Bir varmış, bir yokmuş… Göl kenarında huzur içinde yaşayan yaban ördeği sürüsü için göç vakti yaklaşıyormuş. Sonbahar yaprakları sararıp dallardan birer birer süzülerek yere düşüyor, rüzgar serin serin esiyor ve gökyüzü bulutlarla kaplanıyormuş. Her yıl olduğu gibi bu yıl da sıcak ülkelere doğru uzun bir yolculuğa çıkmak için hazırlanmaya başlamışlar.
Minik yaban ördeği Gagacık hazırlıkları heyecanla izliyormuş. Çünkü bu yıl ilk kez ailesiyle birlikte göç yolculuğuna katılacakmış.
Nihayet göç günü geldiğinde anne ördek sabahın erken saatlerinde, göl kıyısındaki kamışların arasına gizlenmiş yuvalarında Gagacık’a göç kurallarını son kez anlatmış:
— “Bak yavrum,” demiş yumuşak ama ciddi bir sesle, “göç bir oyun değildir. Hep birlikte uçarız. Düzenimiz bozulmaz. Liderin işaretini takip ederiz ve bu sayede fırtına çıksa bile dağılmayız.”
Baba ördek de söze katılmış:
— “Güneşin konumuna, rüzgarın yönüne dikkat ederiz. Asla kendi başımıza karar vermeyiz. Birlikten kuvvet doğar, unutma.”
Gagacık onları dikkatle dinlemiş ama içinde kaynayan heyecanı bastırmakta zorlanıyormuş. Sürü son kontrollerini yapmış ve havalanmak için hazır bekliyormuş. Ve lider ördek kanatlarını açıp havaya süzülünce yüzlerce ördek de peşinden havalanmış. Gökyüzünde bir “V şekli” belirmiş. Gagacık, o “V şeklinin” bir ucunda yerini almış.
Yolculuk Başlıyor

Gagacık ilk kez kendi kanatlarıyla böylesine uzun süre havada kalmış. Başlangıçta biraz sendelemiş ama sonra kanat çırpışlarını düzene sokmuş. Rüzgâr yüzüne vurdukça gözlerini kısarak ilerlemiş. Aşağıda ormanlar, göller, tarlalar geçip gitmiş. Minik yüreği hem heyecanla hem de hayranlıkla dolmuş.
— “Anne, şu aşağıdaki parlayan şey ne?” diye sormuş kanat çırparken.
Anne ördek gülümseyerek cevap vermiş:
— “O, bir nehir yavrum. Güneş ışığı suyun üstünde dans eder gibi görünür. Gözlerini fazla kamaştırmasın, dikkat et!”
Baba ördek de arkadan seslenmiş:
— “Rüzgâr şimdi arkadan esiyor. Kanatlarını yorma. Uçar gibi değil de süzülür gibi git.”
Gagacık, babasının sözlerini dinleyerek kanatlarını biraz gevşetmiş. Gerçekten de rüzgâr onu nazikçe ileriye taşımış. Kafasını kaldırıp önündeki ördeklerin düzgün sırasına bakmış. Hepsi bir V şeklinde uçuyormuş. Lider ördek en öndeymiş, diğerleri ise kanat çırparken sırayı bozmamaya dikkat ediyormuş.
Sürünün içindeki büyük ördekler ise düzeni korumak için genç ördeklere göz kulak oluyormuş. Zaman zaman yavaşlayanlara destek veriyor, yorulanlara cesaret aşılıyorlarmış.
Gagacık, o anın büyüsüne kapılmış. Göç yolculuğu, düşündüğünden çok daha güzelmiş. Ama bir yandan da yavaş yavaş yorgunluk hissetmeye başlamış. Sürekli kanat çırpmak kolay iş değilmiş.
— “Daha ne kadar uçacağız?” diye sormuş endişeyle.
Baba ördek, başını çevirip sabırla yanıt vermiş:
— “Her gün biraz uçar ve sonra uygun bir yerde dinleniriz. Bu, uzun bir yolculuk. Ama merak etme, birlikteyiz. Yorulursan haber ver, sırayı değiştirebiliriz.”
Gün boyu süren bu ilk uçuşun sonunda sürü, geniş bir nehir kıyısında mola vermiş. Güneş batarken gökyüzü kırmızıya dönmüş. Gagacık suya inip gagasını serinletmiş, tüylerini düzeltmiş. Annesinin yanına kıvrılmış, yorgun ama mutlu bir halde gözlerini kapatmış.
