Bir varmış, bir yokmuş… Uzak diyarlarda, yemyeşil ormanların ve masmavi denizlerin ötesinde, Güneş Krallığı adı verilen bir krallık varmış. Bu krallığın ışıl ışıl parlayan büyük sarayında Prenses Lora adında, kalbi sevgi dolu bir prenses yaşarmış. Lora, güzelliği kadar yardımseverliğiyle de tanınırmış. Günlerini sarayın bahçesinde çiçeklerle ve hayvanlarla ilgilenerek geçirirmiş. En sevdiği şey ise akşamları bahçeye oturup yıldızları izlemekmiş.
Bir gece Prenses Lora yine yıldızları izlemek için bahçeye çıkmış. Gökyüzü her zamanki gibi parıl parıl parlıyormuş. Yıldızları seyrettiği sırada bahçenin en uzak köşesinde, diğerlerinden farklı bir çiçek dikkatini çekmiş. Çiçeğin yaprakları yıldızlar gibi ışıldıyor ve gecenin karanlığında parıl parıl parlıyormuş. Lora daha önce bu çiçeği hiç görmediği için hemen yanına gitmiş.
Yaklaştıkça, çiçeğin büyüleyici güzelliği Lora’yı adeta büyülemiş. Çiçeğin yaprakları sanki gece gökyüzünden bir parça kopmuş da bahçeye düşmüş gibiymiş. Lora bu olağanüstü çiçeğe “Gökyüzü Çiçeği” adını vermiş. Çiçeğin ışığı o kadar güzelmiş ki Lora her gece bahçeye gelip Gökyüzü Çiçeği’nin yanında oturur, onun yaydığı huzur verici ışıkta hayallere dalarmış.
Ancak bir gün, Lora çiçeğin ışığının eskisi kadar parlak olmadığını fark etmiş. Gökyüzü Çiçeği, sanki her geçen gün biraz daha solgunlaşıyormuş. Lora bu durum karşısında çok üzülmüş ve hemen çiçeğin neden solduğunu anlamaya çalışmış. Yapraklarına dokunmuş, toprağını kontrol etmiş ama hiçbir şey bulamamış. Çiçeğin neden ışığını kaybettiğini bir türlü anlayamamış.
O gece uykusuz bir şekilde yatakta dönüp dururken birden aklına bir fikir gelmiş. “Belki de çiçeğin sırrını öğrenmek için yardım istemeliyim!” diye düşünmüş. Sabah olur olmaz en güvendiği danışmanlarından biri olan Bilge Kaplumbağa’nın yanına gitmiş.
Bilge Kaplumbağa yaşlı ve güngörmüş bir kaplumbağaymış. Ormanda ve doğada olan biten her şeyi bilirmiş. Lora, Kaplumbağa’ya Gökyüzü Çiçeği’nin durumunu anlatmış ve ondan yardım istemiş. Kaplumbağa bir süre düşünmüş ve sonra ağır ağır konuşmaya başlamış: “Ah, sevgili Prenses Lora, Gökyüzü Çiçeği nadir bir bitkidir. Onun ışığı, gökyüzünün ve doğanın dengesine bağlıdır. Eğer çiçek ışığını kaybediyorsa, bu doğada bir şeylerin ters gittiği anlamına gelir. Çiçeğin ışığını geri getirmek için gökyüzündeki dengeyi yeniden sağlamak gerekir.” demiş.
Lora endişeyle “Peki, bu dengeyi nasıl sağlayabiliriz?” diye sormuş.
Bilge Kaplumbağa, “Rüzgar Perisi’ni bulmalısın. O, gökyüzü ve rüzgarların koruyucusudur. Çiçeğin ışığının neden azaldığını ve nasıl geri getirileceğini bilebilir.” demiş.
Prenses Lora hemen yola koyulmaya karar vermiş. Yanına bir sepet yiyecek, biraz su ve en sevdiği pelerinini alarak saraydan ayrılmış. Ormanın derinliklerine doğru ilerlerken etrafını kuş cıvıltıları ve hafif bir rüzgarın sesi sarmış. Her adımda Rüzgar Perisi’ne biraz daha yaklaştığını hissediyormuş.
Günler geçmiş ve Lora sonunda ormanın en derin ve en gizli köşesinde yer alan bir mağaranın önüne gelmiş. Mağaranın girişinde hafifçe bir rüzgar esiyormuş. Lora cesaretini toplayıp içeri girdiğinde mağaranın duvarlarında parlayan küçük ışıklar görmüş. Bu ışıklar sanki ona yolu gösteriyor gibiymiş. Işıkları takip eden Lora, mağaranın en derin kısmına ulaştığında birden karşısına zarif ve ince bir varlık çıkmış. Kanatları gökkuşağı gibi parlayan bu varlık, Rüzgar Perisi‘ymiş.
Rüzgar Perisi, nazik bir sesle, “Hoş geldin Prenses Lora. Seni bekliyordum. Gökyüzü Çiçeği’nin ışığının neden azaldığını öğrenmek istiyorsun, değil mi?” demiş.
