Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok uzaklarda, yemyeşil dağların eteklerine kurulmuş minicik, sevimli bir köy varmış. Köydeki evler çiçeklerle süslü, yollar kuş cıvıltılarıyla doluymuş. Köylüler birbirini tanır, dostlukla yaşarmış. Ve işte bu köyde akıllı mı akıllı, meraklı mı meraklı bir köpek yaşarmış. Adı Sevimli Köpek Duman imiş.
Gri tüyleriyle köyün en dikkat çeken köpeği olan Duman’ın gözleri boncuk boncukmuş ve kuyruğu sanki sevinçten hep bir melodi tutturmuş gibi kıvrıla kıvrıla sallanırmış. Sahibi, köyün yaşlı marangozu Ali Dede‘ymiş. Sabah erkenden uyanır, Ali Dede’yle birlikte ahşap atölyesine gider, onun yanından hiç ayrılmazmış.
En belirgin özelliği yalanı hiç sevmemesi ve hep doğruyu savunmasıymış. Ne zaman bir yanlışlık görse havlamaya başlar, dikkat çeker, yanlışı düzeltmek için uğraşırmış. Bu yüzden köylüler ona Doğrunun Bekçisi dermiş.
Sadık Dost Duman

Bir gün köyün sabahına alışılmadık bir sessizlik çökmüş. Horozlar ötse de sesleri boğuk çıkmış, güneş doğmuş ama ışıkları sanki perde arkasından süzülüyormuş gibi solgun kalmış. Dağların arasından, vadinin içinden usul usul bir sis yükselmiş ve kıvrıla kıvrıla köyün sokaklarını sarmış.
Evlerin damları beyaza bürünmüş, ağaçların dalları gümüş bir örümcek ağı gibi parıldamış. Hatta kuyu başındaki taş bile yerli yerinde görünmüyormuş artık.
Köylüler evlerinden tedirgin gözlerle çıkmış. Kimi elini alnına siper etmiş, kimi gözlerini ovuşturmuş:
— “Bu sis de neyin nesi böyle?” demiş yaşlı Nine Hacer.
— “Dağdan inen rüzgâr mı bu, yoksa göçmen kuşların ardında bıraktığı pus mu?” demiş berber Mahir.
Ama bu sis sıradan bir sis değilmiş. İçinden belli belirsiz fısıltılar geliyormuş. Sanki biri çok uzaklardan, çok eskilerden bir sır fısıldıyormuş!
Duman’ın Dürüstlük Yolculuğu

Duman o sabah erkenden uyanmış, gözlerini ovuştura ovuştura Ali Dede’nin yanından ayrılmış. Burnunu havaya kaldırmış, tanıdık kokular aramış ama sis her şeyi saklıyormuş.
— “Bu işte bir gariplik var,” demiş içinden. “Bir şeyler eksik sanki!…”
Patilerini sessizce toprağa basarak ormana doğru ilerlemiş ve ormanın ortasında, eski çam ağacının dibinde, kuyruğunu dolayarak oturmuş yaşlı bir tilkiyle karşılaşmış. Tilkinin tüyleri pas rengi, gözleri ise altın gibi parlakmış. Duman’ın geldiğini hisseder etmez başını çevirmiş.
— “Demek sen geldin doğru sözlü köpek!” demiş.
Sesi rüzgâr gibi tatlı ama içinde ince bir alay saklıymış.
— “Benim adım Duman. Sadece doğruyu severim.” demiş Duman.
Tilki kahkahasını bastıramamış. Gözlerinden yaşlar gelene dek gülmüş. Ardından ciddileşmiş, pençesinin altından fındık büyüklüğünde, gökkuşağı gibi ışıldayan bir elmas çıkarmış.
— “Bu, Yalan Elması. Kim onu yutarsa herkes onun söylediği her yalana inanır.” demiş
Duman şaşkınlıkla bakmış.
— “Ama bu çok tehlikeli bir şey! Birisi bunu kötüye kullanabilir.” diye karşılık vermiş.
Tilki gözlerini kısmış.
— “Doğruluk zahmetlidir Duman. Gerçeği söylemek bazen yalnız kalmak demektir. Ama bu elmas ile hiç kimse seni sorgulamaz. Hep haklı olursun. Ne dersin? Denemeye değmez mi?” diye sormuş.
Duman bir adım geri çekilmiş. Gözlerini elmasa dikip yavaşça başını sallamış.
— “Dürüstlük haklı görünmek için değil kalpten haklı olmak içindir. Elmaslar yalanı altına çevirir belki ama altın da paslanır sonunda. Ben pas tutmam.” diye cevap vermiş.
Bu sözleri duyan tilki öfkeyle hırlayıp sisin içinde kaybolmuş. Ancak o sırada elmas ise yere düşüp ortadan ikiye ayrılmış ve sis bir parça dağılmış.
Duman olduğu yerde kalakalmış. Kalbi hızlı hızlı atıyormuş ama içi hafiflemiş. Çünkü tilki bir sınavmış ve bu sınavı geçmenin mutluluğunu yaşıyormuş.
Gizemli Çocuk ve Aynalar Ormanı

