Menüyü Kapat
  • Anasayfa
  • Tüm Masallar
  • En Çok Okunan Masallar
  • Uzun Masallar
  • Uyku Masalları
  • Masal İzle
  • Masal Dinle
  • Çocuk Masalları
  • Bebek Masalları
  • Klasik Masallar
  • Eğitici Masallar
  • Prenses Masalları
  • Peri Masalları
  • Hayvan Masalları
  • Kısa Masallar
  • Çok Uzun Masallar
  • Yaşa Göre Masallar
    • 2 Yaş Masalları
    • 3 Yaş Masalları
    • 4 Yaş Masalları
    • 5 Yaş Masalları
    • 6 Yaş Masalları
    • 7 Yaş Masalları
Youtube tiktok X (Twitter)
Youtube tiktok X (Twitter)
Nurtaç Abla MasallarıNurtaç Abla Masalları
  • Masal İzle
  • Masal Dinle
  • Uyku Masalları
  • Uzun Masallar
  • Tüm Masallar
Nurtaç Abla MasallarıNurtaç Abla Masalları
Anasayfa » Çocuk Masalları » Küçük Keçi ve Sihirli Ot Masalı

Küçük Keçi ve Sihirli Ot Masalı

Çocuklarınıza, sevgi uğruna göze alınan fedakârlığın önemini anlatmak için onlara Küçük Keçi ve Sihirli Ot Hikayesini okuyabilirsiniz.
Nurtaç AblaNurtaç Abla10 Haziran 2025 11 Dakika
Twitter Facebook WhatsApp Telgraf
Masal Oku - Küçük Keçi ve Sihirli Ot
Masal Oku - Küçük Keçi ve Sihirli Ot

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yüksek dağların eteklerinde kurulmuş küçük bir köyde, yaşlı bir keçi ile oğlu küçük keçi birlikte yaşarmış. Bu köy o kadar küçükmüş ki evlerin hepsi birbirini görür, köylüler birbirlerinin sesini duyarmış. Köyün ortasından çıkan berrak su, ağaçların arasından şırıl şırıl akarak vadiye doğru uzanırmış.

Anne keçi bir zamanlar köyün en güzel, en çevik keçisiymiş. Beyaz tüyleri kar gibi parlak, boynuzları hilal gibi kıvrımlıymış. Küçük keçi doğduğundan beri onunla gurur duyar, her sabah onu okşar, tatlı tatlı türküler söylermiş. Ama artık çok yaşlanmış ve ağır bir hastalığa yakalanmış. Günden güne zayıflıyor, iştahı kesiliyor, gözlerin feri gidiyormuş.

Hasta Anne Keçi

Hasta Anne Keçi
Hasta Anne Keçi

Küçük keçi annesini çok severmiş. Her sabah erkenden kalkar, köyün çeşmesinden tertemiz su getirir, en taze otları toplar, yemesi için sabırla uğraşırmış. Bazen annesinin başucunda oturur, ona masallar anlatır, şarkılar söylermiş. Ama ne yapsa annesinin yüzü gülmez, günden güne eriyip gitmeye devam edermiş. Küçük keçinin yüreği de her gün biraz daha sızlarmış.

Köydeki diğer keçiler de durumu görür, başlarını üzüntüyle sallarlarmış. Kimi gelir biraz süt getirir, kimi bir avuç arpa, kimi de sadece hal hatır sorarmış. Ama kimsenin bir çaresi yokmuş bu derde.

Bir gün köyün en yaşlı, sakalları dizine inmiş, gözleri bilgelik dolu keçisi, küçük keçiyi yanına çağırmış. Bu yaşlı keçi köyde doğmuş, büyümüş, nice zorluklar görmüş, nice hikayeler duymuş bir keçiymiş. Minik keçiye şöyle demiş:

— “Evlat, annenin derdine bu köyde çare bulunmaz. Köyümüzün şifacı keçisi ne kadar uğraştı, şifalı otlarımızın hiçbiri işe yaramadı. Ama ben küçükken kendi anneannemden dinlemiştim: Uzak diyarlarda, yedi dağın ardında, sislerle örtülü bir vadide, sadece gece açan sihirli bir ot varmış. Isılak Çiçeği derlermiş ona. O otu bulan hastaları iyileştirir, ölümün eşiğindeki canlıları bile hayata döndürürmüş. Lakin oraya gitmek hiç de kolay değil, evlat! Önünde dikenli yollar, aşılması zor uçurumlar, karanlık ormanlar ve vahşi hayvanlar var!”