Lora şaşkınlıkla başını sallamış. Rüzgar Perisi, “Gökyüzü Çiçeği, rüzgarın ve yıldızların gücüyle beslenir. Ancak son zamanlarda gökyüzünde bir dengesizlik var. Gece yıldızlar yeterince parlamıyor ve rüzgarlar doğru yönde esmiyor. Bu yüzden çiçeğin ışığı zayıflıyor!” demiş.
Lora, “Peki bu dengeyi nasıl düzeltebiliriz?” diye sormuş.
Rüzgar Perisi, Lora’ya bakarak gülümsemiş ve “Bu senin yardımınla mümkün olabilir. Gökyüzünde diğerlerinden daha parlak bir yıldız var. O yıldız, geceleri rüzgarları yönlendirir ve gücünü çiçeklere gönderir. Ancak bu yıldız son zamanlarda kendini yalnız ve güçsüz hissetmeye başladı. Onunla konuşmalısın, ona yalnız olmadığını ve herkesin ona ihtiyacı olduğunu hatırlatmalısın.” demiş.
Prenses Lora, Rüzgar Perisi’ne teşekkür etmiş ve hemen yıldızla konuşmanın bir yolunu aramaya başlamış. Rüzgar Perisi ise Lora’ya bir tüy vermiş ve “Bu tüyü kalbinin üstüne koyduğunda seni gökyüzüne taşıyacak!” demiş.
Lora tüyü eline almış ve kalbinin üstüne koymuş. Bir anda hafif bir rüzgar onu sarmış ve gökyüzüne doğru yükselmeye başlamış. Bulutların üzerinden geçerken gökyüzünün en parlak yıldızını görmüş. Yıldız, diğerlerinden biraz daha büyükmüş ve altın renginde parlıyormuş. Yıldızın yanına yaklaşıp “Merhaba sevgili yıldız!” demiş ve “Neden bu kadar üzgün görünüyorsun?” diye sormuş.
Yıldız, ışığını biraz daha kısarak, hüzünle, “Kimse benim varlığımı fark etmiyor!” demiş. “Oysa ki ben geceyi aydınlatıyorum. Ama kimse bana teşekkür etmiyor. Kendimi yalnız hissediyorum.” diye eklemiş.
Prenses Lora, yıldızın yanına yaklaşmış ve nazikçe, “Ama sen çok özelsin. Senin ışığın olmadan Gökyüzü Çiçeği solacak. Senin parıltın, rüzgarların doğru esmesini sağlıyor. Senin ışığın olmadan geceler karanlık oluyor. Sen bizim için çok değerlisin.” demiş.
Yıldız, Lora’nın bu sözlerinden çok etkilenmiş. “Gerçekten mi?” diye sormuş.
Lora gülümseyerek, “Evet, gerçekten!” demiş. “Sadece ışığın değil aynı zamanda varlığın da bizim için çok önemli. Sen parladıkça herkes mutlu oluyor.” diye eklemiş.
Bu sözler üzerine yıldız tekrar parlamaya başlamış. Işığı her zamankinden daha güçlü ve parlak olmuş. Lora yıldızın mutluluğunu görünce, kalbinde bir sevinç dalgası hissetmiş. Yıldızın ışığı, gökyüzünü ve Gökyüzü Çiçeği’ni tekrar aydınlatmaya başlamış.
Lora gökyüzünden yavaşça inerken Rüzgar Perisi’ne ve yıldızlara el sallamış. Yere indiğinde bahçesine geri dönmüş ve Gökyüzü Çiçeği’nin artık eskisi gibi parladığını görmüş. Çiçeğin ışığı tüm bahçeyi aydınlatıyor ve etrafa huzur ve mutluluk saçıyormuş.
Prenses Lora, Gökyüzü Çiçeği’nin yanında durup “Yardımlaşmak ve doğayı korumak ne kadar önemli…“ diye düşünmüş. “Her şeyin birbiriyle bağlantısı var. Eğer doğaya iyi bakar ve onunla uyum içinde yaşarsak o da bize ışık ve huzur verir.” demiş.
O günden sonra Lora sadece Gökyüzü Çiçeği’ne değil, tüm doğaya daha fazla ilgi göstermiş. Her gün sarayın bahçesindeki çiçekleri sulamış, hayvanlarla ilgilenmiş ve doğanın dengesini korumak için elinden geleni yapmış. Gökyüzü Çiçeği ise geceleri bahçeyi aydınlatmaya ve Lora’nın kalbini sevinçle doldurmaya devam etmiş.
Ve böylece, Prenses Lora ve Gökyüzü Çiçeği’nin dostluğu tüm Güneş Krallığı’na ışık ve umut getirmiş. Gökte parlayan her bir yıldız Lora’ya teşekkür edercesine göz kırpmaya başlamış. Çünkü Lora sadece bir prenses değil, aynı zamanda doğanın ve gökyüzünün koruyucusuymuş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı anlatana, biri dinleyene, diğeri de tüm kalbiyle doğayı seven ve koruyan herkese…
Öneri: Bu masala benzer uzun masallar okumak için Uzun Masallar sayfamızı inceleyebilir veya masal izlemek için YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.