Fırtına Çıkıyor

Günlerden bir gün sürü erkenden gökyüzüne yükselmiş. Gagacık yorgun ama kararlıymış. Önceki günlerde yaşadığı ilk heyecan biraz azalmış, yerini dikkat ve alışkanlık almış.
Öğleye doğru hava bir anda değişmiş. Ufukta koyu gri bulutlar toplanmaya başlamış. Rüzgâr daha sert esiyormuş. Baba ördek telaşla bağırmış:
— “Herkes dikkatli olsun! Fırtına geliyor!”
Gagacık gökyüzünü incelemiş. Bulutlar sanki gökyüzünü yutmaya gelmiş kara devler gibiymiş. Önce gölgesi düşmüş, ardından yağmur taneleri birer birer yüzlerine çarpmaya başlamış. Ördeklerin tüyleri ıslanmış ve kanat çırpmak giderek zorlaşmış.
Gökyüzü bir anda kararmış. Göz gözü görmez olmuş. Rüzgâr o kadar kuvvetli esiyormuş ki Gagacık kanatlarını dengede tutmakta zorlanmış. Bir sağa savrulmuş, bir sola yalpalamış. Sürüdeki düzen bozulmuş. V şekli dağılmış, ördekler kendi canlarını kurtarmaya çalışmaya başlamış.
— “Anne! Baba! Neredesiniz?” diye bağırmış Gagacık. Ama sesini fırtınanın uğultusu bastırmış. Etrafta sadece rüzgârın ıslığı ve çakan şimşeklerin sesi duyuluyormuş.
Şiddetli bir hava akımı Gagacık’ı yukarıya doğru fırlatmış. Sonra ani bir inişle aşağıya savurmuş. Kanaktlarını tüm gücüyle çırpmış. Ama rüzgâr sanki onu bir yaprak gibi oradan oraya savuruyormuş. Gözlerini sıkı sıkıya kapatmış, kalbinin sesini dinlemiş. Korkuyor ama pes etmiyormuş.
Bir süre sonra fırtına yavaş yavaş şiddetini kaybetmeye başlamış. Bulutlar aralanmış, yağmur hafiflemiş. Gökyüzünde yer yer açıklıklar belirmiş. Güneş bulutların arasından utangaçça yüzünü göstermiş.
Gagacık gözlerini açmış, çevresine bakınmış. Yalnız başınaymış! Ne annesini görmüş ne de babasını!
Bir süre yalnız başına uçtuktan sonra bir orman görmüş ve yavaşça alçalmaya karar vermiş. Rüzgâr hâlâ uğuldarken bir açıklık bulup kendini aşağıya bırakarak sıcak bir su birikintisinin kenarına iniş yapmış. Orada oturmuş. Derin derin nefes almış. Yaşamış olduğu şeyin ağırlığı yüreğine çörkmüş!
— “Fırtına geçti ama sürü dağıldı!” demiş kendi kendine. “Şimdi ne olacak?”
Kaybolma ve Panik

Su birikintisinin kenarında uzun süre beklemiş.Tanıdık ses duymayı veya tanıdık birisini görmeyi umut ediyormuş. Bir süre sonra çalılıkların arasından bir hışırtı gelmiş. Hemen doğrulmuş, tüylerini kabartarak sesi takip etmiş. Karşısına onun yaşlarında bir başka ördek çıkmış.
— “Sen de mi kayboldun?” diye sormuş Gagacık ürkek bir sesle.
— “Evet!” demiş küçük ördek. “Fırtına beni de sürükledi. Ailemle birlikte uçuyordum ama birden her şey karıştı. Gözümü açtığımda yalnızdım.”
İkisi bir süre sessizce birbirine bakmış. Derken çalılıklar tekrar kıpırdamış. Bu kez daha büyükçe bir ördek çıkmış ortaya. Ardından bir başkası daha. Derken ormanın kıyısındaki bu küçük açıklıkta beş ördek bir araya gelmiş.
Hepsi başka sürülerdenmiş ve hepsi fırtınada yönünü şaşırmış, ailesinden kopmuş. Aralarında en yaşlısı tedirgin bir şekilde konuşmuş:
— “Güneş batmak üzere. Geceyi bu ormanda geçireceksek birlikte durmalıyız. Ayrı ayrı durursak hayvanlara yem olabiliriz.”
