Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe uzandığı, kuşların sabah şarkılarıyla uyandığı, yaprakların rüzgarla dans ettiği huzur dolu bir orman varmış. Bu ormanda hayvanlar barış içinde yaşar, her biri kendi ritminde ormanın dengesine katkıda bulunurmuş. Ormanın her köşesinde bir yaşam, her ağacın altında bir hikâye saklıymış.
Bu ormanın en sakin ve en yavaş canlısı Yapışcan adında bir sümüklü böcek imiş. Nemli gövdesiyle yavaş yavaş ilerler, incecik ve parlak bir iz bırakarak ormanda dolaşırmış. Sessizliği ve sabırlı hali, kimi zaman diğer hayvanların şakalarına konu olsa da hiçbir şeye aldırmadan yoluna devam edermiş.
Ormanın En Yavaş Yolcusu

Günlerden bir gün sabah çiyleri henüz yapraklardan damlamamışken yola çıkmış. Güneş ışıkları ağaçların arasından altın gibi süzülürken ormanın derinliklerine doğru sürünmeye başlamış. Her gün yaptığı gibi yeni yerler keşfetmek, çiçeklerin kokusunu içine çekmek, uğur böceklerine günaydın demek istiyormuş.
Tam bu sırada çalıların arasından hızlıca fırlayan Minik Tavşan, yanından rüzgar gibi geçmiş.
— “Hey Yapışcan!” diye bağırmış Minik Tavşan. “Yine aynı yerde misin? Sen sürünene kadar ben ormanı üç kere dolaşırım!”
Yapışcan gülümseyerek başını kaldırmış.
— “Benim için önemli olan varacağım yer değil, yolda gördüklerim!” demiş usulca.
Minik Tavşan kahkahalar atarak uzaklaşmış. Hemen ardından uçuşan bir grup kuş dallardan seslenmiş:
— “Yavaş ama sabırlısın! Biz seni izlerken bile uykumuz geliyor!”
Yapışcan bu sözlere de üzülmemiş. Her zaman kendi halinden memnunmuş. Ne var ki bazen keşke birazcık daha hızlı olsaydım diye içinden geçirdiği de olurmuş. İşte o gün bu dileğinin birdenbire gerçekleşeceğini henüz bilmiyormuş!
Sihirli Yaprak

Yapışcan sabah serinliğinde ağır ağır sürünmeye devam etmiş. Çimenlerin arasında gezinmiş, gölgede kalmış bir mantarın üzerinden geçerken güneşin ışıltısı gövdesinı ışıtmış. Kuş sesleri eşliğinde bir çiçeğin içine gizlenmiş minik bir arının melodik vızıltısını dinlemiş. Yol boyunca karşılaştığı salyangozlarla kısa kısa selamlaşmış, her yaprağın kenarındaki çiy tanesini dikkatle incelemiş.
Derken ormanın derinliklerine yaklaştığında, büyük bir göknar ağacının altındaki yosunların arasında bir yaprağın parladığını fark etmiş. Bu, sıradan bir yaprak değilmiş! Üzerine güneş vurdukça sanki altın gibi ışıldıyor, rüzgârla hafifçe titreşirken etrafa incecik ışıltılar saçıyormuş.
Merakla yağrağa yaklaşmış. Yanına geldiğinde gözlerine inanamamış. Yaprak adeta canlıymış ve nefes alıp veriyor gibi hafifçe dalgalanıyor, yüzeyinde ise minicik damlalar dönüp duruyormuş.
— “Ne kadar da tuhaf ve bir o kadar da güzel bir yaprak!” demiş kendi kendine fısıldayarak.
Dikkatlice uzanmış ve yaprağa dokunmuş. Tam o anda sıcak bir ışıltı bedeninden geçmiş. Vücudunun altından başına doğru yayılan bu his, Yapışcan’ı bir anda hafifletmiş. Birden bir esinti gibi ileri doğru kaymış. Ne olduğunu anlamadan kendini birkaç karış öteye sürüklenmiş halde bulmuş.
— “Ben… ben… HAREKET EDİYORUM! Ve çok hızlıyım!” diye haykırmış.
Şaşkınlık içinde dönüp arkasına bakmış. Normalde birkaç saatte gideceği mesafeyi birkaç saniyede geçmiş olduğunu fark etmiş. Yol boyunca geçtiği çiçeklerin üzerindeki çiy damlaları hâlâ titriyormuş. Sonra hızla bir ağacın etrafını dönmüş, küçük bir tepeciğe tırmanmış ve ardından aşağıya doğru süzülmüş. Hayatında ilk defa bu kadar özgür ve hafif hissetmiş. Rüzgâr yanaklarını okşuyor, gövdesi güneşin ışığında adeta bir mücevher gibi parlıyormuş.
Ormanın En Hızlısı