Küçük keçinin gözleri dolmuş ama yüzündeki kararlılık gün gibi açıkmış. Sesini titretmeden, bir adım geri atmadan cevap vermiş:

— “Bilge keçi, annem için değil yedi, yetmiş dağ aşarım. Ne vahşi hayvan, ne soğuk rüzgar, ne de ölüm korkusu yolumdan döndürebilir beni. Annemin iyileşmesi için her türlü tehlikeye göğüs gererim!” demiş.

Bilge keçi onun kararlılığını görünce gururla başını sallamış:

— “O halde git evlat ama dikkatli ol. Bu yolculuk seni değiştirecek. Döndüğünde artık aynı küçük keçi olmayacaksın!”

O gece küçük keçi hiç uyuyamamış. Annesinin yanında oturmuş, onun zayıf nefesini dinlemiş. Sabaha kadar annesine bakmış, saçlarını okşamış, elini tutmuş.

Ertesi sabah gün doğarken, ilk horoz ötmeden hazırlıklarını tamamlamış. Sırtına küçük bir çanta almış. İçine bir parça ekmek, biraz peynir, bir matara su, bir ip, küçük bir bıçak ve annesinin ona hediye ettiği gümüş bir düdük koymuş. Son olarak da annesinin mendilini almış; yol boyunca mendili koklayıp annesinin kokusunu hissetmek istiyormuş.

Anne keçi oğlunu uğurlarken son kez onu okşamış ve kulağına fısıldamış:

— “Oğlum, sen benim en büyük gurur kaynağımsın. Dönmeni bekleceğim.”

Ve böylece küçük keçi yola koyulmuş ve arkasına bakmadan, kararlı adımlarla bilinmeze doğru yürümeye başlamış.

Zirveye Yolculuk

Zirveye Yolculuk
Zirveye Yolculuk

İlk gün küçük keçi tanıdık patikalarda yürümüş. Köyün çevre arazisini biliyor, her taşı, her ağacı tanıyormuş. Ama öğlen geçtikten sonra hiç görmediği yerlere varmış. Yollar daralmış, otlar azalmış, hava serinlemeye başlamış.

Akşam olduğunda önce dik bir dağın yamacına varmış. Bu dağ öyle yüksekmiş ki zirvesi neredeyse bulutlara değiyormuş. Yamacı ise kayalıklarla dolu; sanki dev ellerin oyduğu çukurlar ve çıkıntılarla kaplıymış. Her adımda ayağı kaymış, taşlar yuvarlanıp uçurumlara düşmüş. Rüzgâr giderek şiddetlenmiş, ayaz yüzünü bıçak gibi kesmiş, kulağı uğuldamış. Bazen o kadar şiddetli esmiş ki tutunmak için kayalara yapışmış, nefes nefese beklemiş.

Gece olunca kayaların arasında küçük bir kovuk bulmuş. Çantasından ekmek parçasını çıkarıp karnını doyurmuş. Ama soğuk o kadar şiddetliymiş ki uyuyamamış. Annesinin mendiline sımsıkı sarılmış ve onu düşünmüş. “Acaba annem nasıl?” diye geçirmiş içinden. “Keşke şu anda yanında olsam, elini tutsam, ona bir tas sıcak çorba versem.”

Sabah olunca yeniden tırmanmaya başlamış. İkinci gün, üçüncü gün… Günlerce tırmanmış. Ayakları taşlardan kesilmiş, kan izleri ardında kalmış. Bazen o kadar yorgun düşmüş ki yere çöküp kalmış ama sonra annesinin hasta yüzü gözlerinin önüne gelince yeniden ayağa kalkmış. Nihayet beşinci günün sonunda zirveye ulaşmış.

Zirveden aşağıya baktığında gördüğü manzara nefesini kesmiş. Yedi renkli bulutlar, masmavi gökyüzü, uzaklarda silueti seçilen diğer dağlar… Ama vakit kaybetmemiş ve inişe geçmiş.

