Bir varmış, bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bulutların üstünde, gökkuşağının başladığı, güneşin doğduğu bir diyar varmış. Bu diyarın adı Parıltı Ormanı‘ymış. Orman öyle büyülü, öyle güzelmiş ki her ağacın yaprağı sabahın ilk ışığıyla birlikte parıl parıl parlar, geceleri gökyüzünde bir yıldız kayarken yerdeki çiçekler ışıldarmış. Peri tozları havada süzülür, ormanda her gün yeni bir macera başlarmış.
Parıltı Ormanı’nın en özel sakinlerinden biri de Serinay adında mavi kanatlı unicornmuş. Serinay’ın kanatları gökyüzünün en berrak mavisi kadar büyüleyiciymiş, ama gel gör ki diğer unicornlar gibi havada süzülemiyormuş. Serinay ormanın her köşesinden gökyüzüne bakar, kanatlarını açıp uçamamanın hüznünü içinde taşırmış. Gözlerinde daima bir umut ışığı olsa da içindeki eksiklik hissi gün geçtikçe büyüyormuş.
Bir gün Serinay yine ormanda yalnız başına dolaşırken gölün kıyısında oturup kanatlarını izlemeye dalmış. O sırada yanına en yakın arkadaşı Pamuk gelmiş. Pamuk, beyaz yelesi ve pembe kanatlarıyla gökyüzünde süzülmeyi çok seven bir unicorn’muş. Pamuk, Serinay’ın düşünceli halini fark edince ona neşeyle yaklaşmış.
“Serinay, neden bu kadar düşüncelisin? Bugün hava çok güzel, hadi uçalım!” demiş Pamuk. Serinay arkadaşının bu teklifine her zamanki gibi içi buruk bir gülümsemeyle karşılık vermiş:
“Pamuk sen de biliyorsun… Uçamıyorum! Her gün deniyorum ama kanatlarım beni yukarı kaldırmıyor. Diğer unicornlar gibi gökyüzüne çıkamıyorum.”
Pamuk bir an duraksamış, sonra Serinay’a sıcak bir bakışla yaklaşmış. “Belki de uçmak senin kaderin değildir, Serinay. Her unicornun farklı bir yeteneği vardır. Belki senin gücün başka bir yerde gizlidir.”
Serinay, Pamuk’un sözlerine inanmak istese de içinde bir şüphe varmış. Ormanda bu düşüncelerle dolaşırlarken bir anda gökyüzünden bir ışık süzülmüş. Bu, nadiren görülen bir doğa olayıymış: Gökkuşağı Şelalesi.
Parıltı Ormanı’nın derinliklerinde sadece en cesur unicornların ulaştığı bu gizemli şelale, efsanelere göre her yüzyılda bir ortaya çıkar ve en özel unicornlara kaderlerini gösterirmiş.
Serinay ve Pamuk bu olağanüstü olayı izlerken Serinay’ın içinde bir heyecan kıvılcımı belirmiş. Gökkuşağı şelalesinin olduğu yöne doğru yola çıkmaya karar vermiş. Pamuk da ona eşlik etmiş. Yolculukları kolay olmamış çünkü şelale, ormanın en uzak ve gizemli köşesinde yer alıyormuş.
Yolda ormanın yaşlı bilgesi olan Yaldızlı Meşe Ağacı‘nın yanından geçmişler. Bu ağaç, Parıltı Ormanı’ndaki tüm sırları bilen ve yalnızca seçilmiş unicornlara konuşan bir varlık olarak biliniyormuş. Pamuk, Yaldızlı Meşe’nin yanından geçerken ona bakmış ve:
“Yaldızlı Meşe, Serinay’a gökkuşağı şelalesi hakkında bir şey söyler misin?” diye sormuş.
Yaldızlı Meşe dallarını yavaşça sallamış ve derin bir sesle konuşmuş: “Gökkuşağı Şelalesi her unicornun kendi ışığını bulmasını sağlar. Ancak gerçek ışık, cesaret ve özünü kabullenmekle ortaya çıkar.”
