Uzak diyarların birinde, devasa ağaçlarla çevrili, pırıl pırıl suların sonsuz maviliğe karıştığı Safir Gölü adında sihirli bir yer varmış. Bu göl o kadar berrakmış ki suyun dibinde yüzen balıkların yüzgeçleri, rüzgarın dokunuşuyla titreşen nilüfer yaprakları kadar net görülürmüş. Gölün kıyısında pek çok kurbağa varmış: zıplayarak yarışanlar, şarkı söyleyerek dans edenler, sazlıkların arasında saklambaç oynayanlar ve daha nicesi…
Ama gölün biraz uzağında, bataklığın sisli ve sessiz köşesinde yaşayan, kimseyle konuşmayan, gözlüklerinin ardına gizlenmiş bir kurbağa daha varmış. Adı Gözlüklü Kurbağa imiş. Diğer kurbağalardan oldukça farklıymış. Ne zıplamayı severmiş ne de yüksek sesle konuşmayı. En sevdiği şey eski yapraklarla ciltlenmiş kitaplarını okuyup hikâyeler arasında kaybolmakmış.
Her sabah bataklığın bir köşesinde duran, yosun tutmuş küçük kütüphanesinden bir kitap seçer, gölün kenarına uzanır ve saatlerce okurmuş. Diğer kurbağalar onun bu sessizliğini tuhaf bulur, bazen alay eder, bazen de onu unuturmuş. Fakat Gözlüklü tüm bunlara hiç aldırmazmış. Çünkü kitaplar ona gerçek dostluktan, cesaretten, bilgelikten bahsedermiş.
Göldeki Efsane

Safir Gölü’nün kadim bir efsanesi varmış. Dilden dile fısıldanan, sazlıklarda yankılanan, bazen bir ninniye, bazen bir masala dönüşen bu efsane, göl halkının hafızasına kazınmış bir sır gibiymiş. Bu efsaneye göre:
Her bin yılda bir, gölün kalbinden bir taç yükselir. Ne en hızlı olan, ne en güçlü… Sadece kalbi temiz, ruhu bilge olan kurbağa bu tacı hak eder. Göl, kendi kralını yüreğiyle seçer. Çünkü taht, cesaretten değil, anlayıştan doğar.
Her ne kadar kurbağalar bu efsaneyi bilise de ciddiye almazlarmış. Çünkü hepsi bunun bir masal olduğuna inanırmış. Ta ki bir gün batımında, gölün ortasında altın ışıklarla parlayan bir tacın su yüzeyine çıkışını görene kadar…
Tacın Uyanışı

Güneşin son ışığı, gölün tam ortasına vurduğunda su yüzeyinde bir parıltı belirmiş. Altın sarısına çalan bir kurbağa tacı, suyun içinden ağır ağır yükselmiş. Üzerindeki taşlar gökyüzündeki yıldızlar gibi ışıldıyor, suya her dokunduğunda çevresine halkalar yayıyormuş. Göl susmuş, rüzgâr durmuş, hatta kurbağalar zıplamayı bile unutmuş.
İşte o an efsane bir söylenti olmaktan çıkmış ve gerçeğe dönüşmüş!
Bütün kurbağalar toplanmış. Tacı gören herkes bir yarışa girmiş. Kimileri daha hızlı zıplamış, kimileri sazlıkları aşarak öne geçmeye çalışmış. Herkes kral olmayı istiyormuş çünkü kral olan kurbağanın her dileği gerçekleşir ve gölün tüm canlıları ona danışır, saygı duyar, onu izler ve severmiş.
Ama Gözlüklü Kurbağa bataklığın köşesinden olup biteni sadece izlemekle yetinmiş. Krallık gibi şeylerden hiç anlamazmış. Hatta biraz korkarmış bile. “Benim ne işim olur krallıkla?” diye kendi kendine mırıldanmış. “Ben sadece kitap okumayı seviyorum…”
Bilgelik Ağacı’nın Çağrısı