Zirveden aşağıya inince önüne karanlık bir orman çıkmış. Bu orman öyle sık bir ormanmış ki güneş ışığı ağaçların arasından geçemiyor, ağaçlar o kadar yüksekmiş ki tepeleri görünmüyormuş. Her yer sessiz, her şey karanlıkmış. Sadece uzaktan bazen bir yaprak hışırtısı, bazen gizemli bir ses duyuluyormuş.

Küçük keçi ilk başta korkmuş. Kalbi hızla atmaya başlamış ama annesini düşünüp kendini toplamış. “Korku beni durduramazsın!” demiş kendi kendine. “Annem beni bekliyor.” Korkuya kapılmadan yürümeye devam etmiş. Bazen dallar yüzünü çiziyor, bazen ayağı köklere takılıyor ama yine de durmuyormuş.

Saatlerce yürüdükten sonra bir ağacın dalında oturan yaşlı bir baykuş seslenmiş. Tüyleri beyaz, gözleri inci gibi parlayan baykuşun sesi oldukça derin ve bilgiliymiş:

— “Ey keçi! Ne ararsın bu ölüm ormanında? Buraya gelen canlılar genellikle kaybolur ve bir daha çıkamazlar. Sen neden bu kadar cesurca yürüyorsun?”

Küçük keçi başını dik tutarak, sesini titreten korkusunu belli etmeden cevap vermiş:

— “Hasta annem için sihirli otu arıyorum, ulu baykuş, Isılak Çiçeği denen otu. Annem ölüm döşeğinde yatıyor, onsuz iyileşemez. Yardım edersen çok sevinirim.”

Baykuş, keçiyi sevmiş, gözlerinin içindeki samimiyeti okumuş. Bu küçük keçide ne kötülük ne de hırs varmış; sadece saf bir sevgi! Başını onaylayarak sallayıp gagasını kuzeye çevirmiş:

— “Kuzeye git cesur keçi. Geceleri yıldızın en parlak olduğu yere, Kutup Yıldızı’nın gösterdiği yöne. Oradan üç gün daha yürürsen sisli vadiye varırsın. Ama dikkat et, ormanın sonunda aç kurtlar pusuda bekler. Onlar bu ormanda uzun zamandır yaşıyor ve her geçeni durduruyorrlar. Onlarla karşılaştığında akıllı ol, güçlü değil!”

Keçi derin bir saygıyla eğilip teşekkür etmiş:

— “Bilgeliğin için teşekkürler, ulu baykuş. Adın nedir, seni unutmayım?”

— “Bana Çınar Baykuşu derler. Yüz yıldır bu ormanda yaşarım. Şimdi git, vakit geçiyor.”

Kurtlarla Karşılaşma

Kurtlarla Karşılaşma
Kurtlarla Karşılaşma

Küçük keçi yoluna devam etmiş. Baykuşun sözü doğruymuş, kuzeye doğru yürüdükçe yolu bulmuş. Gün batmış, gece çökmüş. Yıldızlar ormanda pırıl pırıl parıldamaya başlamış. Tam ormandan çıkmak üzereyken ağaçların arasından çıkan beş kurt yolunu kesmiş.

Bu kurtlar öyle korkunçmuş ki gözleri karanlıkta kan gibi parlıyor, dişleri ay ışığında bıçak gibi parıldıyormuş. Hepsi aç ve hepsi sinirliymiş. Hırıltılı seslerle homurdanırken ağızlarından salyalar akıyormuş.

Ama küçük keçi korkusuna rağmen yüreğindeki kararlılığı hatırlamış. Annesinin hasta yüzü gözlerinin önüne gelmiş. Titreyen bacaklarını sıkıca yere dayamış, korkusunu belli etmeden yere düşmüş bir dal parçasını alıp karşılarına cesurca dikilmiş:

— “Ey kurt kardeşler! Benimle uğraşmak size ne kazandırır? Etim kemiklerime yapışmış, günlerdir aç dolaşıyorum, gücüm yok. Size iyi bir yemek olmam. Ama eğer yolumdan dönersem annem ölebilir. Onun için sihirli otu arıyorum. Siz aç, bense kararlıyım. Geçmeme izin verin, belki size başka çareler bulabilirim.”

