Rapunzel Masalı Hakkında
Rapunzel masalı, Grimm Masalları arasında yer alan ve dünya çapında bilinen bir masaldır. Uzun saçlarıyla yüksek bir kulede hapsedilen bir kızın hikayesi anlatılmaktadır. Kız bir prensle karşılaşarak aşk ve özgürlük arayışına çıkar. Grimm Kardeşler, 19. yüzyılda Avrupa’nın halk masallarını derleyerek yayımlamışlardır ve bu masallar, zengin semboller ve derin anlamlarla doludur. Rapunzel gibi hikayeler, genellikle cesaret, sevgi ve özgürlüğün önemini vurgular.
Rapunzel Masalı Oku
Bir zamanlar ormanın kenarındaki küçük bir kasabada, birbirini çok seven ve mütevazı bir hayat süren bir çift yaşarmış. Bu çift, çok fakirmiş fakat birbirlerine duydukları sevgi, tüm zorlukları aşmalarına yardımcı olurmuş. Günlerden bir gün kadının hamile olduğu haberi onları büyük bir mutluluğa boğmuş. Ancak hamileliğin ilerleyen günlerinde kadın, pencerelerinden görebildikleri bir bahçede yetişen yeşil ve canlı rapunzel bitkisini görünce, ona karşı dayanılmaz bir arzu duymaya başlamış. Geceleri rüyasında bu bitkiyi görür, gündüzleri ise aklından bir an bile çıkmazmış. Kadın, bu bitkiden yemeyi öylesine çok istemiş ki arzusunu karşılayamazsa hastalanacağını ve ölebileceğini hissetmiş.
Kocası karısının bu durumunu fark edince ne yapacağını bilemez hale gelmiş. Onu böylesine çaresiz görmek adamın yüreğini burkuyormuş. Ancak bu rapunzel bitkileri kimsenin bahçesine girmeye cesaret edemediği, kasabadaki kötü şöhretli cadının bahçesinde yetişiyormuş. Bu cadı bahçesine izinsiz girenleri asla affetmezmiş ve korkunç cezalar verirmiş. Fakat kadının durumu gittikçe kötüleşiyormuş. Yüzü solmuş, gözlerinin altı morarmış, neredeyse hiç yemek yiyemez hale gelmiş. Adam karısının haline daha fazla dayanamayarak gece karanlığında gizlice cadının bahçesine girmeye karar vermiş.
Gece olduğunda, adam kalbinin hızlıca attığını hissederek, bahçenin etrafını saran yüksek duvarlara tırmanmış. Ay ışığı bahçeyi hafifçe aydınlatırken, her yerde yemyeşil ve taze rapunzel bitkileri görmüş. Hızlıca birkaç dal koparıp eve dönmüş. Karısı bu taze bitkileri yediğinde, anında kendini daha iyi hissetmiş. Yüzü eski sağlıklı haline dönmeye başlamış. Ancak bu sadece geçici bir rahatlama olmuş. Kadın, birkaç gün sonra tekrar bu bitkiden istemiş. İsteği o kadar güçlüymüş ki, eğer tekrar bu bitkiden yiyemezse, durumu daha da kötüleşecekmiş gibi hissetmiş. Kocası karısının isteğini yerine getirebilmek için yine gece vakti cadının bahçesine girmeye karar vermiş. Ancak bu kez, bitkileri toplarken bir gölge belirmiş. Cadı, adamı yakalamış ve öfkeyle üzerine yürümüş.
“Bu bahçeye nasıl girersin, ha? Benden izin almadan bitkilerimi nasıl çalarsın?” diye kükremiş cadı. Adam, korkudan dizlerinin titrediğini hissetmiş ama kendini toparlamaya çalışarak, “Lütfen, beni bağışlayın,” demiş. “Karım çok hasta ve bu bitkileri yemeden iyileşemiyor. Sadece onun için aldım, başka çarem yoktu.”
