Ali’ye ejderhalar hakkında hikayeler anlatmış. İkisi de birbirlerini tanıdıkça aralarındaki dostluk daha da güçlenmiş. Ali Zara’ya köyde nasıl davranması gerektiğini ve köylüleri nasıl ikna edebileceğini anlatmış. Zara ise Ali’ye kendi hikayesini anlatarak insanlardan neden uzak durduğunu açıklamış.
Köye yaklaştıklarında köylüler Zara’yı görüp yine korkmaya başlamışlar. Ancak Ali köylülerin önüne geçerek yüksek bir sesle “Korkmayın! Zara kötü bir ejderha değil. O sadece bizi korumak isteyen bir dost!” demiş. Ali’nin sözleri köylüleri biraz da olsa rahatlatmış ve Zara’yı dinlemeye karar vermişler.
Zara Ali’nin yanında durarak köylülere kendini tanıtmış ve onlara korkularının yersiz olduğunu, amacının onları korumak olduğunu ve daha önce yanlış anlaşıldığını anlatmış. Köylüler Zara’ya inanmışlar ve böylece Zara köyün koruyucusu olmuş.
Ali ve Zara köyde birlikte birçok macera yaşamış. Köylüler Zara’nın gücünden ve Ali’nin cesaretinden faydalanarak birçok sorunu çözmüş. Zara köyün yakınlarındaki tarlaları korumuş, köylülere yaklaşan tehlikeleri haber vermiş ve çocuklarla oyunlar oynamış. Ali ise köylülerin Zara’ya olan güvenini pekiştirmiş ve her zaman onun yanında yer almış.
Bir gün köyün yakınlarına büyük bir fırtına yaklaşmış. Köylüler evlerini ve tarlalarını korumak için Zara’dan yardım istemiş. Zara hemen devasa kanatlarını açarak fırtınayı savuşturup köyü korumuş. Bu olaydan sonra köylüler Zara’yı daha da çok sevmişler.
Böylece Ali, Büyülü Orman’da yaşadığı macerayı tamamlamış ve köyüne barış ve dostluk getirmiş. Ve o günden sonra Ali yeni bir maceraya atılmanın ve yeni dostlar edinmenin önemini hiçbir zaman unutmamış.
Bu hikaye bize herkesin içindeki iyiliği görebilmenin ve dostluğun değerini anlamanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Dış görünüşe aldanmamayı ve herkesin içinde bir iyilik olduğunu unutmamayı anlatıyor. Ayrıca cesaret ve dostluk sayesinde en zorlu engellerin bile aşılabileceğini öğretiyor.
Masal İzleme Önerisi: Masal izlemek için Masal Videoları sayfamıza göz atabilir veya YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.