O gece Gözlüklü rüyasında tuhaf bir ses duymuş.
— “Göl seni seçti. Bilgelik sende. Kalk ve tacı bul!”
Bu sesin sahibi gölün ortasında yaşayan, kimsenin göremediği ama tüm gölün ruhunu içinde barındıran Bilgelik Ağacı imiş. Efsanelerde bu ağacın yalnızca seçilmiş kurbağalara konuştuğu söylenirmiş.
Ertesi sabah Gözlüklü, titreyen dizleriyle kitabını kapatmış, sırt çantasına bir büyüteç, bir kalem, birkaç kurbağa bisküvisi koymuş ve göle doğru yola çıkmış.
Tacı bulması kolay olmamış. Çünkü Göl Tacı’nı almadan önce üç sınavdan geçmesi gerekiyormuş. Bu sınavlar kurbağaların iç dünyasına bakar, onların gerçek benliğini ölçermiş.
Birinci Sınav: Yürek Mağarası

Gölün altında Yürek Mağarası adında karanlık bir mağara varmış. Gözlüklü, gölün derinliklerinde gizlenen yosunlarla kaplı dar bir geçitten geçerek mağaraya ulaşmış. Efsaneye göre burası her kurbağanın en derin korkularıyla yüzleştiği yermiş. Hatta mağaranın girişi bile tedirgin ediciymiş!
İçeri adım attığında birden etraf kararmış. Bir an duraksamış. Kitaplarında okuduğu tüm cesur karakterleri düşünmüş. O sırada aniden mağaranın içinde bir görüntü belirmiş: Bataklık kuruyor, kütüphanesi çöküyor, kitapları suya karışıyor ve sayfalar çamura bulanıyormuş. Tüm arkadaşları kayboluyor ve koca gölde tek başına kalıyormuş!
Gördüğü şeyler karşısında Gözlüklü’nün içine bir korku çökmüş ve “Ya her şey kaybolursa? Ya ben hiçbir şeyi koruyamazsam?” diye düşünmüş.
O sırada karanlıkta bir ses duyulmuş:
— “Sen çok zayıfsın ve sessizsin! Neyi koruyabilirsin ki?”
Gözlüklü gözlüklerini düzeltmişi derin bir nefes almış ve tüm korkularını yenerek cesurca cevap vermiş:
— “Evet belki sessizim ama duyuyorum. Ayrıca zayıf değilim sadece farklıyım. Farklı olmak zayıf olmak değildir. Ben de üzerime düşeni yapabilirim.”
Bu cevap çok etkili olmuş. Bu sayede karanlık çözülmüş ve mağaranın duvarları ışıkla aydınlanmış. Yüreği korkusunu yendiği için ilk sınavı başarıyla geçmiş.
İkinci Sınav: Sessiz Sazlıklar

İkinci sınav gölün güneyinde, rüzgârın bile konuşmadığı bir yer olan Sessiz Sazlıklar‘daymış. Burası, ses çıkaran hiç kimsenin ilerleyemediği, yalnızca iç sesiyle yol bulan kurbağaların geçebildiği gizemli bir yermiş. Gözlüklü adımlarını dikkatle atıyor, her adımda suya hafifçe değiyor ve minik dalgalarla ilerliyormuş.
Birden uzaktan bir çığlık duymuş. Sazlıkların derininde, batmak üzere olan bir yavru kurbağa görmüş. Ancak yakınında başka hiç kimse yokmuş.
Bir an duraksamış. “Eğer yardım edersem vakit kaybedeceğim ve belki de tacı kaçıracağım! Ama öylece bakamam ki!” diye düşünmüş ve tereddüt etmeden sazları yararak yavru kurbağaya ulaşmış. Kollarıyla onu sarıp güvenli bir yere çıkardıktan sonra küçük kurbağa titreyerek:
— “Tacın elden gidebilir! Neden yardım ettin?” diye sormuş.
Gözlüklü hafifçe gülümseyerek:
— “Gerçek bir kral olmak önce bir canı düşünmektir. Taç bekleyebilir ama yüreğim bu çaresizliği bekleyemezdi.” diye cevap vermiş.
Bunun üzerine sazlar hafifçe hışırdamış ve yol açılmış. Böylece ikinci sınavı da tamamlamış.
Üçüncü Sınav: Ayna Gölgesi

