Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, uzak dağların eteğinde, gökyüzü her sabah maviye boyandığında horozların ötüşüyle uyanan bir çiftlik varmış. Bu çiftliğin adı Gündoğan Çiftliği‘ymiş. En sıra dışı sakini ne iri cüsseli atlar ne de gürültücü horozlarmış! En küçüklerinden biri ama en akıllısı olan minik bir fareymiş! Adı da Uzun Kuyruk imiş. Kuyruğu, gerçekten de adının hakkını verircesine uzunmuş. O kadar ki geceleri onu battaniye gibi sarıp yatarmış!
Etrafı yemyeşil çayırlarla, rengârenk çiçeklerle ve ışıl ışıl pırıldayan bir dereyle çevrili olan çiftlikte yaşayan hayvanlar birbirlerine sıkı sıkıya bağlıymış. Sabahları güneşin ilk ışıklarıyla birlikte horozlar öter, koyunlar meler, inekler otlamaya başlarmış. Akşamları ise hep birlikte ay ışığı altında toplanır, birbirlerine masallar anlatır ve yıldızları sayarlarmış.
Gündoğan Çiftliği ve Uzun Kuyruk’un Sabahı

Uzun Kuyruk bir sabah erkenden uyanmış. Saman yığınının arasındaki minik deliğinden başını çıkarmış. Uzun, kıvrımlı kuyruğunu bir yay gibi gerip gerip bırakmış. “Ah, ne güzel bir sabah!” diye mırıldanmış. Burnuna taze ekmek, erik reçeli ve fırında pişen elmalı turta kokuları gelmiş. Çiftliğin mutfağından yükselen dumanı görünce midesinin guruldadığını fark etmiş:
— “Kahvaltı zamanı! Peynir tekerleğini bekleyemem!” demiş ve sonra yuvasından fırlamış. Gökyüzü pamuk gibi bulutlarla dolu olmasına rağmen güneş aralarından gülümsüyormuş.
Koşarak ahırın yanındaki taş patikaya çıkmış. Çimenler sabah çiyinden hala ıslakmış ve her adımda ayaklarının altında çıtırtılar duyuluyormuş. Bu sırada karşıdan koyun Melek gelmiş. Melek’in tüyleri kar gibi beyaz, kalbi ise pamuk gibi yumuşakmış. Uzun Kuyruk’a tatlı tatlı bakıp:
— “Günaydın küçük dostum! Bugün yine peşinde koşturacak bir macera var mı?” diye sormuş.
Uzun Kuyruk gülümseyerek kuyruğunu hafifçe oynatmış:
— “Henüz yok! Ama gün daha yeni başlıyor. Ve nedense bugün sıradan olmayacakmış gibi hissediyorum!” demiş.
Taş patikadan hoplaya zıplaya ilerlemiş. Yol boyunca her taşın altına, her çalının arkasına bakmayı ihmal etmemiş. “Belki bu sabah beni bekleyen minik bir sürpriz vardır!” diye geçirmiş içinden.
Gizemli Kayboluş