Kurtlar birbirine şaşkınlıkla bakmış. Genellikle karşılarına çıkan hayvanlar ya kaçar ya da yalvarırlarmış. Ama bu küçük keçi ne kaçıyor ne de yalvarıyormuş. İçlerinden en yaşlısı, beyaz kurt, bir süre keçiye bakmış, sonra alçak sesle homurdanmış:

— “Cesurmuşsun küçük keçi, akıllı da konuşuyorsun. Uzun zamandır böyle bir cesaret görmedik. Bu seferlik geç. Ama vadiden dönerken elin boş gelme. Eğer sihirli otu bulursan bizim de derdimize çare ara. Kış yaklaşıyor, genç yavrularımız hasta”.

Keçi sevinç içinde ama saygıyla eğilmiş:

— “Söz veriyorum, kurt kardeşler. Eğer otu bulursam siz yavrularınız için de bir çare düşünürüm.”

Kurtlar yoldan çekilmiş. Küçük keçi kalbi hala hızla atarken derin bir nefes almış ve yoluna devam etmiş. Arkasından yaşlı kurdun sesi duyulmuş:

— “Yolun açık olsun, cesur keçi. Umarız sözünü tutarsın.”

Dev Kartal

Dev Kartal
Dev Kartal

Küçük keçi yedi gün yedi gece boyunca hiç durmadan yol almış. Gündüzleri güneşin kavurucu sıcağında, geceleri ise ayazın iliklerine işleyen soğuğunda ilerlemiş. Her adımını kararlılıkla atmış. Bazen sırtına taş gibi çöken yorgunlukla sendelemiş ama bir an olsun dönmeyi düşünmemiş. Çünkü annesinin solgun yüzü her adımda gözlerinin önünde belirmiş.

Gecenin en sessiz anında, ay tepede bir gümüş tabak gibi parıldarken, önünde sisler içinde bir vadi belirmiş. Vadinin çevresi çepeçevre yüksek kayalıklarla çevriliymiş.

Kalbi küt küt atarak vadiye doğru ilerlemiş. Tam adımını atacakken gökyüzünde birden bire bir karartı belirmiş. Ay ışığını kesen bu dev gölge, sessizce süzülerek yere inmiş. Tozlar savrulmuş, yapraklar titremiş. Karşısında, kanatları bir çınar ağacı kadar büyük, gözleri ateş gibi yanan bir dev kartal duruyormuş. Gagası altın gibi parlıyor, pençeleri taşa iz bırakacak kadar güçlü görünüyormuş.

Kartal tok ve yankılı bir sesle konuşmuş:

— “Bu vadiye herkes adım atamaz. Her gelen içeri giremez. Nedir niyetin? Ne ararsın bu topraklarda?”

Küçük keçi gözlerini kaçırmadan başını dimdik tutmuş. Sesine güven vermeye çalışan bir tını katmış:

— “Yolum uzun, niyetim temizdir. Annem hasta ve çaresi bu vadide. Efsanelerde anlatılan o sihirli otu arıyorum.”

Kartal gözlerini kısarak keçiye bir süre bakmış. Sanki kalbinin içine bakıyor gibi susmuş. Sonra başını yukarı kaldırarak kanatlarını hafifçe açmış. Bir müddet sonra gözlerini yavaşça kısmış, başını önüne eğmiş:

— “Pek azı buraya kadar gelebilir. Senin yüreğin, yüzünden okunuyor. Cesaretin büyük, lakin asıl gücün kalbindeki sevgi! Al sihirli otu. Lakin unutma: Bu ot yalnızca sevgiyle koparılırsa şifa olur. Niyetin kötüyse ot kurur ve işe yaramaz.”

Gagasıyla vadinin ortasında geceyle yarışır gibi parlayan bir çiçeği işaret etmiş. Çiçeğin yaprakları maviyle mor arasında parlayan incecik tüller gibiymiş. Etrafından da hafif bir buhar yükseliyormuş.

Küçük keçi dikkatlice yaklaşmış. Çiçeğe zarar vermemek için önce toprağı nazikçe okşar gibi eşelemiş. Sonra ince gövdesinden tutup onu bir anne şefkatiyle yerinden çıkarmış. Sanki çiçek, onun dokunuşunu tanımış gibi direnmemiş. Yaprakları hafifçe titremiş ama solmamış.

Keçi çiçeği hemen annesinin mendiline sarmış ve sımsıkı saklamış. İçinde kabaran duygularla geri dönerken kartal arkasından bir kez daha seslenmiş:

— “Yolun açık olsun minik keçi. Sevgiyle başlayan yol her zaman ışıkla biter.”

