Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil ağaçların göğe yükseldiği, rengârenk kuşların cıvıldadığı, her türden hayvanın barış içinde yaşadığı bir ormanda bir deve kuşu yaşarmış. Adı Deve Kuşu Uzunboyun imiş. Boynu gerçekten de öyle uzunmuş ki bazen kendi tüylerinin sonunu göremezmiş. Kabarık tüyleri rüzgârla dans ederken, güneş ışıkları parıldayan siyah gözlerinde yansırmış.
Sabahları erkenden uyanır, ormanın içindeki serin patikalarda koşar, dalların altından geçerken çıkardığı ayak sesleriyle ormanı uyanışa çağırırmış. Uçamazmış ama bu onu hiç üzmezmiş. Ne zaman başka kuşlar kanatlarını açıp göğe yükselse, gökyüzüne başını kaldırır ve kocaman bir gülümsemeyle:
— “Uçamamak kötü bir şey değil, ben de yere yakınım. Çiçekleri daha iyi görüyorum, böceklerin şarkılarını duyuyorum. Gökyüzüne değil, toprağa aşığım!” dermiş.
Ormandaki diğer hayvanlar onun enerjisine hayran kalırmış. Ancak Uzunboyun’un küçük bir sorunu varmış: Ormandaki sınırları pek umursamazmış. “Ben kocamanım, bana yer lazım!” diyerek başkalarının alanlarına girer, yuvaların üstünden geçer, meyve ağaçlarının altındaki çalıları darmadağın edermiş.
Bir gün kirpinin ot yatağına basar, bir gün sincabın fındıklarını dağıtır, başka bir gün kaplumbağanın dinlendiği gölgeyi kapatırmış. Ama bunları yaparken hiç kötü niyetli değilmiş. Kafası hep başka yerde olur, kuş seslerine dalar, parlak taşların peşine düşer ya da “Acaba bu çalıların arkasında ne var?” diyerek ormanın içinde gezinirmiş.
Ormanda yaşayan hayvanlar onun kalbinin iyi olduğunu bilir ama bazen içlerinden “Keşke biraz da bizim alanımıza saygı duysa…” diye geçirirlermiş.
Şikâyetler Başlıyor

Günlerden bir gün ormanda yaşayan hayvanlar toplanmış. En yaşlı ve bilge kuş olan Bay Koca Göz, dev meşe ağacının dallarından birine tünemiş, kalın sesiyle ormanın dört bir yanına seslenmiş:
— “Toplanın dostlar! Orman meclisi kuruluyor!”
Kısa sürede ormanın kalbinde büyük bir çember oluşmuş. Tavşan, kirpi, sincap, yılan, kaplumbağa, geyik, kurbağa ve papağan, her biri birer birer gelmiş. Hepsi biraz yorgun, biraz sinirli, biraz da üzgün görünüyormuş. Çünkü son zamanlarda sabahları huzurla uyanamıyor, akşamları dinlenemiyorlarmış.
Kirpinin dikenleri diken diken olmuş ve söze başlamış:
— “Bacaklarının altından geçilmiyor artık. Her sabah yatağım darmadağın oluyor. Dün de dikenlerime bastı, acısından üç saat kıpırdayamadım.” demiş.
Sonra kaplumbağa boynunu ağır ağır uzatmış ve başını sallayarak konuşmuş:
— “Göl kenarında dinleniyordum. Birden geldi ve gölge oldu. Koca gövdesiyle önüme dikildi, sonra da ‘Ben sadece duruyordum!’ deyip yürüyüp gitti.” diye eklemiş.
Sincap, kızgınlıkla kuyruğunu savurarak söze atılmış:
— “Geçen hafta kışlık fındıklarımı sakladığım kovuğu ezdi. Hepsi toprağa karıştı. Ağladım ağladım fakat sesimi duyuramadım!”
Papağan Çığırtkan da yerinde zıplayarak bağırmış:
— “Her sabah şarkımı bastırıyor! Koşarken çıkan ses yüzünden kendimi bile duyamıyorum!”
