Bir zamanlar Bilgi Diyarı adında, bilgiye ve kitaba büyük önem veren bir krallık varmış. Bu krallıkta insanlar kitapların içindeki büyülü dünyalarda kaybolur, öğrendikleriyle hayatlarına yön verirlermiş. Herkesin evinde büyük kitaplıklar olur, insanlar birbirlerine kitap hediye edermiş. Ancak zamanla insanlar kitapları okumayı bırakmış ve onları sadece süs eşyası olarak görmeye başlamış. Kitaplar tozlanmış, sayfaları sararmış, içlerindeki büyüler ise unutulmuş.
Bir gün bu krallıkta herkesin okumasını sağlayacak bir prenses doğmuş. Adı Kitap Prensesi‘ymiş. Prenses küçüklüğünden itibaren kitaplara büyük bir sevgi beslermiş. Her gün yeni bir kitap okur, krallığın her köşesindeki kütüphaneleri ziyaret edermiş. Ancak halkının kitaplara olan ilgisizliği onu çok üzermiş. “Nasıl olur da bu kadar değerli hazineleri unuturuz?” diye düşünürmüş kendi kendine.
Bir gün prenses krallığın en büyük kütüphanesine gitmiş. Orada kapağı uzun zamandır açılmamış dev bir kitap bulmuş. Kitap altın işlemeli kapağıyla göz kamaştırıyormuş ama çok eskiymiş. Üzerinde “Bilgeliğin Kitabı” yazıyormuş. Prenses kitabın içinde ne olduğunu çok merak etmiş. “Belki de halkımı yeniden kitaplara döndürecek sır bu kitabın içinde saklıdır!” diye düşünmüş ve kitabı büyük bir heyecanla açmış.
Kitabın sayfaları sararmış ama içindeki yazılar hâlâ okunabiliyormuş. Prenses sayfaları çevirdikçe her sayfada yeni bir bilgelik incisi bulmuş. Fakat en ilginç olanı kitabın ortalarına doğru karşısına çıkmış; büyük ve parlak bir sayfa açılmış. Bu sayfada “Gerçek Bilgelik Sadece Okuyarak Bulunmaz. Aynı Zamanda Paylaşmak da Gerekli.” yazıyormuş. Prenses bu cümleden çok etkilenmiş. “Demek ki kitapların büyüsü sadece onları okumakla değil aynı zamanda paylaşmakla da çoğalır.” diye düşünmüş.
Bu mesajı tüm krallığa yaymaya karar vermiş. Herkese kitaplar dağıtmış, sokaklarda kitap okuma etkinlikleri düzenlemiş. Krallığın dört bir yanında insanlar yeniden okumaya başlamış. Kitaplar artık sadece raflarda tozlanmıyor, herkesin elinde dolaşıyormuş. Prenses bu duruma çok sevinmiş ama bir şey fark etmiş: Herkes okuyor ama kimse okuduklarını paylaşmıyormuş. Herkes öğrendiği bilgileri kendine saklıyor, kimse başkalarına anlatmıyormuş.
Kitap Prensesi bu durumu değiştirmek için bir plan hazırlamış ve bir gün krallığın meydanında büyük bir duyuru yapmış: “Bu akşam Bilgeliğin Kitabı’ndan çok özel bir sayfa okuyacağım. Tüm halkı meydana bekliyorum!” Halk büyük bir merakla meydana toplanmış. Prenses elindeki eski kitabı açmış ve parlak sayfayı bulmuş. O anda sayfa ışıl ışıl parlamaya başlamış ve içinden bir ışık huzmesi çıkmış. Bu huzme gökyüzüne doğru yükselmiş ve bütün krallığı aydınlatmış. Herkes hayranlıkla bu büyülü anı izlerken Kitap Prensesi sayfadaki yazıların kaybolduğunu farketmiş!
Ne olduğunu anlamaya çalışırken halktan biri seslenmiş: “Prensesim, artık sayfaya ihtiyacımız yok. Çünkü biz de bu ışığı içimizde hissediyoruz!” Prenses büyük bir şaşkınlıkla halkına bakmış. Gerçekten de herkesin yüzünde bir aydınlanma ve neşe ifadesi varmış. Meğer bilgelik sadece kitaplarda değil, insanların içindeki sevgide, paylaşılan anılarda ve birlikte öğrenmede saklıymış. Kitap, sadece bir araçmış; asıl cevher, insanların kalplerindeymiş.
O günden sonra Bilgi Diyarı’nda kitaplar daha da değerli olmuş. Ancak bu sefer insanlar, kitapları sadece okumakla kalmamış, öğrendiklerini birbirleriyle paylaşarak büyütmüşler. Prenses de krallığını mutlu bir şekilde yönetmeye devam etmiş çünkü halkı artık gerçek bilgelik ışığını bulmuş.
Tavsiye: Bu masala benzeyen daha fazla masal okumak için Uyku Masalları sayfamızı inceleyebilirsiniz. Ayrıca sesli ve animasyonlu masal izlemek istiyorsanız YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.