Bir zamanlar, yemyeşil ağaçlarla kaplı, kuş cıvıltılarıyla dolu bir ormanda, tüm hayvanlar arasında korkusuzluğu ve gücüyle bilinen bir aslan yaşarmış. Bu aslan, ormanın kralı olarak kabul edilir ve diğer hayvanlar ona büyük saygı gösterirmiş. Ancak bu aslanın kalbi de en az kendisi kadar büyükmüş. Kimseye sebepsiz yere zarar vermez, ormanın düzenini adaletle sağlarmış.
Bir gün, bu güçlü aslan, öğle sıcağında serin bir ağacın gölgesinde mışıl mışıl uyurken minik bir fare, hiç fark etmeden aslanın kuyruğunun üstünden geçivermiş. Aslan, kuyruğunda hissettiği hafif hareketle birden uyanmış ve büyük bir kükreme ile yerinden sıçramış. Zavallı fare korkudan titreyerek aslanın ayakları dibine düşüvermiş.
Aslan sinirli bir şekilde farenin üzerine doğru eğilmiş ve güçlü pençesini kaldırarak “Sen de kim oluyorsun da beni rahatsız ediyorsun, küçük yaratık? Şimdi seni yakaladım, ama karnım aç değil, bu yüzden seni hemen yemeyeceğim. Belki de seni bir oyuncağa dönüştürürüm!” demiş.
Küçük fare korku içinde titreyerek aslanın gözlerinin içine bakmış ve cılız sesiyle yalvarmaya başlamış, “Lütfen beni bağışla, kralım! Eğer beni serbest bırakırsan bir gün sana yardımcı olabileceğim bir durum olur. Küçücük olabilirim ama sana borcumu ödeyeceğim günü bekleyeceğim.”
Aslan farenin bu sözlerine kahkahalarla gülmüş. “Senin gibi minicik bir yaratık, bana nasıl yardım edebilir ki? Senin gibi küçücük bir şeyden ne fayda görebilirim ki?” demiş aslan, alaycı bir tonla. Ancak bir yandan da farenin cesareti hoşuna gitmiş ve onu serbest bırakmaya karar vermiş. “Pekala, git bakalım, küçük dostum. Ama unutma, senin bana yardımcı olabileceğin bir durum hiç olmayacak!” demiş ve fareyi serbest bırakmış.
Günler geçmiş, ormanda her şey normal seyrinde devam etmiş. Ancak bir gün ormanda dolaşan avcılar, güçlü ve iri aslanı yakalamak için bir tuzak kurmuşlar. Aslan ormanda dolaşırken fark etmeden avcıların kurduğu ağa takılıp kalmış. Ne kadar debelense de kendini kurtaramamış. Gücüyle ünlü aslan, ilk defa kendini çaresiz hissetmiş. Çevresindeki hayvanların hiçbiri ona yardım edememiş çünkü herkes avcıların korkusundan çekinmiş.
Tam o sırada ormandan geçen küçük fare aslanın kükremelerini duymuş. Sesin geldiği yöne doğru hızla koşmuş ve aslanın ağa yakalandığını görmüş. Hiç tereddüt etmeden aslanın yanına gitmiş. “Korkma, kralım, ben sana yardım edeceğim!” demiş küçük fare, aslanın devasa gözlerine bakarak.
Aslan farenin cesaretine ve kararlılığına hayret etmiş. Fare güçlü dişleriyle ağın iplerini kemirmeye başlamış. Saatler süren sabırlı bir uğraşın sonunda, fare, ağın en önemli bağını kesmeyi başarmış. Aslan, fare sayesinde özgürlüğüne kavuşmuş. Gözlerine inanamamış, küçücük bir canlının bu kadar büyük bir iyilik yapabileceğini hiç düşünmemiş.
Aslan minnetle farenin önünde eğilmiş. “Senin gibi küçük bir yaratığın benim hayatımı kurtarabileceğini hiç düşünmemiştim. Yanılmışım! Artık anlıyorum ki boyutun ya da gücün değil yüreğin büyüklüğü önemlidir. Sana minnettarım, küçük dostum.” demiş.
Fare gülümseyerek “Beni serbest bırakırken bir gün sana yardım edebileceğimi söylemiştim. Asla küçümsememek gerektiğini hatırlamak önemli.” demiş.
O günden sonra aslan ve fare, ormanın en iyi dostları olmuşlar. Aslan fareyi hiçbir zaman küçümsememiş ve ormandaki diğer hayvanlara da aynı dersi öğretmiş: Gerçek güç yalnızca büyük olmaktan değil, büyük bir yüreğe sahip olmaktan gelir.
Bu masal, aslanın fareye olan güveniyle bitmiş ama bu ders, ormandaki tüm hayvanların kulaklarına kazınmış: Küçük bir iyilik en büyük dostluğu başlatabilir!
Bu masala benzer masal okumak için Hayvan Masalları ve Kısa Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.