Cadı, adamı bir süre öfkeyle süzmüş ama sonra yüzünde tuhaf bir gülümseme belirmiş. Kafasında bir plan kurduğunu anlamış adam. Cadı, sakinleşir gibi yaparak, “Peki,” demiş, “seni affederim ama bir şartla. Karının doğacak çocuğunu bana vereceksin. Onu alacağım ve kendi çocuğum gibi büyüteceğim.” Adam bu teklifi duyunca büyük bir şok yaşamış. Nasıl olur da kendi kanından, canından bir çocuğu cadıya verebilirdi? Ancak başka çaresi olmadığını anlayınca, karısının sağlığı için çaresizce cadının şartını kabul etmiş.
Aylar geçmiş ve kadın sağlıklı bir kız çocuğu dünyaya getirmiş. Bebek o kadar güzelmiş ki, altın gibi parlak saçları ve masum yüzüyle herkesin dikkatini çekiyormuş. Ancak mutlulukları uzun sürmemiş. Bebek doğduktan hemen sonra, cadı gelip çocuğu almış. Ona “Rapunzel” adını vermiş, çünkü kadın hamilelik döneminde bu bitkiden yemişti ve cadı bu ismi ona uygun bulmuş.
Rapunzel, cadının yanında büyümüş. Cadı, ona gerçek bir anne gibi davranmasa da, onu çok sıkı koruyormuş. Rapunzel büyüdükçe güzelliği de artıyormuş. Altın gibi parlayan uzun saçları, onun en dikkat çekici özelliğiymiş. Saçları o kadar uzamış ki, neredeyse yerlerde sürünür olmuş. Cadı, Rapunzel’i dış dünyanın kötülüklerinden korumak istediğini söylermiş. Fakat aslında, onu herkesten saklamak ve sadece kendine ait kılmak istiyormuş.
Rapunzel 12 yaşına geldiğinde, cadı onu ormanın derinliklerindeki yüksek, izbe bir kuleye kapatmış. Bu kulenin hiçbir kapısı ve merdiveni yokmuş, sadece yukarıda, çok yüksek bir penceresi varmış. Rapunzel’in dış dünyayla tek bağlantısı bu pencereymiş. Cadı, Rapunzel’i ziyaret etmek istediğinde, kulenin altına gelip, “Rapunzel, Rapunzel, altın saçlarını sarkıt!” dermiş. Rapunzel, uzun saçlarını pencere demirine dolayarak aşağıya sarkıtır, cadı da bu saçlardan tutunarak yukarı tırmanırmış.
Rapunzel bu kulede yıllarca yaşamış. Günlerini yalnız başına geçirir, cadı ona yiyecek getirdiğinde biriyle konuşma fırsatı bulurmuş. Ormanda kuşların şarkılarını dinler, rüzgarın ağaçların yapraklarını nasıl dans ettirdiğini izlermiş. Her ne kadar bu yalnız hayata alışmış gibi görünse de dış dünyayı çok merak ediyormuş.
Bir gün o ormandan geçen yakışıklı bir prens, Rapunzel’in tatlı ve güzel şarkısını duymuş. Prens bu melodiyi takip ederek kulenin bulunduğu yere varmış. Karşısında devasa, kapısız bir kule görmüş. Kuleye nasıl çıkacağını merak ederken tam o sırada cadının gelip Rapunzel’i çağırdığını görmüş. Rapunzel uzun saçlarını aşağıya sarkıtmış ve cadı yukarı tırmanmış. Prens bu olaydan etkilenmiş ve plan yapmaya başlamış. Kuleye çıkmak için cadının yaptığı gibi davranmaya karar vermiş.
Ertesi gün cadı gittikten sonra prens kulenin altına gelmiş ve cesaretle, “Rapunzel, Rapunzel, altın saçlarını sarkıt!” diye seslenmiş. Rapunzel bu sesi duyunca tereddüt etmiş ama yine de saçlarını aşağıya sarkıtmış. Prens, Rapunzel’in saçlarından yukarı tırmanmış. Rapunzel kuleye gelenin cadı olmadığını görünce önce çok korkmuş ama prens ona zarar vermeyeceğini söyleyip nazikçe konuşmuş.