Bir süre sonra karşısına Tilki Karamel çıkmış. Gözlerini kocaman açarak:
— “Yapışcan? Sen misin gerçekten? Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sormuş şaşkınlıkla.
— “Ben de bilmiyorum Karamel!” demiş Yapışcan. “Bir yaprak buldum; sihirli gibi! Ona dokunduğum anda her şey değişti. Artık yavaş değil aksine çok hızlıyım!”
Tilki başını sallamış, gözlerinde hayretle karışık bir hayranlık varmış.
— “Vay canına! Ormanın en yavaş canlısı artık bizden bile hızlı olmuş. Kim derdi ki böyle bir şey olacak?”
O sırada ormanın diğer sakinleri de çevresine toplanmaya başlamış. Minik Tavşan, sincaplar, kirpiler, geyikler… Hepsi hayretle Yapışcan’a bakıyormuş.
— “Yapışcan yarış yapalım mı?” demiş Minik Tavşan.
— “Seninle koşmak istiyoruz!” diye bağırmış sincap kardeşler.
Yapışcan neşe içinde gülmüş.
— “Haydi öyleyse! Kim daha hızlı göreceğiz!”
Ve böylece ormanda ilk kez sümüklü böceğin başı çektiği bir yarış başlamış. Yapışcan büyük bir keyifle tüm arkadaşlarını geride bırakmış, rüzgâr gibi ağaçların arasından süzülmüş. Orman halkı onu alkışlarla karşılamış. Bu yeni hız ona daha önce hiç tatmadığı bir mutluluk vermiş.
Ama bu sırada, bu hızla birlikte yavaşlığın getirdiği küçük güzelliklerden uzaklaşmaya başladığını henüz fark edememiş!
Kaybolan Kokular ve Sessiz Dostluklar

Yapışcan günlerce ormanda dört bir yana koşup durmuş. Ne dere kenarındaki kaygan taşlar onu durdurabilmiş, ne de ağaçların arasındaki sık dallar hızını kesebilmiş. Sihirli yaprağın verdiği güçle rüzgâr gibi ormanın içinde gezinmiş. Eskiden günlerini alan yolları şimdi dakikalar içinde geçer olmuş. Güneş doğarken ormanın doğu ucunda, batarken batı ucunda oluyor, kuşlar bile onun hızına yetişemiyormuş.
Başlarda bu yeni haline hayran kalmış. Artık kimse ona “yavaşsın” demiyor, onunla yarışmak isteyen hayvanlar sıraya giriyormuş. Ormanın en hızlısı olmaktan büyük bir gurur duysa da zaman geçtikçe içinde tarif edemediği bir eksiklik hissi uyanmaya başlamış.
Bir sabah ormanın en güzel yerlerinden biri olan Lale Yolu‘ndan geçerken aniden durmuş. Bu yol rengârenk çiçeklerin sıralandığı, kelebeklerin dans ettiği, arıların vızıldadığı bir yermiş. Eskiden buradan geçerken her çiçeği tek tek koklar, uğur böceklerine selam verir, yaprakların arasındaki minik hikâyeleri keşfedermiş.
Ama bu sefer hiçbir şey hissetmemiş!
Biraz ileride yaşlı Kaplumbağa Kaptan sessizce çimenlerin üzerinde oturuyormuş. Gözleri kapalı, yüzünde huzurlu bir gülümseme varmış. Yapışcan hızla yanına yaklaşmış, sonra durup soluk soluğa sormuş:
— “Ne yapıyorsun böyle, Kaptan? Hiç sıkılmıyor musun öylece oturmaktan?”
Kaplumbağa yavaşça gözlerini açmış, derin bir nefes alarak demiş ki:
— “Ben kokuları dinliyorum, Yapışcan. Çiçeklerin, toprağın, rüzgârın… Her birinin bir hikâyesi var. Onları dinlemek zaman ister. Sen duyabiliyor musun şimdi onları?”
Yapışcan duraksamış. Burnunu havaya kaldırmış, derin bir nefes almış ama hiçbir koku almamış. Rüzgârın sesi bile sanki hızla geçtiği için kulağına uğramamış.
O an yüreğinde bir sızı hissetmiş. Eskiden her sabah uğradığı mantarın üstünde onu bekleyen minik uğur böceği şimdi orada değilmiş. Çünkü Yapışcan artık hiç durmaz olmuş. Geyik Zümrüt‘ün anlattığı masalları dinlemez, Sincap Çıtçıt‘ın getirdiği meşe fındıklarını paylaşmaz olmuş.
“Hızlandıkça tüm bunlardan uzaklaştım!” demiş kendi kendine kederle.
Gerçek Mutluluk

