Bir varmış, bir yokmuş… Gökyüzünün masmavi, toprağın bereketli olduğu, her köşesinden sevginin ve renklerin fışkırdığı bir ülkede, tüm bitkilerin ve çiçeklerin koruyucusu olan bir Çiçek Perisi yaşarmış. Lara adındaki bu peri, altın sarısı saçlarıyla güneşin en tatlı ışıklarını, kelebek kanatlarıyla rüzgârın en hafif dokunuşlarını taşır, yapraklardan örülü zarif elbisesiyle doğanın büyüsünü tamamlarmış. Hatta onun olduğu yerde çiçekler daha canlı açar, ağaçlar daha gür fısıldar, bahçeye adım atan herkes yüreğine dolan bir neşeyle gülümsermiş.
Lara’nın bahçesi, rüyaları süsleyen türden bir cennetmiş. Kimi köşesinde mor salkımlar gökyüzüne uzanır, kimi köşesinde kıpkırmızı güller aşkı fısıldarmış. Yazın rengârenk lalelerle süslenir, sonbaharda altın sarısı yaprakların dansına sahne olurmuş. Nihayet kış geldiğinde ise çiçekler beyaz örtünün altında tatlı bir uykuya dalar, Lara’nın ninnileriyle bahara hazırlanırmış.
Lara her sabah şafak sökmeden uyanır, kanatlarını çırparak çiye bulanmış yaprakların arasında süzülür, her bir çiçeğe “Günaydın!” diye fısıldarmış. Onlara tertemiz su ikram eder, güneşin en ılık ışıklarını yönlendirir, bazen de minik arılara ve kelebeğe yol gösterirmiş.
Bu bahçe yalnızca çiçeklerin değil, doğanın tüm neşesinin buluşma noktasıymış. Kırmızı gagalı bülbüller en güzel şarkılarını Lara için söyler, rengârenk kelebekler onun etrafında dans edermiş. Minik sincaplar cevizlerini paylaşır, kirpiler gölgeli köşelerde mışıl mışıl uyurmuş. Her canlı burada huzurun ve sevginin dilini bilir, birbirini korur ve yaşamın mucizesine hep birlikte şükredermiş.

Bir gün, Lara’nın büyülü bahçesine minik bir misafir gelmiş. Duru adındaki bu küçük kız, incecik bir rüzgâr gibi bahçenin kapısından içeri süzülmüş. Kahverengi saçları omuzlarına dökülüyor, merak dolu gözleri ise etrafındaki rengârenk çiçekleri hayranlıkla inceliyormuş.
Duru, çiçeklere olan sevgisiyle tanınan bir çocukmuş ancak yaşadığı yerde ne bir bahçe ne de bir çiçek tarlası varmış. Tek hayali bir gün kendi elleriyle yetiştirdiği çiçeklerle dolu bir bahçeye sahip olmakmış.
Lara’nın bahçesini görünce kalbi heyecanla çarpmaya başlamış. Mor salkımların altında durmuş, pembe güllere dokunmuş, sarı papatyaların arasında kendini kaybetmiş. Her adımında toprak sanki onu selamlarcasına yumuşacık bir hışırtı çıkarıyormuş.
Tam bir lale denizinin önünde durup nefesini tutarken arkasından tatlı bir ses duymuş:
“Merhaba,” demiş Lara, kanatları hafifçe parıldayarak Duru’nun yanına yaklaşmış. “Bahçemi beğendin mi?”
Duru gözlerini kocaman açarak arkasına dönmüş. Karşısında ışıltılı kanatları, altın saçları ve yemyeşil gözleriyle bir peri duruyormuş! “Sen… sen bir peri misin?” diye fısıldamış, şaşkınlıktan neredeyse dilini yutacakmış.
Lara, gülüşüyle bahçeyi aydınlatırcasına başını sallamış:
“Evet, ben Çiçek Perisi’yim. Burası benim sihirli krallığım. Senin de çiçekleri çok sevdiğini görüyorum.”
Duru, heyecanla ellerini birleştirmiş:
“Evet! Çiçekler benim en sevdiğim şeyler! Ama evimizde hiç çiçek yok… Keşke benim de böyle bir bahçem olsaydı!”
Lara, Duru’nun gözlerindeki özlemi görünce kalbi ısınmış. “Senin de çiçeklerin olabilir,” diye yanıtlamış. “Ama önce onların dilini öğrenmelisin. Toprağın şarkısını duymalı, güneşin dokunuşunu hissetmelisin. Bahçemde kalıp bana yardım etmek ister misin?”
