Bir zamanlar, dünyanın haritalarda görünmeyen bir köşesinde Mantar Ormanı adında büyülü bir yer vardı. Bu orman sıradan ağaçlar ve çalılarla değil, devasa mantarlar ve ışıldayan bitkilerle doluydu. Gece olduğunda mantarlar etrafa yumuşak bir ışık saçar, yerlere yayılan sisin içinde periler dans ederdi. Ormanın en derin noktasında hiçbir insan ayağının basmadığı bir yerde Efros adında bir koruyucu bekçilik yapardı.
Efros ormanın özünden yaratılmıştı. Teninin rengi yosun gibi yeşildi, vücudu ince sarmaşıklarla ve çiçek desenleriyle süslenmişti. Kıvrımlı, yapraksı saçları ormanın gölgeleriyle uyum içinde hareket ederdi. Mantar Ormanı’nın koruyucusuydu. Ormanın huzurunu sağlamak, büyüsünü dengede tutmak onun göreviydi. Ancak çok uzun zaman önce ortaya çıkan bir kehanete göre bir gün ormanın büyüsü tehlikeye girecek ve Efros’un en büyük sınavı başlayacaktı.
Ve o gün gelmek üzereydi…
Solan Mantarlar

Bir sabah Efros her zamanki gibi ormanı dolaşıyordu. Ufacık, pofuduk sincaplar onun peşinden koşuyor, minik periler saçlarına konup ona neşeli şarkılar söylüyordu. Ama sonra Efros ormanda garip bir şey fark etti: Mantarlar solarak kahverengiye dönüyordu!
Büyülü mantarlar asla solmazdı. Yüzyıllardır ışık saçar, doğanın ritmine göre büyürlerdi. Ama şimdi sanki bir şey onların yaşam enerjisini emiyordu. Efros elini mantarlardan birinin üzerine koydu. İçini ürperten bir soğukluk hissetti. Ardından ormanın içlerinden yankılanan hırıltılı bir fısıltı duydu:
“Orman artık bizim olacak… Büyü yok olacak… Efros hazır ol!”
Efros hemen sıçradı. Sesin nereden geldiğini bilmiyordu ama içgüdüleri bunun iyi bir haber olmadığını söylüyordu. Ormanın dengesi bozulmak üzereydi!
Gölge Yiyenlerin Dönüşü

Hemen yaşlı Bilge Mantar‘a danışmak için ormanın en derin, en eski bölgesine doğru yola çıktı. Bilge Mantar diğerlerinden çok daha büyük ve görkemliydi. Yüzyıllar boyunca büyüyerek koca bir çınar gövdesi kadar olmuştu.
Mantarın önüne geldiğinde mantarın yüzeyinde eski harflerden oluşan semboller belirdi. Bunlar ormanın en eski diliydi.
“Gölge Yiyenler Döndü.” diye yazıyordu
Efros gözlerini kocaman açtı. Efsaneler gerçekti!
Gölge Yiyenler binlerce yıl önce ormana musallat olan varlıklardı. Işığı ve hayatı emerek her şeyi çürütürlerdi. Efsaneye göre Mantar Ormanı’nın en derin kuyusunda mühürlenmişlerdi. Ama belli ki mühür artık zayıflıyordu.
Bilge Mantar’ın sesi yankılandı:
“Efros, yalnızca sen ormanı kurtarabilirsin. Gölgeleri mühürleyecek güce sahipsin ama bunun için kayıp Ay Taşı‘nı bulmalısın.” dedi.
Ay Taşı!? Efros bu taşı duymuştu ama onun gerçek olduğunu bilmiyordu. Eğer bu taşı bulursa ormanın ışığını geri getirebilirdi. Ve böylece Efros’un büyük yolculuğu başladı.
Ateş Çiçeği Vadisi

Efros, Aytaşı’nın Ateş Çiçeği Vadisi‘nde saklı olduğunu öğrenmişti. Ancak oraya ulaşmak hiç de kolay değildi. Ormanın en uç noktasında, sarp kayalıkların ve derin uçurumların ötesinde yer alıyordu. Oraya giden yolu yalnızca ormanın en yaşlı yaratıkları biliyordu.
Yol boyunca solan çiçekler ve sararan yapraklarla karşılaştı. Orman ölüyordu. Gölgeler hızla yayılıyordu. Hızlanmak zorundaydı. Gece çöktüğünde vadiye ulaştı. Ateş çiçekleri gerçekten de parlıyordu. Ancak vadinin tam ortasında siyah duman gibi dalgalanan bir gölge vardı.
Bu gölge ürkütücü bir kahkaha attı.
“Beni mühürleyeceğini mi sanıyorsun, küçük orman bekçisi?”
Efros hiç tereddüt etmedi. Kollarını kaldırdı ve ellerinden parlayan sarmaşıklar çıkardı. Ama gölge ondan daha hızlıydı. Üzerine atıldı ve Efros’u sarmaya başladı. Soğuk, Efros’un iliklerine kadar işliyordu. Ama tam o sırada vadideki çiçekler parlamaya başladı. Derken çiçeklerin içinden bir taş yükseldi: Ay Taşı!
Son gücüyle elini uzatan Efros, Ay Taşı’nı kavradı ve onu gölgenin üzerine doğrulttu. Taş parlak bir ışık saçtı. Gölgeler çığlık atarak dağıldı. Gölge Yiyen’in sesi yankılandı:
“Bu daha başlangıç. Orman beni sonsuza dek hapsedemez!” dedi ve gecenin içinde kayboldu.
Denge Yeniden Sağlanıyor

Efros, Ay Taşı’nı Bilge Mantar’ın yanına götürdü. Taşı mantarın gövdesine yerleştirdiğinde tüm orman parlamaya başladı. Solan mantarlar yeniden ışıldadı, ağaçlar tekrar yeşerdi. Orman eski büyüsüne kavuşmuştu.
Efros derin bir nefes aldı. Gölge Yiyenler tamamen yok olmamıştı ama en azından bir süreliğine mühürlenmişlerdi. Ve ne olursa olsun o ormanın koruyucusuydu. Her şey yoluna girene kadar Mantar Ormanı’nda nöbet tutmaya devam edecekti.
Ve eğer bir gün ormana yolunuz düşerse, mantarlar arasından size bakan zümrüt yeşili gözleri fark edebilirsiniz. O gözler, ormanın bekçisi Efros’a aittir!