Serinay bu sözleri anlamaya çalışarak yoluna devam etmiş. Kısa bir süre sonra şelalenin bulunduğu yere ulaşmışlar. Şelale gökyüzünden akan dev bir gökkuşağı gibiymiş ve her renk bir başka yöne uzanıyormuş. Su yerine ışık akıyormuş adeta. Şelalenin tam önünde, parıldayan devasa bir taş duruyormuş. Bu taş efsaneye göre yalnızca içindeki gerçek gücü bulan unicornların dokunabileceği bir taşmış.
Serinay cesaretle taşa yaklaşmış ama Pamuk onu durdurmuş. “Serinay bu çok tehlikeli olabilir. Belki başka bir çözüm vardır?” demiş endişeyle.
Serinay bir an tereddüt etmiş ama içindeki ses onu itekliyormuş. “Belki de bu benim içimdeki gerçek gücü keşfetmenin yoludur!” diye düşünmüş. Taşa dokunduğu anda göz kamaştırıcı bir ışık Serinay’ın etrafını sarmış. Bu ışık onun mavi kanatlarından yayılmış ve gökyüzüne doğru yükselmiş. Serinay kendini bir anda gökyüzünde süzülürken bulmuş.
Ancak bu uçuş beklediği gibi değilmiş. Serinay sadece uçmuyor aynı zamanda etrafındaki her şey bir anda parıl parıl parlıyormuş. Orman, gökyüzü, hatta Pamuk bile bu ışıktan etkilenmiş. Gökkuşağı Şelalesi’nin ışıkları Serinay’ın kanatlarına dolmuş ve etrafa büyük bir ışık huzmesi yayılmaya başlamış.
Tam bu sırada, çok uzaklardan bir tehlike hissetmişler. Ormanın diğer ucunda yer alan Kayıp Göl karanlık güçler tarafından ele geçirilmek üzereymiş. Bu göl, Parıltı Ormanı’nın kalbi sayılırmış; eğer orası karanlığa gömülürse, tüm orman yok olabilirmiş. Gölün etrafındaki eski ağaçlar yavaş yavaş solgunlaşıyor, çiçekler kararıyor ve ormandaki ışıklar sönmeye başlıyormuş. Pamuk bu durumu fark edip hemen Serinay’a seslenmiş.
“Serinay! Bak! Ormanın diğer ucu karanlığa gömülüyor. Ne yapacağız?”
Serinay etrafındaki ışığın kaynağının aslında kendisi olduğunu anlamış. Belki de gökyüzünde uçmak değil, bu ışığı karanlığa karşı kullanmak onun asıl kaderi olabilirmiş. Pamuk’un yardımıyla hemen ormanın karanlık tarafına doğru uçmaya başlamışlar.
Yolda, Gölge Cadısı olarak bilinen bir varlıkla karşılaşmışlar. Bu cadı, Kayıp Göl’ü ele geçirmeye çalışan ve ormanın tüm ışığını söndürmek isteyen kötü bir yaratıkmış. Gölge Cadısı, Serinay’ın gücünden haberdarmış ve ona engel olmaya çalışıyormuş.
Gölge Cadısı karanlık bir sis gibi Serinay ve Pamuk’un önüne doğru süzülmüş. Gözleri simsiyah, tüyleri gece kadar karanlıkmış. Rahatsız edici bir sesle konuşmuş:
“Serinay… Demek sen geldin. Mavi kanatlı unicorn. Senin ışığını yok etmek, karanlığın zaferi demek. Ama ne yazık ki sen gücünü nasıl kullanacağını bilmiyorsun!”
Serinay, Gölge Cadısı’nın karşısında bir an tereddüt etmiş. İçinde hem korku hem de büyük bir kararlılık varmış. Ama o sırada Pamuk onun yanında durarak cesaret vermiş.
“Serinay, unutma! Işığın sadece senin değil ormanın da kurtuluşu olabilir. Bu ışığı nasıl kontrol edeceğini öğrenmelisin.” demiş Pamuk, arkadaşına güvenle bakarak.
Serinay derin bir nefes almış. İçinde bir yerlerde ışığını nasıl kullanacağını biliyormuş ama bu güç çok yeni olduğu için tam olarak ne yapması gerektiğini çözemiyormuş. Kanatlarını açıp gökyüzüne yükselirken Gölge Cadısı karanlık bulutlarını daha da yaklaştırmış, etrafı kaplayan bir sisin içinde her şey görünmez olmuş.