Çalılıklar arasında korunaklı bir yer bulmuşlar ve hep birlikte oraya geçmişler. Yaşlı ördek tüylerini kabartarak şöyle demiş:
— “Sabah olunca güneşe bakarız ve belki yönümüzü tayin ederiz. Ama şimdi dinlenmemiz lazım. Bugün çok şey yaşadık.”
Sabah olunca ormanın içinden çıkan sabah sisi tüm vadiyi kaplamış. Güneşin ışıkları henüz yere ulaşmamışken kaybolmuş ördekler uyanmış. Gagacık ilk uyanan olmuş. Gökyüzüne bakmış ama hâlâ yönünü kestirememiş.
— “Belki doğuya gitmeliyiz.” demiş biri.
— “Hayır, ben batıya uçarken fırtına başladı, o yüzden ters yöne gitmeliyiz.” demiş diğeri.
— “En iyisi rastgele uçalım, belki birilerine rastlarız!?” demiş başka biri.
Gagacık bir adım öne çıkmış. Sesini yükseltmeden ama net bir şekilde konuşmuş:
— “Durun! Böyle birbirimize bağırmakla hiçbir yere varamayız. Hepimiz korktuk, evet. Ama birlikteysek bir şansımız var.”
Diğerleri ona bakmış. Bu küçücük ördekten böyle kararlı bir ses duymak hepsini şaşırtmış. Gagacık devam etmiş:
— “Babam bana doğayı izleyerek yön bulmayı öğretmişti. Güneşin doğduğu yer doğudur. Rüzgârın yönü değiştiğinde onu hissedebilirim. Kuşlar hangi yöne göç ediyor, izleyebilirim. Bunu birlikte yapabiliriz.”
Herkes derin bir nefes almış. Kimse bir şey dememiş ama bir umut kırıntısı sessizce yüreklerinde parlamaya başlamış. Gagacık içten içe korksa da bunu göstermiyormuş.
Gagacık’ın Gözlemleri

Gagacık tüylerini kabartarak çevresine bakınmış. “Güneş bu taraftan doğuyorsa burası doğudur.” diye mırıldanmış. Babasının ona anlattığı göç hikâyeleri bir bir zihninde canlanmış. Rüzgârın yönünü anlamanın yollarını, kuşların hareketlerini nasıl yorumlayacağını, yıldızlara bakmayı nasıl öğrenmişse hepsini tek tek hatırlamış.
Kafasını kaldırıp gökyüzüne bakmış. Bulutlar ince ince süzülüyor, rüzgâr yaprakları hafifçe savuruyormuş. Kanatlarını açıp rüzgârın yönünü hissetmiş. “Kuzeydoğudan esiyor! Demek ki güneybatıya doğru gitmeliyiz.” demiş.
Sonra bir ağacın tepesine konmuş kuşlara dikkat kesilmiş. Onlar da dalga dalga aynı yöne doğru uçuyormuş. Aralarından geçen bir turna, uzun gagasını güneye çevirmiş. Gagacık dikkatle izlemiş, kuşların yönünü hafızasına kazımış.
— “Demek diğer türler de göç etmeye başlamış. Hepsi güneye gidiyor. Biz de oraya gitmeliyiz.”
Yaşlı gagalı ördek kuşkuyla bakmış ona:
— “Sen daha küçüksün evlat. Bunca şeyden nasıl bu kadar emin oluyorsun?” demiş.
— “Küçük olabilirim ama dikkatliyim. Herkesten çok gözlem yaptım. Aklımı kullanmamı babam öğretti. Şimdi ya birlikte hareket ederiz ya da bu ormanda kayboluruz!” diye cevap vermiş Gagacık.
Diğer ördekler başlarını sallamış. Biri, “O ne diyorsa onu yapalım!” demiş. Bir başkası, “Kaybedecek bir şeyimiz yok!” diye eklemiş. Yaşlı ördek uzun uzun Gagacık’a bakmış ve nihayet başını onaylarcasına eğmiş.
— “Pekâlâ!” demiş. “Gözlemlerine güveniyoruz. Ama rotayı sen belirleyeceksen artık herşeyden sen sorumlusun!”
Gagacık’ın içinde bir sıcaklık yayılmış ve ormanın kenarına doğru yürümüş.
— “Hepiniz hazır mısınız?” diye sormuş.
Ördekler başlarını sallamış, tüylerini düzeltmiş ve kanatlarını germişler. Gagacık öne geçmiş ve:
— “Güneşi takip edeceğiz. Rüzgârı karşımıza almayacağız. Yolda başka kuşlar görürsek onlarla aynı yöne uçacağız. Eğer gökyüzü açılırsa yıldızlara bakacağız. Yol uzun ama imkânsız değil.” demiş.