Bay Koca Göz, sakin bir şekilde kanatlarını açmış ve kafasını iki yana sallamış:
— “Bu böyle gitmez. Uzunboyun iyi kalpli ama başkalarının haklarına saygı duymayı öğrenmeli. Yoksa ormanın huzuru bozulur.”
Hayvanlar başlarını sallayarak onaylamış. Ancak kimse Uzunboyun’u kırmak istemiyormuş. Ceza vermek değil, öğretmek istiyorlarmış. Çünkü ormanın dostlukla ayakta durduğunu biliyorlarmış.
Böylece uzun tartışmalar sonunda bir fikir ortaya atılmış: “Ona yaşatarak anlatmalıyız.”
Plan yapılmış, görevler paylaşılmış ve orman sessizce büyük bir derse hazırlanmış…
Sürprizli Bir Sabah

Ertesi sabah, güneş ağaçların yapraklarından sızarak ormanın zeminine altın sarısı lekeler düşürürken kuşlar da şarkı söylemeye başlamış. Lakin o sabah ormanın içinde garip bir sessizlik hâkimmiş. Rüzgâr bile usulca esiyormuş sanki.
Uzunboyun her zamanki gibi erkenden uyanmış. Güçlü bacaklarını esnetmiş, boynunu sağa sola çevirmiş, derin bir nefes alarak neşeyle söylenmiş:
— “Bugün yine harika bir gün! Koşayım da ormanın neşesi olayım!”
Hemen koşmaya başlamış. Ama daha ilk adımda bir şeyler ters gitmiş. Önünde dev bir dal uzanıyormuş. Normalde ormanın o patikasında böyle kalın dallar bulunmazmış. Dikkatsizce üzerinden atlamış ama birkaç adım sonra ayakları dikenli çalılara takılmış. Dikenler yumuşak tüylerine saplanınca canı biraz acımış.
— “Aaa? Bu çalılar dün burada yoktu!” demiş şaşkınlıkla.
İlerledikçe işler daha da tuhaflaşmış. Dallar yola serilmiş ve ağaçlar sanki normalden daha sık duruyormuş. Bazı hayvan yolları taşlarla tıkanmış, su birikintileriyle kapatılmış. Güneş ışığını çok sevdiği açıklıkların yerinde şimdi kocaman yaprak yığınları varmış. Koşmayı bırakmış ve uzun boynunu havaya kaldırıp çevresine bakınmış:
— “Ne oluyor burada? Sanki orman bana darılmış gibi!” diye mırıldanmış.
Sonra birden sesler duymuş. Yakındaki çalılıkların arkasında sincap, kirpi ve kaplumbağa kıs kıs gülüyormuş. Papağan Çığırtkan ise bir daldan diğerine uçuyor, olan biteni yukarıdan izliyormuş.
Uzunboyun çalılıklara yaklaşıp merakla sormuş:
— “Hey! Ne oluyor burada? Yollar kapalı, dikenler her yerde. Bu sabah başka bir ormana mı uyandım yoksa?”
Kirpi gülümseyerek cevap vermiş:
— “Hayır Uzunboyun, burası hâlâ bizim orman. Ama bugün senin yolun biraz zorlu olacak.”
Kaplumbağa yavaşça eklemiş:
— “Bazen yaşamadıkça anlayamazsın. Senin koşarken bastığın her yer, bir başkasının evi, yemeği, gölgesi olabilir.”
Uzunboyun bir anda duraklamış. İçini hafif bir pişmanlık kaplamış. Gözlerini yere indirip sessizce mırıldanmış:
— “Sanırım anlıyorum. Bu sabah ne hissettiğimi, siz her gün hissediyormuşsunuz.”
O anda ormanın sessizliği, gerçek bir farkındalığın sesi olmuş.
