Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, masmavi denizlerin en ışıltılı yerinde, Mercanlar Vadisi denilen büyülü bir yerde Deniz Kızı Yosun adında bir deniz kızı yaşarmış. Zarif pulları turkuaz ve yeşilin binbir tonunda parıldayan, saçları yosun gibi uzun ve dalgalı, gözleri deniz yıldızları kadar parlak bir deniz kızıymış. Ne var ki en dikkat çeken özelliği güzelliğinden çok merakı ve maceraperestliği imiş.
Ailesiyle birlikte Mercan Sarayı‘nda yaşarmış. Sarayın içi renk renk mercanlarla süslenmiş, incilerle kaplanmış sütunlar tavana kadar uzanırmış. Deniz feneri balıklarıyla aydınlatılan odaları, baloncuk çiçekleriyle dolu bahçesi varmış. Yosun burada büyümüş, burada gülmüş ve burada hayaller kurmuş.
Yosun’un bir çok arkadaşı bulunuyormuş: Toprak adında bilge bir deniz kaplumbağası, Fırtına isimli haraketli bir mürekkep balığı, Köpük adında uçarı bir yunus, Lamba adında ışık saçan sevimli bir denizanası ve Çıtırtı isimli konuşkan bir yengeç!
Hepsi birbirinden farklı olsa da birbirine çok bağlı dostlarmış. Her ne kadar Yosun’u çok sevseler de bir gün bu sevgi gölgelenmeye başlamış!
İnci Şarkı Yarışması

Bir gün denizin dört bir yanından gelen haberler Mercanlar Vadisi’ni heyecanla çalkalamış: “İnci Şarkı Yarışması” düzenlenecekmiş! Bu sadece bir yarışma değil aynı zamanda deniz altının en görkemli, en merakla beklenen etkinliğiymiş. En güzel şarkıyı söyleyen deniz canlısı Altın Kabuk Madalyası‘nı kazanacak ve adı denizin kalbindeki Altın İnci Kayalığına kazınacakmış!
Yarışma haberi dalga dalga yayılmış. Yunus Köpük sevinçle taklalar atmış, yengeç Çıtırtı kıskaçlarını heyecanla şıklatmış. Kaplumbağa Toprak bile kabuğundan dışarı çıkıp “Belki ben de denerim!” demiş. Ama en çok konuşulan, elbette Deniz Anası Lamba olmuş. Lamba, ışıldayan dokunaçlarıyla geceleri aydınlatan bir denizanasıymış. Ama onu özel yapan sesinin çok güzel olmasıymış. Ne zaman şarkı söylese akıntılar yön değiştirir, balıklar dans eder, deniz kabukları hafifçe açılırmış.
Yosun da başta çok heyecanlanmış. Arkadaşlarıyla birlikte sahilde prova yapmış ve melodiler oluşturmuşlar. Lamba’nın şarkısına eşlik etmek Yosun’a keyif veriyormuş. Ama gün geçtikçe Lamba’nın övgüler alması ve deniz canlılarının ona hayranlıkla bakması Yosun’un içinde bir kıpırtı başlatmış. Bu kıpırtı, masum bir düşünceden fazlasına dönüşmüş.
— “Neden herkes sadece Lamba’yı dinliyor? Benim de sesim güzel! Ben de dikkat çekmek istiyorum!” diye geçirmiş içinden.
Yosun bu düşünceleri arkadaşlarına belli etmemiş. Fakat geceleri uyuyamamaya başlamış. Gözlerini kapattığında Lamba’nın parlayan dokunaçları üzerine ışık tutuyormuş gibi hissediyormuş. Gittikçe içinde büyüyen bu his onun neşesini azaltmış.
Ve yarışma günü yaklaşırken Yosun’un içinde sessiz ama derin bir fırtına başlamış.
Tehlikeli Planlar

Ertesi sabah Yosun’un içindeki kıskançlık büyüyerek içini sarıp sarmalamış. “Eğer Lamba sahneye çıkamazsa herkes beni dinler. Belki de Altın Kabuk Madalyası’nı ben kazanırım!” diye düşünmüş. Bu düşünce ilk başta onu korkutmuş. Çünkü kimseye zarar vermek istemiyormuş. Fakat kıskançlık, tüm duygularını yavaş yavaş örten bir yosun örtüsü gibi aklını bulandırmış.
Gün boyunca Deniz Anası Lamba‘yı izlerken içinden gelen kötü düşüncelerle mücadele etmiş. Fakat akşam olup deniz karardığında kararını vermiş. Kalbi hızlı çarparken derin bir nefes almış ve sessizce Lamba’nın yaşadığı mercan kovuğuna doğru yüzmüş. Gece sessizmiş, sadece suyun içinden gelen uzak balina şarkıları duyuluyormuş. Mercan kovuğu ışık saçan küçük deniz kestaneleriyle çevriliymiş ama Lamba o sırada sahilde prova yapmaktaymış.
Yosun içeri süzülmüş. Kovukta, Lamba’nın özenle koruduğu sihirli ses taşı, küçük bir inci kutunun içinde parlıyormuş. Bu taş sadece Lamba’ya aitmiş ve onun sesiyle bağ kuran nadir bir deniz kristaliymiş. Taş olmadan da sesi çıksa da bu kritatal taş, şarkısını derinleştirir, ruhunu ortaya çıkarırmış.
Taşı alırken elleri titremiş. Bir an duraksamış. İçinde bir ses “Yapma!” demiş. Ama başka bir ses “Şimdi sıra sende!” diye fısıldamış. Taşı küçük bir kabuk keseye koyup kovuktan çıkmış. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu biliyormuş ama bir yandan da içinde, kısa bir süreliğine bile olsa fark edilme arzusunun heycanını duyuyormuş.
Yarışma sabahı geldiğinde taşı deniz yosunlarının arasına gizlemiş. Kalbi taş gibi ağırmış. Fakat dışarıdan bakıldığında her şey normal görünüyormuş. Dostlarının gözlerinin içine bakamasa da kimse bir şey fark etmemiş.
Ama Yosun bilmiyormuş ki, yaptığı bu plan onun içini yavaş yavaş tuzlu bir pişmanlıkla dolduracaktı.
Gerçeklerle Yüzleşme

