Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, uzak diyarlarda küçük bir köy varmış. Bu köy, yeşilliklerle dolu, kuşların cıvıltılarıyla yankılanan, çiçeklerin her mevsim açtığı bir yerin ortasındaymış. Köyün hemen dışında büyülü bir orman bulunuyormuş. Ormanın içinde ise diğer tüm ağaçlardan daha büyük, daha yaşlı ve daha görkemli bir ağaç dururmuş. Köyün yaşlıları ona Fısıldayan Ağaç derlermiş. Bu ağaç öyle sıradan bir ağaç değilmiş; rüzgar estiğinde, yaprakları arasından geçen rüzgarla birlikte, yalnızca dikkatle dinleyenlerin duyabileceği bir şekilde fısıldar dururmuş.
Bu köyde yaşayan Ali adında meraklı ve cesur bir çocuk varmış. Ali her gün ormanın kenarında oynar, Fısıldayan Ağaç’ı izler dururmuş. Köydeki büyükler ağacın çok eski ve bilge olduğunu, ona yalnızca doğru sorular soranların cevap alabileceğini söylerlermiş. Ali ise hep o ağacın ne söylediğini duymak ve sırlarını öğrenmek ister ama henüz zamanının gelmediğine inanırmış.
Bir sabah Ali uyanır uyanmaz annesine koşmuş. “Anne, bugün Fısıldayan Ağaç’a gitmek istiyorum. Onunla konuşmak ve sırlarını öğrenmek istiyorum!” demiş heyecanla. Annesi ise gülümseyerek Ali’nin saçlarını okşamış.
“Aliciğim, her şeyin bir zamanı var. Fısıldayan Ağaç seni dinler ama doğru soruları sormalısın. Unutma, bilgelik sabır gerektirir.”
Bu sözler Ali’nin kafasını biraz karıştırmış ama heyecanını kaybetmemiş. Çantasına biraz yiyecek koymuş, en sevdiği kitabı yanına almış ve ormana doğru yola çıkmış.
Sabah güneşiyle aydınlanan ormanda kuşlar Ali’yi neşeyle selamlamış. Ali ağır adımlarla yürüyüp Fısıldayan Ağaç’ın yanına varmış. Ağaç dev gibi gövdesi ve uçsuz bucaksız dallarıyla gökyüzüne yükseliyormuş. Ali büyük ağacın gövdesine yaklaşıp elini dikkatlice kabuğuna sürtmüş. Tam o anda hafif bir rüzgar esmiş ve ağaç yavaşça fısıldamaya başlamış. Ali tüm dikkatini verip kulak kabartmış. Fısıldamalar bir melodi gibi kulağına ulaşmış ama anlamlı bir cümle çıkarmak zor olmuş.
Ali kendine cesaret verip ağaca sormuş: “Fısıldayan Ağaç, bana bilge olmayı öğretir misin? Köydeki herkes senin çok bilge olduğunu söylüyor. Bilgeliği öğrenmek istiyorum.”
Ağaç hafif bir hışırtıyla cevap vermiş: “Bilgelik yalnızca bilmek değil anlamaktır. Her sorunun bir cevabı var ama her cevabın doğru zamanda verilmesi gerek.”
Ali kafasını kaşımış. “Ama ben sabırsızım!” demiş. “Her şeyi hemen öğrenmek istiyorum!”
Ağaç yapraklarını sallamış ve fısıldayarak yeniden konuşmuş: “Sabır bilgeliğin ilk dersidir. Önce doğayı dinlemeyi öğrenmelisin. Kuşları, rüzgarı, nehirleri… Her şeyin bir sesi var. Bu sesleri dinlersen onlar sana her şeyin sırrını fısıldar.”
Ali biraz düşünmüş. Gerçekten de rüzgarın, kuşların ve nehrin sesini dinlemek ona daha önce hiç bu kadar ilginç gelmemiş. Her gün yanlarından geçtiği şeylerin aslında ona neler anlatabileceğini merak etmeye başlamış.
“Peki nasıl dinlerim onları?” diye sormuş. “Kulaklarım var ama rüzgarın ne dediğini anlamıyorum.”
Fısıldayan Ağaç biraz daha gürültüyle sallanmış. “Kalbinle dinlemelisin.” demiş, “Kulaklar yalnızca sesi duyar. Ama kalbin sesin ardındaki anlamı kavrar. Kalbinle dinlediğinde her şey sana sırrını açar.”
Ali bu cevabı bir süre anlamaya çalışmış. Belki de acele etmemeliymiş. Köyde hep duyduğu “Sabırla her şey çözülür” sözü aklına gelmiş.
Ağacın yanında biraz daha oturup çevresindeki sesleri dinlemeye başlamış. Kuşlar öterken, yapraklar rüzgarla dans ederken, nehrin suyu kayaların üzerinde çağıldarken hepsinin bir bütünün parçası olduğunu hissetmiş. Zaman geçtikçe Ali’nin içinde bir sakinlik belirmiş. O an anlamış ki bilgelik her şeyi hemen öğrenmek değil anlamak için sabırla beklemekmiş.
Gün batarken Ali Fısıldayan Ağaç’a teşekkür etmiş ve yavaşça köyüne dönmüş. Eve vardığında, annesi onu kapıda karşılamış.
“Nasıl geçti, Ali? Ağaç sana ne öğretti?” diye sormuş.
Ali gülümseyerek “Sabırla dinlemeyi öğrendim, anne. Artık her şeyin bir sırası olduğunu biliyorum.” demiş.
O günden sonra Ali her fırsatta ormana gidip Fısıldayan Ağaç’ın yanında oturmuş. Sesleri dinlemeye ve kalbiyle anlamaya çalışmış. Ne zaman bir sorunu olsa sabırla bekler doğru zamanı geldiğinde çözümü bulurmuş.
Ve köydeki herkes bilirmiş ki Ali Fısıldayan Ağaç’tan aldığı derslerle büyüdükçe bilge bir çocuk oluyormuş.
Gökten üç elma düşmüş: Biri masalı anlatana, biri dinleyene, biri de sabırla her şeyi anlamaya çalışanlara…
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için Eğitici Masallar ve Uyku Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.