Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ormanların derinliklerinde, güneşin ışıklarıyla parlayan bir köy varmış. Bu köy huzur dolu insanların yaşadığı, renkli çiçeklerle süslü bahçeleri olan bir yermiş.
Bu köyde Efe adında bir çocuk yaşarmış. Efe diğer çocuklardan biraz farklıymış. Doğayı çok sever, hayvanlarla arkadaşlık eder ve köyün dışında, ormanın derinliklerinde vakit geçirmeyi çok severmiş. Merakı sadece ormanda gördüğü renkli kuşlar ya da yabani çiçeklerle sınırlı değilmiş. Doğanın sırlarını keşfetmek ister, rüzgarın ağaçlarla fısıldaşmasını, nehirlerin taşlarla oynayarak şarkı söylemesini dinler ve bu büyülü dünyanın bir parçası olduğunu hissedermiş.
Efe’nin yaşadığı köyün etrafı masal diyarlarından çıkmış gibi görünen büyülü bir ormanla çevriliymiş. Ormanın derinliklerinde yıllardır kimsenin görmediği ve sadece masallarda anlatılan bir ağaç varmış: Sihirli Fındık Ağacı.
Bir gün Efe’nin büyükannesi ona bir masal anlatmış. Bu masal Sihirli Fındık Ağacı ve onun mucizevi fındıkları ile ilgiliymiş. Büyükannesinin anlattığına göre bu ağacın fındıkları sadece açlığı doyurmakla kalmaz aynı zamanda kalpten gelen saf bir dileği de gerçekleştirirmiş. Ancak bu dileklerin yalnızca iyi niyetli ve başkalarının iyiliğine olduğu sürece kabul edildiği söylenirmiş.
Efe, masal anlatırken büyükannesinin gözlerinde parlayan ışığı ve sesindeki derinlikli tonu hiç unutamamış. Büyükannesi ona bu ağacın sadece ormanın en derin ve en karanlık yerlerinde bulunduğunu da söylemiş. Bunun üzerine Efe’nin kalbinde büyük bir istek uyanmış ve Sihirli Fındık Ağacı’nı bulmaya ve onun mucizesine tanık olmaya karar vermiş.
Ertesi sabah Efe erken saatlerde uyanmış. Yanına biraz yiyecek ve su almış. Evden çıkmadan önce büyükannesine veda etmiş. Büyükannesi onun yüzüne tatlı bir tebessümle bakmış ve “Unutma, sevgili Efe, bu dünyadaki en büyük sihir, kalbimizdeki sevgidir.” demiş. Efe bu sözleri aklına kazıyarak yola koyulmuş.
Ormana vardığında her şeyin ne kadar büyük ve gizemli olduğunu fark etmiş. Ağaçların gövdeleri gökyüzüne kadar uzanıyor, yapraklar arasında gizlenen küçük hayvanlar ona merakla bakıyormuş. Ormanda yalnız olmadığını hissetmiş. Tam o sırada bir dalın üzerinde oturan Zeki adında sevimli bir sincapla karşılaşmış. Zeki, Efe’yi neşeyle selamlamış ve onunla birlikte yolculuğa çıkmak istediğini söylemiş. Sincap Zeki, ormanın sırlarını bilen bir rehber gibi Efe’ye yol göstermeye başlamış.
Birlikte patikalar boyunca ilerlerken, Zeki Efe’ye ormanın gizemli sakinlerinden bahsetmiş. Ormandaki hayvanların da insanlar gibi bir arada yaşadığını, her birinin kendi görevleri olduğunu anlatmış. Mesela baykuşlar gece ormanın bekçiliğini yaparken, arılar çiçeklerin polenlerini taşırmış. Zeki bu sırada Efe’ye, ormanda dengeyi korumanın ne kadar önemli olduğunu anlatmış. “Her canlının bir yeri ve önemi vardır,” demiş Zeki, “Eğer biri eksik olursa orman da eksik olur.”
Yolculuk devam ederken hava yavaş yavaş kararmaya başlamış. Efe ve Zeki, derin bir vadiden geçerken etraflarını yavaş yavaş sisin sardığını fark etmişler. Bu sis ormanın en gizemli yerlerinden birine geldiklerini işaret ediyormuş. Efe’nin kalbi biraz hızlı atmaya başlamış ama yanında Zeki olduğu için korkmamış. Zeki onun elinden tutmuş ve “Korkma, Efe. Burası Sihirli Fındık Ağacı’nın olduğu yer. Dikkatli olalım çünkü burası sadece iyi niyetli olanları kabul eder.” demiş.
Sis yavaşça dağıldığında gözlerinin önünde devasa bir ağaç belirmiş. Bu ağaç diğer ağaçlardan çok daha büyük ve ihtişamlıymış. Yaprakları altın renginde parlıyor, dalları gökyüzüne doğru uzanıyormuş. Efe bu ağacın Sihirli Fındık Ağacı olduğunu hemen anlamış. Etrafına hayranlıkla bakarken Zeki ona yaklaşmış ve “Efe, bu ağacın fındıkları dilek gerçekleştirme gücüne sahiptir. Ama sadece kalpten gelen dilekler kabul edilir.” demiş.
Efe ne dilemesi gerektiğini düşünmeye başlamış. Kendisi için bir şey dilemek istememiş çünkü büyükannesinin sözlerini hatırlamış: “Bu dünyadaki en büyük sihir, kalbimizdeki sevgidir.” Efe bu sözü hatırladığında kalbinde herkesin mutlu ve sağlıklı olmasını dileyen saf bir dilek belirmiş. Gözlerini kapatmış ve sessizce bu dileği fısıldamış: “Keşke herkes mutlu ve sağlıklı olsa…”
Efe gözlerini açtığında bir fındığın dalından koparak avucuna düştüğünü görmüş. Bu fındık sanki dileğinin kabul edildiğinin bir işaretiymiş. Fındığı yavaşça yemiş ve etrafındaki değişimi hemen hissetmiş. Orman bir anda canlanmış, kuşlar cıvıldamaya başlamış, çiçekler açmış ve hava daha da berrak hale gelmiş. Efe bu mucize karşısında derin bir mutluluk hissetmiş. Ancak asıl mucize köyüne geri döndüğünde gerçekleşmiş.
Efe ve Zeki köye döndüklerinde insanların yüzlerinde kocaman gülümsemelerle dolandığını fark etmişler. Herkes birbirine yardım ediyor, çocuklar neşe içinde oynuyor, yaşlılar ise huzur içinde oturuyormuş. Efe dileğinin köydeki herkesin hayatına dokunduğunu anlamış. Bu, onun kalbindeki iyiliğin bir yansımasıymış.
Efe’nin bu yolculuğu, ona gerçek mutluluğun sadece kendisi için değil, başkaları için de dilemekten geçtiğini öğretmiş. Büyüdüğünde bile bu dileği ve Sihirli Fındık Ağacı’nı hiç unutmamış. Her zaman çevresindeki insanların mutluluğunu ve sağlığını ön planda tutmuş. Zeki ise Efe’nin en iyi arkadaşı olarak kalmış, ona her zaman yol göstermiş ve dostluğun değerini öğretmiş.
Efe’nin hikayesi köydeki herkesin diline dolanmış. Nesilden nesile aktarılmış ve Sihirli Fındık Ağacı’nın efsanesi, insanlara iyilik dolu kalplerin neler başarabileceğini hatırlatmış. Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine…
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Bebek Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.