Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ormanların eteklerinde, küçük ve sevimli bir köy varmış. Bu köyde herkesin çok sevdiği, pofuduk beyaz tüyleri ve kocaman yeşil gözleriyle tatlı mı tatlı bir kedi yaşarmış. Adı Minnoş‘muş. Minnoş diğer kedilerden farklı olarak ne bulursa tek başına yemeyi tercih eder, paylaşmak nedir hiç bilmezmiş!
Minnoş her sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte uyanır, uzun uzun gerindikten sonra ormanın yolunu tutarmış. Ormanda o kadar güzel meyveler, o kadar hoş kokulu çiçekler varmış ki… Her gün en güzel yiyecekleri bulur ve onları büyük bir iştahla yermiş. Ama bulduğu hiçbir şeyi arkadaşlarıyla paylaşmazmış. Onun için bu, gereksiz bir davranışmış. “Ben çalışıp buluyorum, o halde neden başkalarıyla paylaşayım ki?” diye düşünürmüş.
Bir gün güneş parıl parıl parlarken Minnoş, her zamanki gibi ormanda yiyecek aramaya çıkmış. Şansına bu kez bir ağacın dalında parlak ve kırmızı bir elma bulmuş. “Ne kadar güzel bir elma bu!” diye düşünmüş. Hemen tırmanıp elmayı koparmış. Ağacın altında oturmuş, elmayı ısırırken, gökyüzünden tatlı bir kuş sesi duymuş. Bu, Minnoş’un en iyi arkadaşlarından biri olan Maviş kuşmuş.
Maviş, Minnoş’un yanına kanat çırparak inmiş. Elmayı görür görmez gözleri parlamış ve hafifçe gülümseyerek:
“Merhaba Minnoş! Ne güzel bir elma bulmuşsun. Acaba bir parça benimle paylaşır mısın? Ben de çok acıktım.” demiş nazik bir şekilde.
Minnoş, bir an Maviş’e bakmış, sonra da elmasına… Kendi içinde bir tereddüt yaşamış ama sonunda her zamanki düşüncesine kapılmış ve “Bu elma benim, ben buldum. Neden paylaşayım?” diye düşünmüş. Sonra Maviş’e dönerek:
“Üzgünüm Maviş, bu elmayı ben buldum ve çok acıktım. Sana verecek bir parçam yok!” demiş.
Maviş üzüntüyle kanatlarını çırparak oradan uzaklaşmış. Minnoş elmayı yemeye devam etmiş ama içinde bir huzursuzluk hissi belirmiş. “Neden böyle hissettim ki?” diye kendi kendine sormuş, ama cevabını bulamamış.
Elmayı bitirdikten sonra ormanda gezinmeye devam etmiş. Bir süre sonra yemyeşil bir çayırlıkta otlayan tavşan arkadaşı Fındık‘a rastlamış. Fındık her zamanki gibi neşeliymiş ama o gün biraz bitkin görünüyormuş. Minnoş’un yanına gelmiş ve başını hafifçe yana eğerek:
“Merhaba Minnoş! Karnım çok aç. Birlikte yiyecek arayabilir miyiz? Belki bulduğumuz şeyleri paylaşırız.” demiş.
Ama Minnoş, Fındık’a bakmış ve hemen aynı tepkiyi vermiş:
“Üzgünüm Fındık, ben kendi yiyeceğimi bulurum. Sana yardım edemem!” demiş ve yoluna devam etmiş.
Fındık şaşkınlıkla Minnoş’a bakarken Minnoş çoktan uzaklaşmış. O an Fındık’ın yüzündeki hayal kırıklığını görmemiş bile. Gün sona ermiş, hava kararmaya başlamış fakat Minnoş hala karnını doyuracak bir şey bulamamış. Ne kadar çok dolandıysa da ormandaki bütün yiyecekler sanki gizlenmiş! Karnı guruldamaya başlamış. Açlık hissi o kadar büyümüş ki adım atacak hali kalmamış.
Eve doğru güçsüz adımlarla ilerlerken aniden tanıdık bir ses duymuş. Maviş kuş dalların arasında ona sesleniyormuş. “Minnoş!” demiş Maviş, “Neden bu kadar halsizsin?”
Minnoş, Maviş’e bakmış, gözleri dolu dolu olmuş. “Bugün hiç yiyecek bulamadım.” demiş hüzünle. Maviş cebinden küçük bir böğürtlen çıkarıp Minnoş’a uzatmış.
“Ben bugün böğürtlen buldum, seninle paylaşabilirim,” demiş. Minnoş önce şaşırmış. Maviş, ona elmasını vermediği halde şimdi kendisine yardım ediyormuş. Neden?
Tam o sırada Fındık da koşarak gelmiş. Elinde küçük bir havuç varmış.
“Minnoş sana bir parça havuç getirdim. Seninle paylaşmak istiyorum,” demiş. Minnoş, Fındık’ın da ona yardım ettiğini görünce gözleri dolmuş. O an arkadaşlarının iyiliği karşısında mahcup olmuş.
Yavaşça böğürtlen ve havucu yemeye başlamış. Her ısırıkta içindeki utanç biraz daha büyümüş. Ama aynı zamanda kalbinde sıcak bir his belirmiş: Arkadaşlarının ona karşı gösterdiği bu cömertlik ve iyilik onu derinden etkilemiş. Başını öne eğip yavaşça konuşmuş:
“Ben sizinle hiçbir şey paylaşmadım. Ama siz bana yardım ettiniz. Çok özür dilerim. Bundan sonra her bulduğumu sizinle paylaşacağım, söz veriyorum.” demiş.
Maviş ve Fındık gülümseyerek Minnoş’a sarılmışlar. Minnoş o anda paylaşmanın ne kadar önemli olduğunu ve dostlukları daha da güçlendirdiğini anlamış.
O günden sonra Minnoş ne bulursa arkadaşlarıyla paylaşmış. Hep birlikte yemek yemiş, oyunlar oynamış ve hiç olmadıkları kadar mutlu olmuşlar. Minnoş paylaşmanın sadece yiyecekleri değil, mutluluğu ve sevgiyi de çoğalttığını öğrenmiş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı dinleyen çocukların başına, biri bu masalı yazanın başına, biri de paylaşmayı öğrenen Minnoş’un başına!
Öneriyoruz: Bu masala benzer masal okumak için Bebek Masalları ve Uyku Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.