Gönülden Gelen Değişim

O sabah yaşadıkları Uzunboyun’un kalbinde derin bir iz bırakmış. Akşam olunca sessizce yuvasına dönmüş. Gökyüzü kızıllığa bürünmüş, kuşlar yuvalarına çekilmiş, orman sakinleşmiş. Ama Uzunboyun’un içi kıpır kıpırmış. Oturmuş, başını önüne eğmiş ve kendi kendine düşünmeye başlamış:
— “İstemeden canlarını sıkmışım. Oysa sadece neşeli olmak istemiştim. Ama fark etmeden koşarken başka hayatların üzerinden geçmişim…”
Ertesi gün orman her zamanki gibi uyanırken Uzunboyun bu kez erkenden hazırlanmış. Ama koşmamış. Usulca yürümüş, dalları dikkatlice kaldırmış, çalılara basmamış, ağaç kovuklarının yanından sessizce geçmiş. Yol üstündeki her taşı dikkatle adımlamış.
Önce sincabın yuvasına gidip özür dilemiş. Sırtında taşıdığı taze fındıkları hediye etmiş.
— “Bu sefer sana zarar vermek istemiyorum, fındıklarını kendim topladım, senin kadar çevik olamasam da…” demiş utana sıkıla.
Sincap sevinçle gözlerini kocaman açmış:
— “Vay canına! Teşekkür ederim Uzunboyun! Senin gibi iri bir kuşun bu kadar nazik olabileceğini düşünmemiştim!”
Sonra kirpinin yanına gitmiş. Kirpi dikenlerini öne uzatarak korkuyla geri çekilmiş. Ama Uzunboyun yavaşça eğilmiş ve şöyle demiş:
— “Dikenlerine bastığım için özür dilerim. Şu yumuşak yosunlardan sana yeni bir yatak yaptım. Umarım beğenirsin.”
Kirpi burnunu yosunlara sürmüş ve gülümsediği dikenlerinin yumuşamasından anlaşılmış.
En sonunda nihayet orman meclisine çıkmış ve bütün hayvanların önünde konuşmuş:
— “Ben Uzunboyun, fark ettim ki bu orman sadece bana ait değil. Ne kadar büyük olsam da her birinizin haklarına saygı duymadan burada huzurla yaşayamam. Lütfen beni affedin.”
Bay Koca Göz gözlüğünü silmiş, duygulanmış. Kaplumbağa başını yavaşça sallamış, “Gerçek değişim kalpten gelir! demiş.
Ormanın En Sevgili Kuşu

Günler birbirini kovalamış, mevsim yavaş yavaş değişmiş. Ormanın renkleri sarıya, kızıla ve altına bürünmüş. Yapraklar dökülmüş, rüzgâr artık daha serin esmeye başlamış. Ama ormanın kalbinde sımsıcak bir şey varmış: Uzunboyun’un gönülden gelen değişimi.
Artık her sabah, Uzunboyun ilk iş olarak etrafı kontrol edermiş. Kirpinin yatağını yerinde mi diye gözden geçirir, sincabın kovuklarına yaklaşmaz, kaplumbağaya günaydın derken başını eğmeyi unutmadan selam verirmiş. Hatta bazen koşmak yerine diğer hayvanlarla birlikte çimenlere uzanıp hikâyeler dinler, papağan Çığırtkan’ın sabah şarkılarına eşlik edermiş.
Papağan Çığırtkan ise sabah şarkılarına yeni bir kıta eklemiş:
Uzunboyun yürüyor yavaş adımlarla,
Saygı gösteriyor her cana, her dala.
Eskiden hızlıydı, şimdi düşünceli,
Ormanın en sevgili kuşu, belli!
Ve hayvanlar onun bu içten değişimini görmüş. Onu bir kez daha sevmişler ama bu kez yalnızca neşesi için değil anlayışı ve dikkati için de sevmişler.
Bay Koca Göz bir akşam dev meşe ağacının tepesinden şöyle demiş:
— “Haklara saygı, ormanı büyütür. Uzunboyun artık sadece uzun değil, yüreği de büyük biri oldu.”
O günden sonra ormanda bir gelenek başlamış. Her yıl sonbaharda, yaprakların sararıp döküldüğü gün, hayvanlar toplanır, birlikte hikâyeler anlatır, şarkılar söyler, her birinin alanına saygı göstererek küçük bir kutlama yaparlarmış. Ve o kutlamanın adı hep aynı kalmış: Saygı Günü
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için Uyku Masalları ve Uzun Masallar sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.