Duru sevinçten adeta kanatlanacakmış! “Tabii ki! Her şeyi öğrenmek istiyorum!” diye atılmış.
Böylece Lara ile Duru’nun büyülü dersleri başlamış. Sabah çiğ taneleriyle sulama yapmışlar, öğle güneşinde bitkilerin yapraklarını okşamışlar, akşamları ise çiçeklere ninniler söylemişler. Duru her gün yeni bir şey öğrenmiş: Güllerin en çok sabah ışığını sevdiğini, nergislerin soğuk toprakta büyüdüğünü, menekşelerin ise fısıltıları duyduğunu…
Günler geçtikçe bahçe daha da güzelleşmiş. Duru’nun elleri toprakla, sevgiyle, emekle dolmuş.
Derken bir sabah, Lara, Duru’ya minik bir sürpriz hazırlamış: İçinde altın rengi bir tohum olan küçük bir saksı.
“Bu, senin ilk çiçeğin olacak,” demiş Lara, gözlerinde umutla. “Onu sevgiyle büyütürsen tıpkı bu bahçedeki çiçekler gibi ışık saçacak.”
Duru, tohumu özenle toprağa yerleştirmiş. Her sabah ona şarkılar söylemiş, her akşam üzerine iyi dilekler fısıldamış. Ve bir gün minik bir yeşil filiz topraktan başını uzatmış!

Zaman bir bahar rüzgârı gibi hafifçe geçmiş ve Duru’nun özenle baktığı o minik tomurcuk, narin yapraklarını usulca açmış. Öyle güzel bir çiçek olmuş ki Lara’nın bahçesindeki en nadide çiçekler bile onu görünce boyun eğmiş. Altın sarısı taç yaprakları sabah güneşiyle parlıyor, mor damarları ise gece çiyinin bıraktığı izleri taşıyormuş.
Duru bu mucizeye tanık olduğunda, kalbinde tarifsiz bir sevinç hissetmiş. “Ben büyüttüm bunu!” diye fısıldamış, parmaklarıyla çiçeğin yapraklarına dokunurken. Artık kendi bahçesini yaratabileceğine dair sarsılmaz bir inancı varmış.
Lara, Duru’nun gözlerindeki o ışıltıyı görünce kanatları sevinçle çırpmış. “Artık sen de gerçek bir çiçek büyütücüsüsün,” demiş, sesi çiçeklerin hışırtısına karışarak. “Ama unutma ki çiçekler yalnızca su ve toprakla değil, sevgiyle büyür. Onlara her sabah gülümser, her akşam hikâyeler anlatırsan, kökleri daha derinlere, taçları daha yükseklere uzanır.”
Duru, Lara’nın sözlerini kalbine işlemiş. “Teşekkür ederim,” demiş, saksısını göğsüne bastırarak. “Bu çiçek bana verdiğin en değerli hediye.”
Eve dönerken ayaklarının altındaki toprak bile ona şarkı söylüyormuş sanki. Penceresine yerleştirdiği saksı odaya sihirli bir ışık yaymış. Ertesi gün bir tohum daha ekmiş toprağa. Sonra bir tane daha… Zamanla evinin her köşesi rengârenk çiçeklerle dolmuş. Mutfak penceresinde fesleğenler, balkonda karanfiller, kapı eşiğinde ise mis kokulu lavantalar…
Her sabah Lara’nın öğrettiği gibi çiçeklerine şefkatle yaklaşmış. Onlara yağmurun şarkılarını anlatmış, geceleri yıldızların sırlarını fısıldamış. Öyle ki komşuları bile bu büyüye kapılmış, bahçelerini Duru’nun rehberliğinde yeniden düzenlemişler.
Lara’nın sihirli bahçesinde filizlenen bu dostluk Duru’nun evinde bir çiçek krallığına dönüşmüş. Artık o da çiçeklerin dilini biliyor, onların susuzluğunu gözlerinden okuyor, neşesini yapraklarının titreşiminden anlıyormuş.
Ve masalın sonunda gökten üç elma düşmüş: Biri Lara’ya, bilgeliği ve sabrı için, biri Duru’ya, öğrendiklerini dünyaya yaydığı için, biri de bu masalı dinleyen herkese, belki bir gün onlar da kendi tohumlarını ekip kalplerinde çiçekler açtırırlar diye…
Tavsiye: Benzer masal okumak için Peri Masalları sayfamızı inceleyebilir veya masal izlemek için YouTube Kanalımızı ziyaret edebilirsiniz.