Küçük keçi, kartala minnetle başını eğmiş. Gözlerinde bir damla yaş belirmiş ve böylece sihirli otu kalbine sarıp dönüş yoluna koyulmuş.

Geri Dönüş

Masal Oku - Küçük Keçi ve Sihirli Ot
Masal Oku – Küçük Keçi ve Sihirli Ot

Sihirli otu annesinin mendiline sararak vadiden çıkan küçük keçi geceyi arkada bırakıp güneşe doğru yürümeye başlamış. Bu kez ayakları yorgun ama yüreği umutla doluymuş. Sırtındaki yük hafifmiş artık, çünkü içinde taşıdığı şey yalnızca bir ot değil, bir canın umuduymuş.

Dönüş yolu da geliş kadar zorluymuş ama sanki doğa onun niyetini biliyor gibiymiş. Kayalıklar önünden çekilmiş, dikenler yol kenarına eğilmiş, rüzgâr sırtına dostça esmiş. Gecenin ayazı, yerini sabahın serinliğine bırakmış.

Karanlık ormanın kenarına geldiğinde ağaçların arasından yaşlı baykuş bir kez daha belirmiş. Kanatlarını çırpmış, gözlerini kırpmadan ona bakmış. Sonra gece sessizliğinde yankılanan bir sesle konuşmuş:

— “Şimdi vakit geri dönme vaktidir. Doğru yolda yürüyen, sonunda ışığı bulur.”

Küçük keçi başını eğip teşekkür etmiş. Ormandan geçerken ağaçlar sanki ona selam vermiş. Her dal, her yaprak fısıltıyla ona uğurlama ezgileri mırıldanmış.

Kurtların beklediği açıklığa vardığında, ormanın gölgeleri arasında gözlerini ona diken parlak bakışlar yeniden belirmiş. Fakat bu kez kurtlar dişlerini göstermemiş! Sadece uzaktan izlemişler. Küçük keçi sihirli otun bir kısmını yere bırakmış. İçlerinden biri başını hafifçe eğmiş. Keçi sessizce başıyla karşılık vermiş. Aralarında söze gerek kalmamış.

Sonunda yedi dağın ardından köyünün dumanı göz kırpar gibi görünmüş. Adımlarını hızlandırmış. Kalbi, göğsüne sığmaz olmuş. Eve vardığında annesini gölgelerin arasına gömülmüş gibi bulmuş! Soluğu kesik kesikmiş ve göğsü zar zor inip kalkıyormuş. Yüzü bembeyaz, gözleri kapalıymış. Sanki son yaprak da düşmek üzereymiş dalından.

Zamanla yarışır gibi mendili açmış. Sihirli otu özenle çıkarmış. Hemen küçük ocağın başına geçmiş, su kaynatmış. Kaynayan suyun içine bir tutam ot bırakmış. Ortalığı hafif mavi bir buğu kaplamış. İnce bir fincana birkaç damla koymuş. Titreyen elleriyle annesinin dudaklarına yaklaştırmış. Bir damla… İki damla… Üç damla içirmiş. Sonra dua eder gibi beklemiş. İçinden “Ne olur…” diye mırıldanmış.

Derken annenin solgun yüzüne hafif bir pembelik yayılmış. Yanakları renkten renge bürünmüş. Göz kapakları titremiş sonra yavaşça aralanmış. Gözleri uzun zamandır görmediği kadar parlakmış. Dudaklarına küçük, yorgun ama içten bir gülümseme yayılmış.

— “Evladım!” diye fısıldamış, sesi zayıf ama yüreğe dokunan cinstenmiş, “Döndün mü gerçekten?”

Küçük keçi yere kapanmış. Gözyaşları toprağa karışmış. Kalbi rahatlamış. “Çabam boşa gitmedi!” diye geçirmiş içinden. “Şimdi her şeye değer…”

Son

Küçük Keçi ve  Sihirli Ot - Çocuk Masalları
Küçük Keçi ve Sihirli Ot – Çocuk Masalları

O günün akşamında köyde bir sevinç rüzgârı esmiş. Herkes bu haberi duymuş. Komşular evlerinden çıkıp keçinin evine koşmuş. Gençler, yaşlılar, çocuklar, herkes küçük keçinin etrafını sarmış ve aynı şeyi söylüyormuş:

— “Biz bu kadar cesaret görmedik. Sen sadece bir evlat değil, hepimize örneksin.”