Rapunzel’in korkuları yavaş yavaş yatışmış. Prens ona dış dünyayı anlatmaya başlamış: Kalabalık şehirleri, büyük kaleleri, insanları, doğanın güzelliklerini. Rapunzel bu hikayeleri dinledikçe dış dünyaya olan merakı daha da artmış. Prens ona tekrar geleceğini söyleyerek vedalaşmış.
Prens her gün kuleye gelmeye ve Rapunzel’i ziyaret etmeye başlamış. Birlikte daha fazla vakit geçirdikçe aralarındaki bağ güçlenmiş. Rapunzel prensin sıcak ve sevecen kişiliğine hayran kalmış, prens de Rapunzel’in güzelliği ve masumiyeti karşısında büyülenmiş. İkisi birbirine aşık olmuş.
Zamanla Rapunzel ve prens birlikte kaçmayı planlamışlar. Prens her gelişinde ona bir parça ipek getirip Rapunzel’in bu ipeklerden bir merdiven örmesini istemiş. Böylece kaçabileceklermiş. Rapunzel prensin verdiği ipekleri kullanarak merdiven yapmaya başlamış.
Ancak bir gün cadı, Rapunzel’in yanına geldiğinde, onu daha önce hiç olmadığı kadar üzgün görmüş. Rapunzel bir anlık dikkatsizlikle cadıya, “Saçlarımı çekmek neden prensin beni çektiği kadar acıtmıyor?” diye sormuş. Cadı bu sözleri duyunca hemen ne olduğunu kavramış. Prensin Rapunzel ile görüştüğünü anladığında öfkeyle titremeye başlamış ve Rapunzel’in uzun saçlarını kesmiş ve onu uzak bir çöle sürgün etmiş. Rapunzel kesilen saçlarını görünce ağlamaya başlamış ama cadının ona verdiği acıdan çok, sevdiği prensle bir daha görüşemeyecek olmanın hüznü içindeymiş.
O gece prens tekrar kuleye geldiğinde cadının onu beklediğini bilmiyormuş. Kuleye tırmanmak için “Rapunzel, Rapunzel, altın saçlarını sarkıt!” demiş. Cadı, Rapunzel’in saçlarını sarkıtıp prensin yukarı tırmanmasını sağlamış. Prens kuleye çıktığında Rapunzel yerine cadıyı görünce ilk önce şaşırmış ve sonra büyük bir üzüntüye kapılmış. Cadı ise öfkeyle gülerek “Artık Rapunzel’i göremezsin,” demiş ve onu kuleden aşağı itmiş.
Prens yere düştüğünde kafasını dikenli çalılara çarpmış ve gözlerini kaybetmiş! Görme yetisini kaybeden prens çaresizce ormanda dolaşmaya başlamış. Gözleri olmadan Rapunzel’i bulabilmek için her yere gitmiş. Günler, haftalar, hatta aylar geçmiş; ormanlarda yalnız başına yürüyerek sürekli Rapunzel’i aramış. Fakat onu bulamamış.
Ancak bir gün, kaybolmuş ve tükenmiş bir halde Rapunzel’in sürgün edildiği çöle ulaşmış. O anda Rapunzel’in sesini duymuş. O kadar tanıdık ve güzel bir sesmiş ki kalbi tekrar umutla dolmuş. Sesin geldiği yere doğru gittiğinde, Rapunzel onu görmüş ve hemen prense doğru koşarak ona sarılmış ve mutluluktan ağlamaya başlamış.
Rapunzel’in mutluluk gözyaşları prensin yüzüne dökülmüş ve prensin gözleri mucizevi bir şekilde iyileşmiş. Artık prens, Rapunzel’i görebiliyormuş!
Böylece Rapunzel ve prens birbirine kavuşmuş. Hemen prensin krallığına dönmeye karar vermişler. Krallığa geri döndüklerinde, krallık halkı onları büyük bir sevinçle karşılamış. Burada evlenerek mutlu bir hayat sürmüşler.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Klasik Masallar sayfamızı inceleyebilirsiniz.