Bir zamanlar Yüksek Dağlar ülkesinde Fırtına adında cesur ve sevimli bir şahin yaşıyordu. Küçük ama hızlı kanatlarıyla dağların zirvelerinde uçar, çeviklikte kimse onunla boy ölçüşemezdi. Gagası diğer şahinlerden farklı olarak altın gibi parlayan bir renkteydi.
Bu durum bazılarının ilgisini çekse de bazen diğer hayvanların ona tuhaf tuhaf bakmasına neden olurdu. Fırtına bu durumdan pek de mutlu değildi. Kendisini diğerlerinden hep biraz farklı hissediyor ve bu farkın nedenini anlamaya çalışıyordu.
Bir gün rüzgarın taşıdığı bir haber Fırtına’nın kulağına kadar geldi. Dağların ardındaki gizemli ve masalsı bir yer olan Renkli Orman‘dan bahsediliyordu. Bu ormanda herkesin birbirinden farklı olduğu ama yine de dostça yaşadığı söyleniyordu. Fırtına hemen oraya gidip bu ormanı kendi gözleriyle görmeye karar verdi. Belki de bu yolculuk kendisini daha iyi tanımasına yardımcı olabilirdi.
Ertesi sabah güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kanatlarını çırpıp yola koyuldu. Yüksek dağların tepelerini aşarken manzaranın güzelliğine hayran kaldı. Ancak bu yolculuk sırasında yeni arkadaşlar edineceğinden habersizdi.
Bir nehir kenarında mola verdiğinde çamurdan kale yapan bir kaplumbağaya rastladı. Kaplumbağa çok meşguldü. Küçük elleriyle çamuru yumuşacık bir şekilde yoğurarak şahane bir kale yapmaya çalışıyordu. Fırtına yanına yaklaşıp “Merhaba! Ben Fırtına. Ne yapıyorsun böyle?” diye sordu.
Kaplumbağa gülümseyerek cevap verdi: “Merhaba, ben Kiki. Çamur kaleleri yapmayı çok severim ama ellerim biraz küçük olduğu için yardım etmesi için bir dost arıyordum. Bana yardım eder misin?”
Fırtına, Kiki’ye yardımcı oldu. Birlikte harika bir kale yaptılar. Kale bittiğinde Kiki mutluluktan parlayan gözleriyle “Teşekkür ederim Fırtına! Seninle tanıştığıma çok sevindim. Renkli Orman’a gidiyorsan dikkat et! Yol boyunca birçok şaşırtıcı şeyle karşılaşabilirsin.” dedi.
Fırtına, Kiki ile vedalaşıp yoluna devam etti. Uçarken rüzgarın sesi ona şarkılar fısıldıyordu. Biraz ileride yosunlarla kaplı bir bataklıkta şarkı söyleyen bir kurbağa olan Pıtpıt‘a rastladı. Pıtpıt’ın sesi incecikti ve diğer kurbağaların sesine hiç benzemiyordu.
“Merhaba, ben Fırtına. Ne kadar güzel şarkılar söylüyorsun!” dedi Fırtına merakla yaklaşarak.
Pıtpıt kıkırdadı ve cevap verdi: “Teşekkür ederim! Benim sesim diğer kurbağalara göre çok ince. Başta bu durum beni rahatsız ediyordu ama sonra fark ettim ki bu benim özel bir parçam. Artık gururla şarkılar söylüyorum. Hadi birlikte bir şarkı söyleyelim!”
Birlikte neşeyle şarkı söylediler. Pıtpıt da Fırtına’ya Renkli Orman hakkında hikayeler anlattı. “Orada herkes birbirinin farklılığını kucaklar. Eminim sen de orada çok sevilirsin.” dedi.
Sonunda Fırtına uzun bir yolculuktan sonra Renkli Orman’a ulaştı. Orman adı gibi rengarenk bir yerdi. Mavi yapraklı ağaçlar, turuncu çiçekler ve birbirinden farklı renklere sahip kuşlar görkemli bir manzara oluşturuyordu. Oradaki hayvanların hepsi farklıydı: Kimisinin kanatları ışıldıyor, kimisinin de derisi rengarenk parıldıyordu.
Fırtına burada şaşırtıcı bir şey fark etti: Altın rengi gagası oradaki herkesi hayran bırakmıştı. Hiç kimse ona tuhaf gözlerle bakmıyor, aksine onun farklılığını bir güzellik olarak kabul ediyorlardı. Fırtına bu ormanda sadece kendi farklılığını kabul etmeyi değil aynı zamanda farklılıkların bir zenginlik olduğunu da öğrendi.
Yeni dostlarıyla birlikte güzel bir şarkı söylediler:
Farklıyız, güzeliz, şarkılar söyleriz,
Dostlukla büyür bu orman, hepimiz biriz!
Fırtına şimdi artık sadece cesur bir şahin değil, farklılıklara saygının önemi konusunda herkese örnek olan bir kahramandı. Renkli Orman onun yeni evi oldu ve burada yaşam boyu mutlu bir hayat sürdü.