Mutfağa çıkan küçük deliğe geldiğinde duvarın kıyısındaki leylak çiçeklerini koklamış, bir arının çiçekten çiçeğe dans edişini izlemiş. Sonra usulca deliğe girip mutfağa doğru ilerlemiş.
Ama içeri girdiğinde bir anda duraklamış. Gözleri büyümüş, kulakları dikilmiş, kuyruğu şaşkınlıktan dümdüz olmuş. Çünkü peynir ortada yokmuş!
Kocaman, yuvarlak, dışı sarımsı, içi krem renkli, mis gibi kokan o peynir tekeri… Her sabah fırının yanında duran o güzelim peynir tekeri sanki buhar olup uçmuş!
Birkaç adım geri çekilip sağa sola bakmış. Tezgâha, un torbalarının altına, reçel kavanozlarının arkasına ve hatta mutfağın tavanına bile göz atmış. Ama nafile.
— “Amanın! Bu ne hâl?” diye bağırmış yüksek sesle. “Dün gece buradaydı. Kim çaldı acaba?”
Bir anda bütün çiftliğe yayılan bu telaşlı ses kulaktan kulağa hızla yayılmış. İlk gelen Karabaş olmuş. Hemen arkasından Horoz Kıvırcık kanat çırparak gelmiş, ardından ördek Dırdır su sıçrata sıçrata, koyun Melek ise tedirgin adımlarla yaklaşmış.
Karabaş burnunu yere yaklaştırıp birkaç kez hızlıca koklamış, sonra kulaklarını dikmiş:
— “Belki tilki yemiştir! Bilirsiniz o sessiz gelir, sessiz gider. Burnu da iyidir, peyniri bulur!” demiş.
Horoz Kıvırcık kanatlarını çırparak hemen araya girmiş:
— “Yok canım, tilki geçen hafta kovuldu. Ahırdaki yumurtaları çalmıştı…”
Ördek Dırdır kanatlarındaki suyu silkeledikten sonra tiz sesiyle:
— “Belki gece gelen yabancı biri vardı?” diye eklemiş.
Uzun Kuyruk’un gözleri kıstıktan sonra yere çömelip burnunu dikkatlice zemine yaklaştırmış. Sessizce koklamış ve ardından patisiyle yere dokunmuş.
— “Burada minik ayak izleri var… diken diken…” diye mırıldanmış.
Köpek Karabaş hemen burnunu uzatmış, koklamış ama tanıyamamış.
— “Bu koku tanıdık değil!” demiş, hafif homurdanarak.
Uzun Kuyruk fısıldayarak karşılık vermiş:
— “Bir şeyler dönüyor. Bu sıradan bir kayboluş değil. Biri buraya gizlice girmiş ve sadece peynir tekerleğini alıp gitmiş.”
Sonra kuyruğunu yere vurmuş ve:
— “İzlerin peşinden gideceğim. Ve peyniri bulacağım.” demiş yola koyulmaya karar vermiş.
İzlerin Peşinde

Uzun Kuyruk dikenli izleri takip etmeye başlamış. İzler mutfağın kapısından çıkıyor, taş patikayı geçip ahırın arkasına doğru ilerliyormuş. İlk olarak ahırın kapısında durmuş. Çünkü kapının altındaki toprak biraz eşelenmiş gibiymiş. “Biri aceleyle geçmiş buradan!” diye düşünmüş ve ardından kuru ot yığınlarının olduğu köşeye gelmiş. Burada izler biraz daha belirginmiş; sanki taşıdığı şey ağırmış da yürürken zorlanmış gibi!
Daha sonra izler çiftliğin kenarındaki yabani böğürtlen çalılıklarına yönelmiş. Uzun Kuyruk izleri takip edip çalılıklara gelince durup kulaklarını havaya kaldırmış. Hafif bir hışırtı duymuş.
— “Bu çalıların arkasında bir şey var!” demiş alçak sesle.
Kuyruğunu savurarak dikenli dalları dikkatlice aralamış ve karşısına küçük bir açıklık ve içinde yosunlarla döşenmiş bir yuva çıkmış. Yuvanın içinden “cız cız” diye bir ses geliyormuş.
Eğilip yuvaya baktığında gözlerine inanamamış! Peynir tekeri oradaymış! Ancak bir kirpinin sırtına takılıp kalmış!
Uzun Kuyruk’u karşında gören kirpi korkudan top gibi olmuş, dikenlerini çıkarmış ve titrek bir sesle:
— “Lütfen bana zarar verme! Bilmeden aldım. Kış için yiyecek arıyordum…” demiş.
Uzun Kuyruk:
— “Vay canına! Demek peynir burada!” demiş.
Kirpi ile Tanışma

Kirpi gözlerini kısmış, dikenlerini diken gibi kabartmış halde kıpırdamadan duruyormuş. Sadece burnu hafifçe oynuyor ve korkuyla titriyormuş. Uzun Kuyruk onu korkutmamak için geri çekilip yere oturmuş.
— “Sakın korkma. Sadece konuşmak istiyorum.” demiş yumuşak bir sesle.
Kirpi yavaşça gevşemiş ve dikenlerinin arasından iki minik göz belirmiş. Sonra fısıltıyla:
— “Ben… Benim adım Pıtır.” demiş.
Uzun Kuyruk başını eğip gülümsemiş.
— “Merhaba Pıtır. Ben de Uzun Kuyruk. Neden peyniri aldın? Çok ağır görünüyordu, zorlanmış olmalısın.”
Kirpi hafifçe başını öne eğmiş ve utangaç bir sesle:
— “Kış için yiyecek arıyordum. Mutfak boş görünüyordu ve peynir de çok güzel kokuyordu. Dayanamadım.” demiş.
Uzun Kuyruk kirpinin sesindeki üzüntüyü hissedince içi burkulmuş. Onu azarlamak yerine sakince konuşmaya devam etmiş:
— “Anlıyorum. Aç olmak zordur. Ama biz bu peyniri hep birlikte paylaşmak için bekliyorduk. Şimdi herkes telaşlı.”
Pıtır biraz daha toparlanmiş, dikenleri iyice inmiş ve gözleri hafifçe parlamış.
— “Çok özür dilerim. Geri vermek isterdim ama tek başıma taşıyamadım. Zaten taşıyamamışım da…” demiş utanarak.
Tam o sırada çalıların arkasından Horoz Kıvırcık‘ın sesi duyulmuş:
— “Uzun Kuyruk! Peyniri buldun mu?”
Çözüm Zamanı