Köyün en yaşlısı, bilge keçi, kalabalığı yararak küçük keçinin yanına gelmiş. Başını okşamış, gözlerinin içine bakarak şöyle demiş:

— “Gerçek kahraman kılıçla savaşan değil; yüreğiyle dağlar aşandır. Sevgiyle yola çıkan, fırtınada bile yolunu kaybetmez. Sen bunu bize gösterdin, evlat.”

O günden sonra küçük keçi yalnızca annesinin değil köyün de gözbebeği olmuş. Ne zaman biri umutsuzluğa düşse, “Küçük keçi yedi dağ aştıysa, ben de başarırım!” demeye başlamış.

Dağlar onun adını fısıldamış, ormanlar onun öyküsünü ezberlemiş. Rüzgâr, vadilerde onun cesaretini anlatan türküler mırıldamış. Ve böylece sevgiyle başlayan bir yol, mucizeyle tamamlanmış.

Gökten üç elma düşmüş: Biri bu masalı yazanın, biri okuyanın, biri de yüreğiyle yola çıkan herkesin başına…


Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.

Paylaş Twitter Facebook WhatsApp Telgraf
Nurtaç Abla

    Nurtaç Abla, çocukların masal dünyasında büyülü yolculuklara çıkmalarını sağlayan, sıcacık kalbiyle hikayeler anlatan bir masal perisi! Küçük yaşlardan itibaren masallara olan tutkusu hiç bitmedi, şimdi ise bu tutkuyu binlerce çocuğun kalbine taşıyor. Eğlence ve neşe dolu masallarıyla, miniklerin en sevdiği arkadaşlarından biri!

    İlgili Gönderiler

    Hayvan Masalları

    Minik Yaban Ördeği Gagacık Masalı

    12 Haziran 2025
    Devamını Oku
    Çocuk Masalları

    Tombul Kuş Masalı

    11 Haziran 2025
    Devamını Oku
    Hayvan Masalları

    Dedektif Zürafa Zimba Masalı

    9 Haziran 2025
    Devamını Oku
    Yorum Ekle

    Yorumlar kapalı.

    Masal Türleri
    • Masal İzle
    • Masal Dinle
    • Çocuk Masalları
    • Bebek Masalları
    • Klasik Masallar
    • Eğitici Masallar
    • Uyku Masalları
    • Prenses Masalları
    • Peri Masalları
    • Hayvan Masalları
    • Kısa Masallar
    • Uzun Masallar
    • Çok Uzun Masallar
    • 2 Yaş Masalları
    • 3 Yaş Masalları
    • 4 Yaş Masalları
    • 5 Yaş Masalları
    • 6 Yaş Masalları
    • 7 Yaş Masalları
    • En Çok Okunan Masallar
    Bizi Takip Edin
    • YouTube
    • TikTok
    • Twitter
    Etiketler
    Arı Masalları (6) Aslan Masalları (6) At Masalları (5) Ayı Masalları (10) Ağaç Masalları (5) Balık Masalları (11) Ceylan Masalları (4) Deniz Kızı Masalları (6) Deniz Masalları (22) Fare Masalları (8) Fil Masalları (8) Grimm Masalları (11) Gökkuşağı Masalları (2) Kaplumbağa Masalları (10) Karga Masalları (6) Kaz Masalları (4) Kedi Masalları (8) Kelebek Masalları (9) Kirpi Masalları (6) Kurbağa Masalları (6) Kurt Masalları (4) Kuş Masalları (70) Köpek Masalları (7) Orman Masalları (58) Panda Masalları (3) Tavşan Masalları (18) Tilki Masalları (8) Çiçek Masalları (6)
    Youtube X (Twitter) tiktok
    • Hakkımızda
    • İletişim
    • Gizlilik Politikası
    • Çerez Politikası
    • KVKK Metni
    © 2025 Nurtaç Abla Masalları - Tüm hakları saklıdır. İçeriklerin izinsiz kopyalanması yasaktır.

    Yukarıyı yazın ve aramak için Enter tuşlarına basın. İptal etmek için Esc tuşlarına basın.