Ve işte o an Gagacık’ın gözlerinde kararlılıkla parlayan ışık tüm sürüye cesaret vermiş.
Liderlik ve Çözüm

Gagacık gözlerini gökyüzüne dikmiş. Bulutlar dağılmaya başlamış, güneş usulca yükselmiş.
— “Rüzgârı arkamıza alacağız! Bu şekilde doğru yöne ilerlemiş oluruz.” demiş.
Göçmen kuşların izini sürmek için gökyüzüne dikkatle bakmış. Bir süre sonra yükseklerde bir grup leylek süzülüyor ve hepsi aynı yöne gidiyormuş. Gagacık gagasını o yöne çevirmiş.
— “İşte,” demiş, “doğanın bize çizdiği rota bu!”
Ördekler sıraya dizilmiş. Gagacık önde, arkasında dört ördek kanat çırpmaya başlamışlar. Havalanmalarıyla birlikte tüyler rüzgârda dalgalanmış, ormanın üzerinden ağır ağır yükselmişler. Altlarında ağaçlar küçülmüş, nehirler ip gibi uzanmış.
Uçuş sırasında Gagacık sık sık gökyüzüne ve güneşe bakmış. Arada bir alçalarak yerdeki izleri kontrol etmiş. Bazen turnalarla karşılaşmışlar, bazen bir baykuşun gözleriyle burun buruna gelmişler. Her bir gözlem Gagacık’ın yönünü daha da sağlamlaştırmış.
Yolculuk sırasında diğer ördekler yoruldukça Gagacık onları yüreklendirmiş.
— “Dayanın,” demiş. “Az kaldı. Uzakta duman görüyorum. Belki orası bir çiftliktir; orada dinlenebiliriz.”
Her sözü yorgun kanatlara güç vermiş. Her kararlı bakışı ürkek yüreklere cesaret olmuş. İçlerinden biri hafifçe yalpaladığında hemen geri dönüp ona destek olmuş. “Kanadım ağırlaştı!” diyen ördeğe, “Biraz yavaş uçalım, seni bekleriz.” demiş. Kimseyi geride bırakmamış.
Akşam üzeri olduğunda gökyüzü kızıl renklere boyanmış. Ufukta çoban ateşi gibi parlayan güneş yollarının doğru olduğunu fısıldıyor gibiymiş. Geceyi geçirmek için yakınlardaki bir göletin kıyısına iniş yapmışlar. Kimisi su içmiş, kimisi otların arasında yiyecek aramış, kimisi de gölette serinlemiş. Bir süre sonra da hep beraber uyumuşlar.
Kavuşma ve Zafer

Sabah olduğunda göyüzü sabahın ilk ışıklarıyla birlikte altın sarısına bürünmüş. Gagacık ve arkadaşları yeniden umutla kanat çırparak ilerlemeye başlamışlar. Artık her biri yorgunluğunu unutmuş, gözlerini ufka dikmiş, sanki gökyüzünde değil de bir hayalin içinde süzülüyorlar gibiymiş. Sessizlik içinde ilerlerken bir anda uzaktan gelen tanıdık sesler duyulmuş.
“Vak vak! Gak gak!” diye yankılanan sesler, rüzgârın arasında kulaklarına ulaşmış. Gagacık hemen kulak kesilmiş ve kalbi bir anda sevinçle çarpmaya başlamış. Gözlerini kısarak ileriye bakmış. Ve işte o anda ufukta tanıdık bir şekil belirivermiş.
— “Bakın!” diye bağırmış Gagacık. “Oradalar! Onlar bizim sürümüz! Ailelerimiz!”
Arkasındaki ördekler sevinç çığlıkları atmış. Kanat çırpışları hızlanmış, yorgunluk bir anda unutulmuş. Gözlerinden sevinç yaşları süzülen küçük ördekler, “Onlar… Gerçekten onlar mı?” diye sormuş birbirine.
Gagacık cevaplamış:
— “Evet, hem de tam yolumuzun üzerindeler. Demek ki doğru yoldaymışız!”
Uçtukça sürü daha da belirginleşmiş. Gagacık gözleriyle ailesini aramış. Kalabalık arasında anne ve babasını seçmiş. Anne ördek gökyüzünde dönüp duruyor, gözleriyle etrafı tarıyormuş. Baba ördekse başını kaldırmış, uzaklara dikkatle bakıyormuş.