Gölge Cadısı’nın kahkahası havada yankılanmış. “Bu sisin içinde ışığın sönüp gidecek, mavi kanatlı unicorn!”
Tam o anda Serinay’ın içinde bir ses yükselmiş. Gölge Cadısı’nın karanlık oyunlarına karşı koyabilmek için sadece ışığını değil, içindeki iyiliği ve sevgiyi kullanması gerektiğini fark etmiş. Çünkü ışık sadece parlak bir ışıltı değilmiş; aynı zamanda sevgi, umut ve dayanışmayı temsil ediyormuş.
Gözlerini kapatmış, kanatlarını iyice açmış ve içindeki tüm ışığı çevresine yaymaya başlamış. Pamuk hemen yanında duruyormuş, onun cesareti de Serinay’a güç veriyormuş. Bu ışık, Gölge Cadısı’nın yaydığı karanlıkla çarpışmış ve ormanı yeniden aydınlatmaya başlamış. Parıltı Ormanı’nın çiçekleri tekrar açmaya, ağaçlar yeşermeye başlamış. Hatta Kayıp Göl’ün kenarındaki sular bile parıldamış. Gölge Cadısı bu gücün karşısında şaşkına dönmüş.
“Bu imkansız! Sen… Sen sadece uçmak için yaratıldığını sanıyordun!” diye haykırmış.
Serinay cadının sözlerine aldırmamış. O anda içindeki tüm korkuların kaybolduğunu, yerini büyük bir huzurun aldığını fark etmiş. Işığı sadece kendini değil tüm ormanı koruyan bir kalkan gibi etrafına yayılmış. Gölge Cadısı’nın karanlık güçleri geri çekilmeye başlamış ve sonunda cadı çaresizlik içinde karanlık bir duman olup kaybolmuş. Geriye sadece Serinay’ın parıldayan ışığı kalmış.
Gölge Cadısı’nı yendikten sonra Serinay ve Pamuk, Kayıp Göl’ün etrafında dolaşmışlar. Gölün parıldayan suları adeta Serinay’ın başarısını kutlarcasına ışıldıyormuş. O sırada gökyüzünden bir ışık hüzmesi süzülerek yere inmiş ve karşılarında gökyüzündeki periyi bulmuşlar.
Peri, Serinay’a sevgi dolu bir gülümsemeyle yaklaşmış ve “Serinay, içindeki gerçek gücü buldun. Gökkuşağı Şelalesi sadece seni uçurmak için değil, senin ışığını keşfetmen için vardı. Artık orman senin ışığınla korunacak.” demiş.
Serinay o an aslında uçmanın bir hedef olmadığını, asıl önemli olanın içindeki ışığı ve sevgiyi bulmak olduğunu anlamış. Şelale sadece bir başlangıçmış. Gerçek gücü ormanı ve sevdiklerini koruyabilme cesaretinde yatıyormuş.
Pamuk gülerek Serinay’a bakmış. “Bak, sana söylemiştim. Senin ışığın, hepimizden daha güçlüymüş. Uçmak belki de sadece bir ayrıntıymış.” demiş.
Serinay arkadaşının bu sözleri üzerine mutlu bir şekilde gülümsemiş. “Belki de!” demiş, “Ama artık biliyorum ki asıl gücüm içimdeymiş.”
Bu büyük zaferden sonra Serinay artık Parıltı Ormanı’nın koruyucusu olarak bilinmiş. O ve Pamuk ormanın her köşesinde yeni maceralara atılmışlar. Ve o günden sonra Parıltı Ormanı’nda hiçbir karanlık güç ortaya çıkmaya cesaret edememiş.
Masal bu ya, gökkuşağının bir ucunda, parıltılı bir ormanda, mavi kanatlı bir unicorn, ışığını keşfederek tüm diyarları korumuş.
Ve gökyüzünden yıldızlar kaymaya devam etmiş.
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için 6 Yaş Masalları ve 7 Yaş Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.