Son sınav gölün tam ortasında, sakin ve hareketsiz bir su parçasının üzerinde gerçekleşmiş. Burası Ayna Gölgesi isimli bir yermiş. Hatta su öyle durgunmuş ki yüzeyine bakan kurbağa kendi yansımasıyla değil içindeki gerçek benliğiyle karşılaşırmış!
Gözlüklü suya baktığında kendine benzeyen ama daha iri, daha kibirli bir kurbağa görmüş. Gözlükleri olmadığı gibi kitapları da yokmuş. Ve son derece alaycı bir sesle konuşmaya başlamış:
— “Sen mi kral olacaksın? Utangaç ve sessizsin. Sen bir hiçsin!”
Gözlüklü yutkunmuş ve derin bir nefes alarak cevap vermiş:
— “Sessizim çünkü önce dinlerim. Kitaplarla büyüdüm çünkü başkalarının hikâyelerini anlamak istedim. Bu sayede duyarlı birisi oldum. Ayrıca utangaç da değilim. Güç, ses yükseltmek değildir. Yıkmadan da yönlendirmek mümkün. Ve ben bunu öğrendim. Ben bir hiç değilim!”
Suda görünen yansıma gülümseyerek başını eğmiş ve sonra silinip gitmiş. Bu cevap göl yüzeyinin bir ayna gibi parlamasına sebep olmuş. Ve böylece son sınav da başarıyla tamamlanmış.
Göl Tacı’nın Yükselişi

Gözlüklü sınavlarını tamamlamış halde gölün ortasındaki eski taş platforma ulaştığında yüzlerce kurbağa oradaymış. Burası en yaşlı kurbağaların bile sadece masallarda duyduğu yer olan Safir Gölü’nün kalbiymiş.
O sırada gölün derinliklerinden tekrar bir ışık yükselmeye başlamış. Suyun içi önce mavileşmiş ardından da altın sarısına dönüşmüş. Ve incecik bir su sütunu üzerinde, zarifçe süzülerek yukarı çıkan altın taç havada dönerek ışık saçmaya başladıktan sonra Gözlüklü’nün başına inmiş.
Bu olay karşısında kurbağalar önce sessizlezmiş. Yüzlerce göz hayretle Gözlüklü’ye çevrilmiş. Sonra içlerinden biri fısıldamış:
— “Bu Gözlüklü mü?”
Bir diğeri hayretle mırıldanmış!:
— “Kitapçı kurbağa!”
Gözlüklü gözlüğünü düzelterek:
— Kral olmak istememiştim. Ama göl beni çağırdı. Ancak unutmayın ki bu taç hepimize ait. Gölün bilgisi, sesimizde değil yüreğimizin derinliğinde yaşar.” demiş.
Tam o anda gölün üzerinde binlerce ateşböceği belirip ışık saçmaya ve rüzgâr hafifçe esmeye başlamış. Nilüferler sanki saygıyla eğilmiş ve kurbağalar hep beraber zıplayarak, vıraklayarak, gökyüzüne ışıklar göndererek Gözlüklü’yü alkışlamışlar.
O andan itibaren Kral Gözlüklü dönemi başlamış. Gölün her köşesinde kitap evleri kurulmuş, dostluk festivalleri düzenlenmiş, zayıf olanlar korunmuş, sessiz olanlar dinlenmiş.
Ve Gözlüklü her gece halkına göl kıyısında hikayeler anlatmış. Her bin yılda bir yükselen tacın sırrı da artık belli olmuş: Gerçek kral, hiç kral olmak istemeyen yürekte saklıdır.
🛌 İyi uykular, tatlı rüyalar…
Tavsiye: Bu masala benzer masal okumak için Çocuk Masalları ve Hayvan Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.