İnci Şarkı Yarışması’nın sabahı, denizin içi festival havasına bürünmüş. Denizatı alayları sahneyi süslemiş, deniz kabukları ışık saçan mercanlarla parlatılmış. Yüzlerce deniz canlısı toplanmış. Mürekkep balıkları, midyeler, deniz yılanları bile uzak kıyılardan gelmiş.
Yosun, sahnenin arkasında dururken içi içini yemiş. Lamba, her zamanki gibi nazik ve neşeliymiş ama bir yandan da ses taşını arıyormuş. Gözleri telaşla sağa sola bakıyor, “Onu hep burada tutardım. Acaba biri mi aldı?” diye fısıldıyormuş. Yanına gelen Yosun’a dönüp şöyle demiş:
— “Yosun, bu çok garip. Sanki sesim eksik gibi hissediyorum. İçimde bir şey kaybolmuş gibi!”
Yosun, Lamba’nın gözlerine bakamamış. Kalbi sıkışmış. Boğazına bir yumru oturmuş. O an Lamba’nın ses taşından çok daha fazla şey kaybettiğini anlamış: Güven, dostluk ve saf neşe!
Yarışma başlamış. İlk sıradaki denizatı üçlüsü melodik bir vınlama sunmuş. Ardından bir istiridye korosu sahneye çıkmış ve kabuklarıyla ritim tutmuş. Derken sıra Yosun’a gelmiş. Sahneye çıktığında alkışlar duyulmuş. Işıklar onun üzerine düşmüş. Tam şarkısına başlayacakken Lamba’nın bakışlarıyla göz göze gelmiş.
O bakışta kırgınlık değil sadece merak ve masum bir bekleyiş varmış. Yosun’un içi paramparça olmuş. Gözleri dolmuş. Sahnenin tam ortasında dururken derin bir nefes almış ve şunları söylemiş:
— “Ben size bir şey itiraf etmek istiyorum. Bu sabah Lamba’nın ses taşını ben aldım. Onun parlamasından korktum. Ama şimdi anlıyorum ki onun ışığı başkasının gölgesine sebep olmuyor. Hepimizi aydınlatıyor. Affet beni, Lamba.”
Seyircilerden uğultular yükselmiş ama Lamba sessizce yaklaşmış. Başını eğmeden, hafifçe gülümseyerek şöyle demiş:
— “Teşekkür ederim Yosun. Gerçekleri söylemek cesaret ister. Işığımı paylaşmaktan mutluluk duyarım.”
Bu sırada izleyen tüm deniz canlıları alkışlamaya başlamış.
Kıskançlık Yerine Işık

Yosun, Lamba’yla olan konuşmasından sonra bir süre sahnede kalmış ve herkesin alkışları arasında, gözlerinden süzülen yaşları silmiş. Kalbindeki kıskançlık yerini huzura bırakmış. Yosun çok geçmeden, her ışığın parlamak için başkasının karanlıkta kalmasını gerektirmediğini fark etmiş.
Yarışma sona erdiğinde bütün deniz canlıları, Lamba ve Yosun‘un dostluklarını kutlamak için büyük bir şenlik düzenlemişler. Yunus Köpük, deniz yüzeyinde akrobasi yaparken, Fırtına mürekkep balığı renk değiştire değiştire etrafı süslemiş. Deniz Kaplumbağası Toprak en bilge tavrıyla, “Herkesin bir ışığı vardır. Ama en değerli ışık, kalpten gelen ışıktır.” demiş. Yosun, Toprak’a minnettarlıkla bakmış ve artık kıskanmak yerine herkesin içindeki ışıltıyı görmeyi öğrenmiş.
Lamba, Yosun’a dönüp gülümsemiş:
— “Bak Yosun, biz ikimiz de farklıyız. Benim sesim, senin kalbin kadar değerli. Hep birlikte daha parlak olabiliriz.”
O günden sonra Yosun, Lamba’yla daha çok vakit geçirmeye, birlikte şarkılar söylemeye başlamış. Kendi sesinin de ne kadar güzel olduğunu keşfetmiş ama asıl güzelliğin bir arada parlamak olduğunu anlamış.
Yıllar yılları kovalamış ve bir gün Mercanlar Vadisi’nin çocukları Yosun’a sormuş:
— “Yosun, en büyük hatanı ne zaman yaptın?”
Yosun gülümseyerek cevaplamış:
— “Kıskandığımda… Ama sonra en büyük dersi aldım. Kıskançlık kalbi karartır. Sevgi ise parlatır.”
Öneri: Bu masala benzer masal okumak için Bebek Masalları ve Çocuk Masalları sayfalarımızı inceleyebilirsiniz.