O akşam ormanın en yüksek ağacının altında tek başına durmuş. Sihirli yaprağı avucunun içinde sıkıca tutuyormuş. Yaprak hâlâ ışıldıyor, onu koşmaya çağırıyormuş. Ama Yapışcan artık başka bir şey istiyormuş: Sessizliği duymak, dostlarının sesini işitmek, çiçeklerin kokusunu hissetmek…
— “Meğer ne kadar hızlı olduğum değil, nasıl hissettiğim önemliymiş!” diye fısıldamış.
Yavaşça ve büyük bir kararlılıkla sihirli yaprağı yere bırakmış. Yaprak hafifçe titremiş, ışığı sönmeye başlamış. Son bir kez parlayarak ormanın kokusuna karışıp yok olmuş.
Yapışcan derin bir nefes almış. Bu sefer burnuna toprak kokusu dolmuş. Bir dalın üzerinde tüneyen bülbülün nağmeleri kulaklarında yankılanmış. Gövdesinin altındaki nemli toprağı hissetmiş. Mutluluk gözyaşları akmaya başlamış.
Sihirli yaprağı bıraktıktan sonra uzun bir süre olduğu yerde kalmış. Vücudu eski haline dönmeye başlamış, o hafif ve rüzgâr gibi his yavaşça yerini tanıdık bir ağırlığa bırakmış. Ayaklarının altında tanıdığı toprak dokusu, gövdesinin üzerindeki sabırlı serinlik, eski halinin sessizce geri dönüşünü müjdeliyormuş.
Ama bu dönüş bir kayıp değil; aksine bir kazanç gibiymiş artık onun için. Yavaşladıkça çevresini yeniden fark etmeye başlamış. İlk olarak bir ağacın kabuğundaki minik bir karıncayı görmüş. Karınca başının üzerinde taşıdığı kuru bir yaprak parçasını büyük bir kararlılıkla yuvasına taşıyormuş.
“— Ne kadar küçük ama ne kadar güçlü!” demiş kendi kendine gülümseyerek. “Benim hızla geçtiğim şeyler başkaları için bir ömürlük yolculuk olabilir.”
Yoluna kaldığı yerden ama bu kez etrafını dikkatle inceleyerek devam etmiş. Her durakta bir dostuyla karşılaşmış. İlk olarak Uğur Böceği Boncuk‘u görmüş. Boncuk, onun geri dönüşüne çok sevinmiş.
— “Yapışcan! Günlerdir seni göremedik. Hızlı olmak çok güzel aslında. Ama yine de seni çok özledik!” demiş duygulanarak.
Yapışcan başını sallamış.
— “Ben de sizi özledim Boncuk. Fakat şimdi yeniden buradayım.”
Sonra Tilki Karamel çıkmış karşısına.
— “Sihirli yaprağa ne oldu? Artık yarış yapmayacak mıyız?” demiş şaşkınlıkla.
Yapışcan gülümseyerek cevap vermiş:
— “Artık yarışlara ihtiyacım yok Karamel. Benim yolum biraz yavaş ama çok daha anlamlı.”
Eski Yapışcan

O günden sonra Yapışcan ormanda yeniden yavaşça iz bırakarak sürünmeye başlamış. Ama bu iz artık sadece bir sümüklü böceğin izi değil, aynı zamanda bir bir dönüşümün de iziymiş. Çiçeklerin arasında durup uzun uzun kokluyor, kelebeklerin dansını izlemek için sabırla bekliyor, her dostuyla sohbet ediyor ve onları dikkatle dinliyormuş.
Bir gün hayvanlar ormanın ortasındaki büyük bir dişbudak ağacının gölgesinde toplanmış. Tavşanlar, sincaplar, kaplumbağalar, tilkiler ve daha niceleri. Her biri Yapışcan’ın etrafında bir halka oluşturmuş. Tilki Karamel kalın sesiyle söze başlamış:
— “Eskiden sadece hızın hayranıydık. Ama şimdi bize yavaşlığın içindeki güzelliği gösterdiğin için sana teşekkür ederiz, Yapışcan.”
Sincap Çıtçıt heyecanla elinde tuttuğu fındıkları paylaşmış:
— “Seninle yavaş yavaş fındık yemek bile daha lezzetli şimdi!”
Yapışcan utangaçça başını eğmiş:
— “Gerçek mutluluk ne hızda ne de yarışta. Gerçek mutluluk dostlarla geçen anlarda, çevremizi fark ederek yaşamakta!” demiş.
Ve böylece ormanın her köşesinde Yapışcan’ın hikâyesi anlatılmaya başlamış. Sihirli yaprak unutulmuş ama onun öğrettiği ders her canlının kalbinde bir iz bırakmış. Küçükler büyüklere, hızlılar yavaşlara kulak vermeye başlamış. Ormanda artık hız kadar durup dinlemek de değerli sayılmış.
Ve Yapışcan her gün gövdesinin üstüne düşen sabah ışıklarıyla birlikte yeni bir güne başlamış. Adım adım, iz bırakarak, usulca ve huzurla…
🍏 🍏 🍏 Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı okuyanlara, biri bu masalı dinleyenlere, biri de hayatın kıymetini anlayanlara…
Tavsiye: Masal izlemek için Masal Videoları sayfamıza göz atabilir veya YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.