Tilki’nin Yalan Elması’yla kurduğu tuzağı savuşturduktan sonra Duman’ın içini bir huzur kaplasa da bu huzur uzun sürmemiş.
O günün akşamında, köyün kenarındaki yaşlı çınarın dibinde otururken kulağına hafif bir ağlama sesi gelmiş. Başını kaldırmış, kulaklarını dikmiş. Ses ormanın derinliklerinden geliyormuş. Ama Aynalar Ormanı‘ndan!
Bu orman uzun zaman önce terk edilen büyülü bir yermiş. Efsanelere göre orada her ağaç kendine bakanın iç yüzünü gösteren aynalarla kaplıymış. Gerçeği saklayanın yolu orada kaybolur, yalnızca kendine dürüst olanlar çıkış yolunu bulabilirmiş.
Duman hiç tereddüt etmeden ormana doğru koşmuş. Ormanın sınırına ulaştığında küçük bir çocukla karşılaşmış. Çocuğun gözleri yaşlı, kıyafetleri yırtıkmış.
— “Annem içeride kaldı!” demiş çocuk hıçkırıklar içinde.
Duman yavaşça çocuğa yaklaşmış, başını onun dizine koymuş.
— “Korkma, beraber bulacağız anneni!” demiş.
İçeri girdiklerinde ormanın havası değişmiş. Ağaçların gövdeleri cam gibi parlıyormuş. Duman her aynanın önünden geçtikçe farklı bir yansıma görüyormuş: Kızgın Duman, korkak Duman, tembel Duman, yalancı Duman… Ama bir aynada gözleri ışıl ışıl parlayan gerçek Duman’ı görünmüş.
Derken ayna birdenbire çatlamış ama kırılmamış. Ortadan ikiye ayrılmış ve ardında loş ışıklı bir geçit açılmış. Geçidin ucunda, ağaca yaslanmış genç bir kadın varmış. Çocuğun annesiymiş bu. Anne ve çocuk birbirine sarıldığında sis yavaş yavaş ağaçların arasından çekilmeye başlamış.
Ormanından çıktıklarında ise Duman gökyüzüne bakmış. İlk kez sisin ötesindeki mavilik görünüyormuş!
Sihirli Çan Sesi

Ertesi sabah köydeki terk edilmiş taş bir kulübeden gelen çok garip bir ses duyulmuş:
🔔 🔔 “Ding… Ding…”
Duman sesi takip edip kulübeye vardığında kapının önünde minik bir tavşanla karşılaşmış. Üzerinde yeşil bir yelek, elinde ise minik bir zarf varmış. Tavşan zarfı Duman’a uzatmış:
— “Bu mektup sana! Ancak doğru söylemenin ne kadar zor olduğunu bilenler mektubu anlayabilir.“ demiş.
Mektupta sadece şu yazıyormuş:
Eğer yalan rüzgârını durdurmak istiyorsan köyün ortasındaki Kadim Dürüstlük Taşı’nı bul ve ona sadece gerçeği söyle.
Duman taşın olduğu yeri düşünmeye başlamış. Ali Dede’nin eskiden anlattığı masallarda geçen yerin, köy meydanındaki kurumuş su kuyusu olduğunu anlamış ve hemen oraya koşmuş.
Ancak köy meydanına geldiğinde herkes zaten oradaymış. Sis hala yoğunmuş. Duman kuyunun başına geçmiş ve yüksek sesle:
— “Tilki bana yalan elmasını teklif etti, kabul etmedim. Aynalar Ormanı’nda kendi korkularımla yüzleştim. Yalanlarla bezenmiş yolları doğru sözlerle araladım. İşte size gerçeği söylüyorum! Yalan bir sis gibi her yeri sarabilir ama dürüstlük tek bir mum ışığıyla bile karanlığı deler!“ demiş.
Her ne kadar Duman bunları havlayarak söylese de bir mucize olmuş ve köydeki herkes Duman’ın ne demek istediğini anlamış!
İşte o anda kuyunun içinden bir ışık yükselmiş ve köyü saran sisi göğe doğru savurmuş. Güneş yeniden parıldamaya, çiçekler dans etmeye, çocuklar gülmeye ve hayvanlar zıplamaya başlamış.
Masalın Sonu: Doğruluğun Işığı

O günden sonra köyde işler değişmiş. İnsanlar artık birbirine daha dikkatli bakar, sözlerini tartarak söyler olmuş. Çünkü herkes doğruluğun ne kadar önemli olduğunu öğrenmişti.
Duman yine köydeki hayatına dönmüş ve Ali Dede’nin yanında kalmaya devam etmiş.
Çocuklar bazen onun yanına gelir, başlarını yumuşak tüylerine yaslayıp “Duman hiç korkmadın mı?” diye sorarlarmış. O da patisini kalbinin üstüne koyar gibi yapar ve sanki “Korktum elbet… Ama doğru olunca kalbinin sesi, korkudan daha gür çıkar.” demek ister gibi hafifçe havlarmış.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı dinleyen dürüst çocuklara, biri doğruyu söylemekten çekinmeyen kalplere, biri de Duman gibi korksa da doğru yoldan şaşmayanlara… 🍎🍎🍎
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.