Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe uzandığı, kuşların sabah ezgileriyle gökyüzünü süslediği büyük ve görkemli bir orman varmış. Bu orman öyle büyüleyiciymiş ki dallar arasında dans eden rüzgâr bile zaman zaman durup dinlenmek istermiş. İşte bu ormanda ağaçların en yükseğinde, çam kozalaklarının en tatlılarını bilen, cevizlerin en dolgununu bulan bir sincap yaşarmış. Adı Sincap Fırıldak‘mış.
Adı gibi kıpır kıpır, yerinde duramayan, merakıyla tanınan bir sincapmış. Kabarık kuyruğu rüzgâr estikçe savrulur, minik pençeleriyle dallarda öyle hızlı koşarmış ki görenler bir yaprak uçuyor zannedermiş.
Ancak Fırıldak sabırsızmış. Hem de çok sabırsızmış… Bir ceviz ağacına tırmanırken hemen en tepeye ulaşmak ister, su birikintisinin başında kurbağaların zıplamasını bekleyemeden söylenmeye başlar, annesi onun için fındık pişirirken “Hadi ama! Oldu mu? Pişti mi?” diye dakikada üç kere sorarmış.
Ormandaki Duyuru

Bir gün yaz yavaş yavaş sonbahara dönerken ormanda büyük bir duyuru yapılmış. Bilge Baykuş tüm hayvanları Toplantı Ağacı‘nın altına toplamış. Orman halkı, sincaplardan ayılara, tilkilerden tavşanlara kadar bir araya gelmiş.
Baykuş her zaman olduğu gibi gözlüklerini düzeltmiş ve kalın sesiyle konuşmaya başlamış:
— “Sevgili orman halkı, yakında kış gelecek. Kışın gelişiyle birlikte yiyecek bulmak zorlaşacak. Bu yıl ormanın en dayanıklı meşe palamudu ağacı meyvelerini sadece bir kişiye verecek. Ama bu meyveler hemen toplanamayacak. Ağacın sahibi her gün sadece bir palamudu bırakacak. Unutmayın, bu palamutlar çok özel! Altın kabuklu ve içi balla dolu!”
Ormanda mırıldanmalar başlamış: “Altın kabuklu mu?”, “Balla mı doluymuş?”, “Sadece her gün bir tane mi?”
Fırıldak gözleri parlayarak öne atılmış: “Ben alırım hepsini! En hızlı ben koşarım. En yükseğe ben çıkarım. Her gün gidip alırım! Sabırsızım ama bu iş sabretmeden de olur zaten!”
Baykuş kaşlarını çatmış, gözlüklerinin üstünden bakarak demiş ki: “Hayır Fırıldak. Bu bir yarış değil. Bu bir sabır sınavı. On palamut, on günde. Her gün sadece bir tane. En sabırlı olan sonunda ödülünü alacak.”
Fırıldak biraz surat asmış. “Ama on gün çok uzun! On palamudu bir günde almak varken neden bekleyelim ki?”
Ancak karar verilmiş. Her gün sabah güneş doğarken Altın Meşe‘nin dalına bir palamut bırakılacakmış. Ve sadece sabırlı olanlar bu hazineye ulaşacakmış.
Sabır Testi

Ertesi sabah ilk gün başlamış. Fırıldak sabahın köründe Altın Meşe‘nin altına gitmiş. Gerçekten de parlak, altın gibi parlayan bir meşe palamudu dalda duruyormuş. Gözlerini alamamış. “İşte bu!” demiş ve bir sıçrayışta meşe palamudunu almış. Ama sonra düşünmüş: “Yarın sabah bir tane daha gelir. Sabredebilirim.”
İkinci gün yine erkenden gitmiş. Bir meşe palamudu daha almış. Ama bu sefer yutkunmuş. “Keşke üçüncüsü de olsaydı…” diyerek başını eğmiş ama sabretmiş.
Üçüncü gün, dördüncü gün, derken beşinci güne gelmişler. Ancak Fırıldak’ın sabrı artık taşmak üzereymiş. “Ben bu meşe palamutlarını niye hemen toplamıyorum ki? Altında yatan gizli bir hazine falan da yok! Hepsi ağaçta, önümde duruyor. Birden toplayıp evime götürsem kim bilecek ki?” diye düşünmüş kendi kendine.
Ama sonra annesinin sesi kulağında yankılanmış: “Sabır, evladım… Sabırla bekleyen sonunda en güzeline kavuşur.”
O sırada Altın Meşe’nin altında bir gölge belirmiş. Bu, yaşlı kaplumbağa imiş. Yavaşça yürüyerek yanına yaklaşmış.
— “Ne düşünüyorsun böyle, Fırıldak?” demiş gülümseyerek.
Fırıldak içini çekmiş.
— “Beklemek çok zor, Kaplumbağa Amca. Palamutlar önümde ama hepsini birden alamıyorum. Günler geçmek bilmiyor.”
Kaplumbağa gülmüş.
— “Ah yavrucuğum… Benim her adımım beklemekle geçer. Ama bilirim ki aceleyle giden çoğu zaman yolda tökezler. Sabırla giden en sağlam yolda yürür.“
Fırıldak biraz utanmış.
— “Haklısınız.” diyebilmiş sadece.
Sabreden Sincap Fırıldak

Ve o günden sonra her sabah Altın Meşe’ye gitmiş. Sessizce oturmuş. Palamudunu almış, hemen yememiş bile! Her gün bir tanesini evinin bir köşesine koymuş. Sabırla ve sessizce…
Nihayet onuncu gün geldiğinde son palamudu da aldığında, aniden Altın Meşe’nin dalları titremiş. Güneş ağacın kabuğuna vurunca gizli bir desen parlamış. Ağacın gövdesi yavaşça açılmış. İçinden balla kaplı bir ceviz yığını, kurumuş meyveler ve tatlılar çıkmış.
Bilge Baykuş yine ağaca konmuş.
— “Sabreden Fırıldak!” demiş, “Altın Meşe’nin gerçek ödülü sadece palamutlar değil. Gerçek ödül sabrın sonunda ortaya çıkan nimetlerdir. Sen sabrı öğrendin. Ve artık sadece hızlı bir sincap değil aynı zamanda bilge bir sincap oldun.”
Fırıldak kuyruğunu havaya dikmiş ve gururla başını kaldırmış. Ormandaki tüm hayvanlar onu alkışlamış. Hatta kirpiler dikenlerini alkış gibi birbirine vurmuş!
O günden sonra Fırıldak ormanda sadece hızıyla değil, sabrıyla da tanınmış. Herkes ona danışır olmuş. Küçük sincaplara hikâyeler anlatır, sabrın gücünü öğretirmiş.
Ve masalların sonunda hep şöyle dermiş:
“Sabır, içindeki en tatlı cevizi saklar. Ancak ona ulaşmak için sadece beklemeyi bilmen yeter.”
Gökten üç ceviz düşmüş: Biri bu masalı sabırla okuyana, biri sabırla bu masalı dinleyene, biri de sabırla beklemeyi öğrenen minik bir kalplere… 🐿️✨
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Hayvan Masalları ve Uyku Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.