Derken baba ördek yaklaşan küçük grubun başındaki Gagacık’ı tanımış. Gagacık’ın minik ama kararlı kanat çırpışlarını görünce gözleri dolmuş. Anne ördek de bir çığlık atmış:
— “Gagacık! O bizim Gagacık’ımız!”
Anne ve baba ördek hiç düşünmeden uçuşlarını bırakıp Gagacık’a doğru süzülmüşler. Ortalık bir anda sevinç sesleriyle dolmuş. Ördekler birbirine sarılmışlar. Gagacık annesinin boynuna sarılmış ve “Anne, seni çok özledim!” demiş.
Anne ördek gözlerinden akan yaşları silmiş. “Sen neler başarmışsın böyle?” diye hayretle bakmış. Baba ördek ise “Seninle gurur duyuyorum, oğlum!” demiş. “Yolunu şaşırmamışsın, üstelik başkalarına da yol göstermişsin.”
Diğer kaybolmuş ördeklerin de aileleriyle kavuşmaları büyük bir şölene dönüşmüş. Herkes Gagacık’a hayranlıkla bakmış. Yaşlı ördek, Gagacık’ın yanına gelip şöyle demiş:
— “Sen yalnızca yolumuzu değil umudumuzu da buldun. Bize yeniden güven verdin. Küçücük bir gövdeye bu kadar büyük bir yürek sığar mıymış, meğer sığarmış!”
Sürünün lideri olan en yaşlı ördek de gelip Gagacık’ın önünde başını eğmiş.
— “Sen bu sürüde artık sadece bir yavru değil aynı zamanda bir rehbersin! Cesaretin ve zekân, hepimize ders oldu.” demiş.
Gökyüzünde sevinçle çınlayan ördek sesleri yankılanmış. Sanki kuşlar bile Gagacık’ın başarısını kutlar gibi kanat çırpmış. O gün göç sürüsü yeniden bir araya gelmiş ve yollarına kaldıkları yerden devam etmişler.
Göçün Tamamlanması ve Ders

Günler birbirini kovalamış. Sürü, göç yolculuğunun sonuna yaklaşmış. Nehirlerin üzerinden uçmuşlar, ormanların üstünden süzülmüşler, dağların doruklarını selamlamışlar. Her biri yolculuğun sonunu sabırsızlıkla beklemiş.
Nihayet uzaklarda yemyeşil ovalar, geniş göletler, rengârenk çiçeklerle süslenmiş bir vadi görünmüş. Sıcak ülkelere ulaşmışlar. Hava ılık, su berrak, gökyüzü tertemizmiş. Ördekler sevinç çığlıkları atarak vadinin üzerindeki gölete inmişler. Suyun içine daldıklarında yorgunluklarını tamamen unutmuşlar. Adeta cennet gibiymiş vardıkları yer.
Sürünün lideri bütün ördekleri bir araya toplamış. Herkes sessizce çevresine dizilmiş. Lider gagasını kaldırmış ve gür bir sesle konuşmuş:
— “Bu göç bizler için yalnızca bir yolculuk değil aynı zamanda bir sınav oldu. Fırtınalarla savrulduk, yollarımızı kaybettik, umutsuzluğa kapıldık. Ama içimizden biri cesaretiyle, zekâsıyla ve sabrıyla bize ışık tuttu.”
Sonra gözlerini Gagacık’a çevirmiş:
— “Senin adın artık sadece Gagacık değil. Sen bu sürünün küçük kahramanısın. Gökyüzünü sadece kanatlarınla değil yüreğinle de geçtin. Biz büyükler bile şaşkınlıkla izledik seni. Sen bize unuttuğumuz bir şeyi hatırlattın: Gerçek güç yaşta değil, yürektedir!”
Gagacık utangaç bir şekilde gagasını yere eğmiş ama kalbi gururla dolup taşmış. Anne ve babası gözyaşları içinde ona bakmış:
— “Seninle iftihar ediyoruz. Sana ne öğrettiysek unutmamışsın, hatta üstüne kendi doğrularını da eklemişsin.” demişler.
O günden sonra Gagacık’ın hikâyesi göç yollarında dilden dile dolaşmış. Yeni yavrulara örnek olmuş, büyükler arasında bile saygıyla anılmış. Her göç vaktinde ördekler onu hatırlamış; “Bir zamanlar bir Gagacık varmış…” diye başlayan masallar anlatılmış.
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Çocuk Masalları ve Peri Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.