Uzun Kuyruk, Horoz Kıvırcık’ın sesini duyunca Pıtır’a dönüp gülümsemiş.
— “Sakın korkma. Sana zarar vermeyeceğiz. Fakat dürüst olmalısın.”
Pıtır başını sallamış. Gözleri hâlâ tedirgin olmasına rağmen içinde bir umut ışığı yanmış. Horoz Kıvırcık çalılıkların yanına geldiğinde, peyniri ve yanında duran minik kirpiyi görünce bir adım geri çekilmiş.
— “Bu da ne böyle?” demiş kaşlarını kaldırarak.
Uzun Kuyruk hemen araya girmiş:
— “Kıvırcık, tanıştırayım. Bu Pıtır. Peyniri o almış ama kötü niyetle değil. Karnı açmış ve kışı geçirmek için bir şeyler arıyormuş.”
Horoz Kıvırcık kirpiye bakmış. Pıtır ise utanarak yere bakıyormuş.
— “Peki neden gelip istemedin?” diye sormuş Kıvırcık.
Pıtır usulca cevaplamış:
— “Sizden korktum. Beni kovarsınız sandım.”
Uzun Kuyruk, kuyruğunu nazikçe Pıtır’ın sırtına dolamış ve
— “O yüzden bir fikrim var. Peyniri paylaşalım. Pıtır kış için bir parça alsın, geri kalanı çiftliğe götürelim. Ayrıca çiftlikte ona yardım edebiliriz.” demiş.
Bir süre sessizlik olmuş. Sonra Horoz Kıvırcık başını sallayıp gülümsemiş.
— “Eğer dürüstçe söylüyorsan elbette paylaşırız!”
Sevinçten Pıtır’ın gözleri büyümüş.
— “Gerçekten mi?”
— “Elbette!” demiş Uzun Kuyruk. “Çiftlikte herkes birbirine yardım eder.”
Ve birlikte peyniri yuvarlayarak geri dönmeye başlamışlar.
Dostluk Şöleni

Akşam olup güneş dağların arkasına çekilirken Gündoğan Çiftliği‘nde neşe ve kahkaha dolu sesler yükselmeya başlamış. Ahırın önüne uzun bir masa kurulmuş, üstüne taze ekmekler, reçeller, yemişler ve tabii ki dilimlenmiş peynirler yerleştirilmiş.
Hayvanlar birer birer gelmiş ve Pıtır’ın yanına oturmuş. İlk başta mesafeli duranlar bile Uzun Kuyruk’un anlattıklarını duyunca yumuşamış.
Horoz Kıvırcık tüylerini kabartıp sahneye çıkmış gibi gururla seslenmiş:
— “Bu akşamki şarkım beklenmedik dostluklara gelsin!”
Ördek Dırdır gölden getirdiği yosunları süsleyip ikram etmişi. Koyun Melek yumuşacık yününden bir battaniye getirip Pıtır’a hediye etmiş. Köpek Karabaş ise samanları toparlayıp minik bir yatak yapmış.
Uzun Kuyruk da peynir dilimlerini özenle paylaştırdıktan sonra gülümseyerek:
— “Artık yalnız değilsin. Burası senin de evin olabilir.” demiş.
Pıtır, gözlerinde yaşlarla başını sallamış:
— “Hiç bu kadar mutlu olmamıştım! Teşekkür ederim. Gerçek dostlar gerçek güvenle bulunuyormuş.” diye karşılık vermiş.
O gece çiftlikte müzikler çalmış, kuyruklar sallanmış ve herkes neşe içinde eğlenmiş. Yıldızların altında dans eden hayvanların arasındaki minik kirpi artık tek başına değilmiş.
Ve Uzun Kuyruk, her zamanki gibi bir köşede oturup gülümsüyordu. Çünkü bir sır daha çözülmüş, bir kalp daha kazanılmıştı.
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için 5 Yaş Masalları ve 7 Yaş Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.