Bir zamanlar yemyeşil bir ormanda, şirin mi şirin bir sincap yaşardı. Adı Çıtçıt‘tı. Dallardan dallara atlarken çıkardığı çıtçıt sesinden dolayı bu ismi almıştı. Cesur ve meraklı bir sincap olmasıyla tüm ormanda tanınırdı. Ancak Çıtçıt bazen kendine fazla güvenir, her şeyi yapabileceğini düşünürdü. Bu durum onu bazen tatlı bazen de tehlikeli durumlara sürüklerdi.
Bir sabah çiçeklerin kokusuyla uyanan Çıtçıt ormanda yeni bir yer keşfetmeye karar verdi. “Bugün ormanın en yüksek tepesine çıkacağım!” dedi kendi kendine. Kahvaltısını yapmak için bir ceviz buldu ve onu özenle kemirdi. Ardından kuyruğunu bir yay gibi gererek yola koyuldu.
Yola çıktığında hava serindi ama güneş ışıkları yaprakların arasından süzülerek yeri aydınlatıyordu. Dalların üzerinde zıplarken birden bir uğultu duydu. Merakla sesin geldiği yöne doğru atladı. Küçük bir çalı kümesinin arkasında dostu Tavşancık Minik oturuyordu. Minik, otların arasından çıktı ve merakla sordu: “Hey Çıtçıt, nereye gidiyorsun?”
“Ormanın en yüksek tepesine! Hadi benimle gel!” diye cevap verdi Çıtçıt.
Minik biraz endişeli bir ifadeyle “Ama o tepeye tırmanmak çok zordur. Belki bir plan yapmalıyız?” dedi.
Çıtçıt güldü. “Ben her şeyi yapabilirim, plan yapmaya gerek yok!” diyerek hoplayıp zıplayarak yoluna devam etti. Minik de ona eşlik etmeye karar verdi. “En azından ona göz kulak olurum.” diye düşündü.
Az ileride, bir köstebek çukuru ile karşılaştılar. Köstebek Kuki toprağın içinden başını çıkardı. Gözlerinde toprak zerrecikleri parıldıyordu. “Dikkat et Çıtçıt! Bu çukur çok derin. Düşersen çıkamayabilirsin!” dedi.
Çıtçıt “Ben her zaman çıkarım!” diye cevap verdi ve birden zıpladı. Ancak çıkmak tahmin ettiği kadar kolay olmadı. Çukurun dibine düştü ve çıkmak için yardıma ihtiyacı vardı. Neyse ki Minik ve Kuki yardıma geldi. Beraber bir dal ve ip yardımıyla Çıtçıt’ı kurtardılar.
Minik: “Bak Çıtçıt, herkes yardım alabilir. Bu bir zayıflık değildir.“ dedi.
Çıtçıt çukurdan çıkarken biraz utanmıştı ama yine de tebessüm etti. “Haklısın, bazen durup düşünmem gerekiyor!” dedi.
Yola devam ederken Çıtçıt ormanda yeni dostlar edindi. Bir baykuş onlara kestirme bir yol gösterdi; bir serçe onlara akarsu geçişinde rehberlik etti. Her biri Çıtçıt’a bir şey öğretti: Plan yapmak, yardım istemek ve her durumu dikkatlice değerlendirmek çok önemliydi.
Akarsu geçişinde serçe “Bu su çok hızlı akıyor. En dar yerinden geçmelisiniz.” dedi ve küçük bir taş yolunu işaret etti. Çıtçıt ilk başta bu öneriyi önemsemedi çünkü geniş ve düz alanın daha kolay olduğunu düşündü. Ancak suya adım atar atmaz akıntıya kapılmak üzereyken Minik’in onu kurtarmasıyla dersini aldı. “Serçe haklıymış!” diyerek kuyruğunu sıktı.
Daha sonra yollarına devam ederken bir meşe ağacının altında mola verdiler. Gölgelik serin ve huzur vericiydi. Baykuş Bilge dalların arasından aşağıya bakarak onlara gülümsedi. “En yüksek tepeye gitmek cesaret ister ama akıllıca davranmak daha önemlidir.” dedi. Çıtçıt, baykuşun öğüdünü kafasına kazıdı.
En sonunda ormanın en yüksek tepesine vardılar. Zirveye çıkarken yorgun düşmüşlerdi ama manzara her şeye değmişti. Altın renkli güneş ışıkları ormanın üzerine bir battaniye gibi seriliyordu. Çıtçıt, Minik ve diğer arkadaşları bu muhteşem manzarayı seyrederken bir sessizlik oldu. Sonra Çıtçıt şu sözleri fısıldadı: “Sınırlarımı bilmek beni daha güçlü yapıyor.”
Minik ve Kuki hep bir ağızdan “Aferin Çıtçıt!” diyerek ona sarıldı.
O gün Çıtçıt hem bir macera yaşadı hem de çok önemli bir ders öğrendi: Kendine inanmak güzeldi ama sınırları bilmek ve yardım istemekten çekinmemek daha da güzeldi. Öğleden sonra esen hafif rüzgar bu yeni dostların kahkahalarını dağıtarak ormanın her köşesine taşıdı.
Gece olunca Çıtçıt yuvasına döndü. Yorgundu ama mutlu bir gülümsemeyle uykuya daldı. Artık her yeni maceraya daha bilinçli ve dikkatli bir şekilde yaklaşacağından emindi.
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için Eğitici Masallar ve Uyku Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.